"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ahmet Ekmekçioğlu’ndan Mustafa Ekmekçi’ye

02 Şubat 2014, Pazar
Nurun hizmetinde bulunan eskimez fedakârları hayır ve Rahmetler ile yâdediyoruz.
Dünyanın bir ucundan bir ucuna bu gün nurlar duyulup istifade ediliyorsa, başta Üstâdımız ve bu Nur Talebelerini yâdetmemek mümkün değildir.
Ahmet Ekmekçioğlu Ağabey aslen Çorumludur.
Fıtraten celâlli olan bu ağabeyimiz, nurlarla tanıştıktan sonraki hayatı, hizmetler ile geçen hayat levhaları ile doludur.
Altmışlı yıllar bir çok takip ve hapis hayatı ile geçen yıllardı.
Bu hizmete gönül verenleri büyük fedakârlıklar ve feragat halleri bekliyordu.
Memur ise görevden atılmayı,
Subay ise, vazifeden tard edilmeyi göze alması gerekiyordu…
Nitekim öyle oldu.
Nurun bir çok fedâkârı mesleğinden ve maaşından edilmişti…
Bu fedakârlardan halen hayatta bulunanlar çoktur. Ahmet Ağabey nurları tanıdıktan sonra bu dâvânın fedâkârı ve sevdalısı olmuştu…
Risalelerin bazılarını ezberlemiş ve her fırsatta çevresine anlatmayı bir vazife ve vecibe olarak kabullenmişti…
“Kur’ân yıldızlarına perde çekilme, gözünü kapayan kendi görmez, başkalarına gece yapamaz” gibi vecizeleri söylerken tam bir celâdet ve haşmet ile ifade ederdi.
Kendisi Alevî  kökenli olması itibariyle çevresindeki bazı burun kıvırmalara aldırmıyordu.
Kendisinin kullandığı motosiklet ile risaleleri gizli olarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırır, bunu büyük bir zevk ve şevk ile yapardı. Bu halleri kendi ailesinden başlayarak, kardeşi Kadim Ağabey’e ve bütün yeğenlerine bu dâvâyı anlatıyor ve hizmete kazandırıyordu.
Yakın dostu olan Ünal Gülyılmaz’a da nurları tanıtan yine o idi.
Artık her esnaf ve tanıdıkları onu “Nurcu Ahmet” olarak biliyordu.
Kendisi hazır elbise imal ediyor ve bu malları çevre ilçedeki pazarlara giderek pazarlıyordu.
Bu vesile ile, Güneş Çamaşırların sahiplerinin babaları merhum Hacı Ali Çapraz, Hikmet Berker, Ali Zingi, Selahatin Topuz gibi esnaflar ile şehrin tanınmış ve temayüz etmiş esnafları da nurlar ile müşerref olmuşlar ve ahenkli bir cemaat meydana gelmişti.
Bu ahenk ve hizmetler bir yandan çevre baskısına sebep oluyor, bir yandan da emniyet güçlerinin dikkatini çekiyordu.
Mahkemeler ve sayısız duruşmalar, onların normal hayat halleri idi.
Yine böyle bir günde bir bekçi Ahmet Ağabey’in evinin kapısını çalar, kapıyı açan Ahmet Ağabey’e:
“Ahmet Ekmekçioğlu sen misin?”
“Evet benim.”
Savcılığa kadar benimle geleceksin.”
“Ne için acaba?
“Kardeşim bizler emir kuluyuz, öyle emir verildi ve seni getirmemi istediler.”
“Tamam hemen geliyorum, evdekilere bir haber vereyim, beraber gideriz.”
Ahmet Efendi ne için çağrıldığını tahmin etmişti.
Yenge hanım üzüntü içinde:
“Ah Ahmet bu işlerde çok ileri gittin, çoluk çocuk perişan oluyor, işler ne olacak?” diye söylense de bu hizmetlerin yapılması gerekiyordu.
Gittiler savcılığa.
Bekçi, savcıya teslim etti Ahmet Efendiyi.
Savcı oturduğu yerden ayağa kalktı, iki elini arkaya atarak:
“Bak Ahmet Efendi Nurculuk dosyan oldukça kabarık. Şehrin tanınan bilinen esnaflarındansın. Tutturdunuz bir Nurculuk, işiniz gücünüzden çok bu lüzumsuz işler ile uğraşıyorsunuz.
Senin ne işin var bu Kürt adamın kitapları ile? İşine gücüne baksana. Memleketin dini, Diyaneti var, camileri var, size mi kaldı dine hizmet etmek?”
