İnsanların birçok değeri vardır. Değeri, yani kutsal saydığı ve hayatını yönlendirdiği yollar. Yani kıymetliler. Bu yolları her zaman kendimiz buluyoruz zannederiz, ama aslında Allah bizim için kapısını açar ve biz de sadece bir tevafuk ile o yolda oluruz.
Bu gün değer verdiğim birçok maddeden birisi de başörtüm. Ama bu gün onun da kirletilmek istendiğini görüyorum. Hiçbir zaman hiç kimse ile siyaset ve onun gibi sabun köpüğü konularına girmem. Çünkü her zaman Allah’ın bizim için nasip ettiğini yaşamakta olduğumuzu bilirim. Yakın bir arkadaşımın kendisini siyasete adadığını ve başındaki kişinin “Kendinizi köprüden atın” dese onu bile yapabileceğini gördüğüm zaman düşündüm ki acaba tuhaflık bende mi? Niye ben böyle uzak kalmışım? Sonra biraz ilgileneyim diye bakınca aslında halime binlerce kere şükür ettim. Çünkü benim değerlilerim o kadar değerliymiş ki… Ben kitaplarım ile oluşturduğum dünyada o kadar mutluymuşum ki… O an büyük insanların neden bu konulardan uzak olduğunu anladım.
Ben lise yıllarımda örtündüm. Kendi başıma aldığım bir karardı. O zamanlarda birçok insanın düşündüğü gibi siyasî bir simge değildi. Çünkü ben Allah’ın rızasını istiyordum. Arkadaşlarım beni hiçbir zaman dışlamadı. Öyle anılarım da olmadı değil, ama benim her çevreden arkadaşım vardı ve aralarında hiçbir sıkıntı çekmedim. Hatta farklı düşünceli bir arkadaşım ve hocam bir başörtümü çok beğenmişlerdi. Çünkü onlar beni dış görünüşüm ile değil olduğum gibi kabul etmişlerdi. Ben her zaman biraz farklı biriydim. Mantar benim diğer adımdı ve ben bu halimden de hiçbir zaman rahatsızlık duymadım.
Ablam bir gün dedi ki; “Sen yağmurdan sonra ıslak toprakta büyüyen kısa bir mantarsın ve çok kıymetlisin.” İşte benim rumuzum aslında benim ikinci yarım olmuştu. İkinci kıymetlim de mantardı artık. Bu iki kıymetlim ve ben bir bütün olmuştuk.
İnsan büyüdükçe karakteri yerine oturuyormuş. Benim de öyle oldu. Sonra bir gün kitaplar ile tanıştım. Eskiden kadim dostlarım olsa da şimdilerde daha candan dostlarım oldular. Çünkü kitaplar, seni olduğun gibi kabul ederek eleştirisiz içlerini döküyorlar. Sonra müzik ile tanıştım. Beni iyi tanıyanlar bilir ki müzik benim vaz geçemediğim bir kıymetli. Meselâ bir müzik ile kitabı birleştirerek bir bütün yaparım ve onları bir araya getiririm. Üçlü bir dostluk kurarız aramızda.
Ama bir gün bir şey oldu. Ben bir sohbet esnasında Üstadın en büyük hayalini duyunca içimden bir telin koptuğunu hissettim. “İttihat-ı İslâm” Bu yola girdiğim zamanlarda henüz üniversiteye yeni başlamıştım. O zamana kadar gittiğim Risale-i Nur dersleri benim için çok anlamadığım bir yer olsa da; o günden sonra artık yeni kıymetlilerim ortaya çıkmaya başlamıştı. Şu anda ise ben sadece İman Hizmeti için uğraşıyorum. Ömür boyu bu hizmette kalmak için duâ ediyorum. Öyle meydanlarda değil, kalbimde ferman okuyorum. Amelimde Rıza-i İlâhi için uğraşıyorum.
Başımdaki örtüyü bir simge olarak değil, Allah emrettiği için taşıyorum. Ben sadece Allah’a iyi bir kul olmak için çalışıyorum.
O zaman kıymetlilerimiz seçerken bizim için yaralı olanları seçmeliymişiz. İyi ki benim amacım buymuş dedim ve televizyonu kapatıp dersimi çalışmaya devam ettim.
MERVE İRİYARI
[email protected]