Medine’ye ve Medine’den nurlu yolculuk..
* Geçen haftadan devam…
Mekke günleri artık bitmişti. Medine’ye doğru yolculuk başlayacaktı birazdan. Mekke’de çok şey yaşamıştı Ahmed Salih. Nurları tanımış, nurlu insanlar ile tanışmış ve ona nurları tanıtan, anlatan İslâm Abisi ile yıllar sonra karşılaşmış olmanın sevinci ve mutluluğunu yaşamıştı. Artık geriye sadece yılların hasreti olan Efendiler Efendisinin (asm) kabrini ziyaret etmek, onu (asm) bir nebze olsun yaşayabilme hayalinin gerçekleşmesi kalmıştı. Mekke’den ayrılmak zor geliyordu Ahmed Salih’e. Fakat Hz. Peygamber’in (asm) şehrine Medine’ye gidecek olması Mekke ayrılığının acısını azaltıyordu. İçinde buruk bir sevinç vardı. Hüzünlü bir ayrılık vardı Mekke’den.
Araçlar hareket etmeye başlamıştı. Ahmed Salih’i uğurlamaya gelen Mekkeli Nur Talebelerinin ve Ahmed Salih’in gözleri buğulanmıştı. Ayrılık zordu, ayrılık yorucuydu, ayrılık kavuşmaktı Mekke’de, sevgiliye. Mekke’den ayrılık, Medine’ye yolculuktu şimdi. Araç Mekke sınırlarından çıktıktan sonra Ahmed Salih, İslâm Abisinin verdiği Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Sözler adlı eserini okumak için çantasından çıkardı. Daha önceleri bu eserin birkaç yerini okumuştu. Özellikle yolculuk başlamadan evvel İslâm Abisinin okumasını ısrarla istediği 19. Söz’ü okumak istiyordu ve bu istek gözlerindeki satırlara dönüşmüştü. Risale-i Nur eserlerini ilk okuduğu günkü gibi heyecan ve hayretle okuyordu 19. Söz’ü. Sevdiğini, uğruna serden geçecek kadar sevdiği Efendiler Efendisini (asm) bu kadar güzel anlatan ve tarif eden ilk eser olması, Ahmed Salih’i çok şaşırtmıştı.
***
19. Söz bittiğinde, artık Medine sokakları görülmeye başlanmıştı. Medine ayrıydı Ahmed Salih’in yüreğinde. Medine, sevda şehri, sultanlar memleketiydi. Zira sevgililerin en sevgilisi, sultanların sultanı burada, Medine’deydi. Bu düşünceler hasretin biteceğinin müjdesiydi. Yıllardır çektiği, yüreğinde gizlediği, ismini duyduğunda gözlerini buğulayan hasreti, özlemi nihayet bitecekti. Bu özlemi bitirecek olan otobüs kalacakları otelin önüne gelmişti. Ahmed Salih eşyalarını bir an evvel odasına yerleştirip, Mescid-i Nebevi’ye gitmek istiyordu. Fakat oteldeki işlemler biraz uzayınca bu isteğinin olmayacağını anlamıştı. İşlemler bittiğinde odasına çıktı ve eşyalarını yerleştirmeye başladı. İşini bitirdikten sonra abdest alarak ikindi namazını kılmak üzere Mescid-i Nebevi’ye doğru yola çıktı.
Bitmeyen bir yoldu bu. Medine sokakları sevinci, mutluluğu, hasreti, özlemi kısacası her şeyi yaşıyordu. Gül bahçesi gibi kokuyordu Medine sokakları. Yüreğine her çekişinde o gül kokulu havayı, sanki Efendiler Efendisini (asm) görüyordu karşısında. Medine ilâhileri dökülüyordu dilinden. Sevdasını haykırıyordu. Her sokak başında onu (asm) görüyordu. Artık Mescid-i Nebevi’nin kapısına gelmişti. İçeriye girdi ve hemen sevgililerin en Sevgilisinin (asm) ravzasına doğru hareketlendi. Ravza’ya varmıştı. Ama bu onun üzülmesine sebep olmuştu. Çünkü Ravza çok kalabalıktı. Ahmed Salih kimseyi incitmek istemediğinden diğer taraflara doğru hareketlendi. İkindi vaktine biraz zaman vardı. Bu zamanı Kur’ân ve Risale okuyarak değerlendirmek istiyordu.
İkindi vakti gelmişti. Namaza durmak için safta yerini aldı ve hazır bulunan imama uyarak ikindi namazını eda etti. Namazın ardından tekrar Ravza’ya gitti, ama yine kalabalıktı. Bir türlü boşalmıyordu. “Allah’ım ben nasıl Ravza’ya gireceğim. Buradakileri incitmeden, kırmadın nasıl gireceğim.” diye düşünüyordu. Orada bulunan bir Türk’e bu düşüncelerini ifade etti. Zira yanlış bir hareket yaparak, başkasını üzmek istemiyordu. Aldığı cevap karşısında üzüntüsünü gizleyemedi. Çünkü sorusuna verilen cevap onun hasretini biraz daha uzatacaktı. Hasan ismindeki Türk, Ahmed Salih’e eğer gece gelirse Ravza’ya kimseye zararı dokunmadan girebileceğini söylemişti. Başka çaresi yoktu. Eğer gerçekten kimseye zarar vermemek istiyorsa bu şekilde hareket etmeliydi. Akşam ve yatsı namazlarını Mescid-i Nebevi’de eda ettikten sonra ihtiyaçları için kaldığı otele gitti.
***
Gece saatlerinde Ravza’ya daha rahat girebileceği için yola çıkmıştı. Artık tek düşüncesi, tek isteği, tek hayali buydu. Dilinden dökülen bütün duâlar bu yöndeydi. Ve Allah-ü Teâlâ bu duâsını kabul etmiş olmalıydı. Mescid-i Nebevi’ye geldiğinde Ravza’yı sakin bulmuştu. Besmele çekerek, salâvatlar getirerek Ravza’ya girmeye başlamıştı. Çok heyecanlıydı. Adeta kalbi duracakmış gibiydi. Yıllardır çektiği hasret bitecekti. Artık özlemi sona erecek, sevdiğine kavuşacaktı. Efendiler Efendisinin (asm) kabri kalabalıktı. Biraz bekledi. Zira kimseyi üzmek, kırmak istemiyordu. Geçmişteki çektiği hasret dolu günler film şeridi gibi geçiyordu, gözlerinin önünden. Nereden nereye, diye düşünüyor ve hâlâ inanamıyordu. Bu günleri gösterdiği için Allah’a sürekli şükrediyordu.
Hz. Peygamber’in (asm) kabrindeki kalabalık azalır azalmaz hemen oraya doğru hareketlendi. Tek isteği, tek dileği, tek arzusu, duâsı Efendiler Efendisinin (asm) kabrini görebilmekti. Onu (asm) yaşamaktı. Kokusunu doya doya çekmekti yüreğine. Kabre yaklaştıkça heyecanı, özlemi, hasreti artıyordu. Kabre gelmişti. Aman Allah’ım bu ne güzel bir koku. O kokuyu aldıktan sonra yüreğine Ahmed Salih, adeta kendinden geçmişti. Hayat durmuş, zaman durmuştu. Lâl olmuştu adeta her şey. Kalbi dayanamayacak gibiydi. Ahmed Salih kabre bakınca, Efendiler Efendisini (asm), Sultanlar Sultanını (asm), Hz. Peygamber’i (asm) görmüştü. Can gözüyle değil, gönül gözü ile görmüştü Sevgililerin en Sevgilisini (asm). “Hoşgeldin Ahmed’im (asm)! Hoş geldin.” Âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz (asm), Ahmed Salih’i görünce bu şekilde hitap etti. Artık kalp durmuştu. Hayat bitmişti küre-i arzda. Başka bir âlemde yaşıyordu şu an Ahmed Salih. Dayanamadı ve Sevdiği (asm), yıllardır hasret çektiği Sultanlar Sultanına (asm) haykırırcasına cevap verdi; “Hoş buldum Ya Resulallâh, Hoş buldum Ya Hâbiballâh (asm)!”
Ve bir sessizlik kapladı Medine sokaklarını. Ravza-yı Mutahhara’da sessizlik hâkimdi. Konuşan yalnızca sevda, muhabbetti. Allah sevgisi, Peygamber sevgisi haykırıyordu bütün yüreklerde. Ve bu son cümleydi Ahmed Salih’in ağzından çıkan; “Elhamdülillâh! Kavuştum Sevdiğime (asm)…”
SON
NURULLAH ÇETİN
[email protected]