Bu sözleri sarf ettikten sonra savcı Bediüzzaman’a ağza alınmayacak küfürler sarf eder.
 Ahmet Efendi daha önce hiç kimseden duymadığı bu küfürlere daha fazla dayanamaz ve çelimsiz vücuda sahip olan savcıyı tuttuğu gibi havaya kaldırır ve makam masasının üstünde koltuğun arkasına fırlatır. Bu heyecan içinde savcı zile basar ve dışarıdan gelen bekçi ve polisler, Ahmet Efendinin elinden savcıyı kurtarırlar.
Dâvâ bir iken iki olur. Çorum’da bu olay büyük bir şayia ile anlatılır:
“Hazır elbiseci Ahmet Ekmekçioğlu savcıyı dövmüş”
Nurun ve Nurcuların avukatı Bekir Berk Bey’e haber verilir ve vekâlet gönderilir, mahkeme günü gelir, savcı iddianamesini hazırlar, hâkim, sanık Ahmet Efendiye sorar:
“Oğlum savcıya fiilî müdahalede bulunmuşsun, böyle bir hareket, bir devlet memuruna yapılır mı?”
“Evet hâkim bey yapılmaz, bende biliyorum. Hem bizim mesleğimiz müsbet hareket etmektir. Fakat bu savcı bey Üstadıma, kendi makamına hiç yakışmayacak şekil de küfretti. Üstadıma küfür etmeye hakkı yok. sevmeyebilir, bu yüzden cezada verebilirsiniz, ama hakaret edemezsiniz, o zaman kendimi kaybettim, yapmamam gereken şekilde bu hareketi yaptım, beratımı talep ediyorum”
Söz bu harekete muhatap olan savcıya gelmişti, hâkim bey sordu:
“Savcı bey sanığın ifadelerine bir sözünüz var mı?”
“Bana fiilî muamelede bulundu, cezalandırılmasını talep ediyorum”
Ve kararı mahkeme başkanı açıklar:
“Sanığın ağır tahrikten dolayı bu hareketi yaptığı anlaşılmaktadır, bu vesile ile sanık Ahmet Ekmekçioğlu’nun tahliyesine ve dosyanın kapanmasına karar verilmiştir.” Bu karardan sonra Ekmekçioğlu ailesi ve Nur Talebeleri büyük bir sevinç içinde adliyeden ayrılırlar ve Ahmet Bey tahliye edilir. Sonra savcının makamına giden Ahmet Efendi savcıyı ziyaret eder ve:
“Seni Çorum hudutları içinde görmek istemiyorum, tayinini çıkarıp gideceksin, yoksa senin peşini bırakmam“ diye tehdit eder ve savcı Hâkimelik yapan hanımı ile beraber bir ay içinde tayin olur ve Çorum’u terk eder.
Daha sonra İstanbul’a taşınan Ahmet Ağabey hayatının sonuna kadar ailesi ile beraber hizmetlere devam eder. Allah rahmet eylesin. Beş –altı yıl önce Hakk’ın rahmetine kavuşur.
İkinci Nur fedakârı Mustafa Ekmekçi Ağabeydir.
Yakın zamanda ebedî âleme uğurladığımız bu ağabeyimiz ile Kirazlı Mescid dershanesinde görüşür ve muhabbet ederdik.
Genç yaşlarında, Nurlar ile, Üstadımız ile tanışmış ve bu birliktelik hayatının sonuna kadar devam etmiştir.
Kirazlı Mescid’in as fedakârlarından idi.
Merhum Zübeyir Ağabey ile beraber kalmışlar, bir çok hizmetlerde beraber bulunmuşlardı.
Uzun yıllar gazetemizin kitap bölümün de hizmetler vermiş, sâkin ve ciddî hali ile Eskimezler efradından olmuştur.
Üstadımızı ziyaret etmiş duâsına mazhar olmuş, şirketi maneviyedeki hissesini almıştır.
Her iki ağabeyimize Cenâb-ı Hak’tan rahmetler diliyorum.
Mekânları cennet olsun inşallah.
İşte “hayat” dediğimiz budur.
Yılmadan ve usanmadan hizmetlerde bulunmak, maddî ve manevî bir beklenti içinde olmamak, bu hizmetin aslî prensiplerindendir.
Bizleri bu kudsî hizmette, ihlâs ve metanet içinde daim eylesin Rabbimiz.
Gerisi inanın angaryadan başka bir şey değildir.
 
 
RAŞİT YÜCEL
Okunma Sayısı: 7750
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı