Barla Kitapevi… Ankara Hacı Bayram Velî Kitapçılar Çarşısında rafları sadece “kırmızı kitaplar”la dolu küçük bir kitapçı.
Bakmayın küçük dediğime, şu koca dünyada burayı bilip de gelmeyen, sıcak demli çayından içmeyen, sohbetini dinlemeyen var mı ki? Ankara’da “Risale-i Nur” ya da “kitap” denildi mi akla hemen Ulus Barla Kitabevi ve tabiî ki Duran Çalışkan gelir.
Evet, tam 45 sene Risale-i Nur’a ve hizmete adanmış bir mekân ve koca bir beden…
Çalışkan Ağabeyi anlattığı hatıralarıyla, Nurları her okuduğunda ilk kez okuyormuşçasına heyecanlanmasıyla, hizmet karşısında çocuklar gibi neşelenmesiyle, her daim muhafaza ettiği şevkiyle, “dâvâ”sına olan bağlılığıyla ve güler yüzüyle tanırız bizler...
Kitabevi ise, sıkıntı ve derdi olanların uğrak yeridir. Tatlı bir sohbet isteyenler burayı sık sık ziyaret ederler. Oluşan uhrevî atmosferde dünyadan ve dünya kelâmından uzaklaşır, bâkîye namzet fânî birer insan olduklarını hatırlarlar… İşte böyle bir buluşma mekânıdır Ulus Barla Kitabevi…
Son zamanlarda buraya sadece Nurları dinlemek ya da kitap almak isteyenler gelmiyor. Başka ziyaretçiler de pek sık uğrar oldular. Kimler mi? Mektuplar… Medrese-i Yusufiyelerden, yani hapishanelerden gelen mektuplar.
Bir şekilde demir parmaklıklar arkasına düşen; fakat Risale-i Nur’u okuyup istifade eden, kendilerini Nurlarla muhafazaya çalışan kardeşlerimizden…
Kimi ‘kader mahkûmu’ diyor kendine; kimi Yusuf, kimi Said, kimi Zübeyr, kimi Hulûsî... Kimi de Allah, Kur’ân dostu olarak tanıtıyor kendini mektubunda… Bizler de “kardeşlerimiz” diyoruz onlara… Yazdıklarına, “içerden gelen sesler”ine kulak veriyor, ortak oluyoruz dertlerine…
İşte onlardan bazıları:
“ARTIK İSYAN YOK”
Duran Ağabeyciğim ve Hocam,
Göndermiş olduğunuz koliyi ve kitapları aldım. Ne kadar borcum varsa bana yazın, burada boncuktan süs yapıyorum size göndereyim. Duran Ağabey, kızımı görmeyeli tam 16 yıl oldu. Şu anda evde kalan yaşlı annem bir tane de hasta kardeşim var. Başıma kötü bir şey geldi ve o şekilde buralara düştüm. İnan çok zor durumlarda kaldım, çoğu zaman isyan ettim, “Neden ben?” dedim. Boşluklarda boğuldum, nefes alamadım. Sonra gönderdiklerinizi okudum. Ben dışarıda hiç okumazdım. Şimdi ise okuyorum ve eksiklerimi kapatıyorum. Dışarıda olsam, Risale-i Nurlar ile belki hiç tanışmayacaktım. Ama burada tanıma ve okuma bahtiyarlığına eriştim. Onun yanında ilmihal de okuyorum. Burada çok zorlanıyorum; ama artık isyan değil, duâ ediyorum.
Abim, Yüce Rabbim hepinizin yar ve yardımcısı olsun. Bana Kâbe resimli bir seccade ile sabah namazlarına kalkabilmem için ezan okuyan ufak bir masa saati yollayabilir misin abi? Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüyorum. Allaha emanet olun.
Sizleri seven kardeşiniz, Mustafa Aydın.
Tokat T. Tipi Kapalı Cezaevi
Çamlıbel B.1/7 Koğuşu.
“İYİ Kİ SİZLER VARSINIZ…”
Bismillahirrahmanirrahim
Esirgeyen ve Bağışlayan, Koruyan Allah (cc) adıyla selâmünaleyküm,
Mübarek insan ve değerli büyüğüm, Yüce Mevlâm sizden ve ailenizden razı olsun. Ariflerin kalplerini cemalinin nurlarıyla dolduran; azamet ve kudret sahibi olup, ‘ol’ emriyle akla durgunluk veren milyonlarca mahlûkatı yoktan var eden; göklerin, deniz ve dağların kendisini tesbih ettiği; her ayıp ve kusurdan beri olan Allah-u Teâlâ’ya yarattıklarının sayısı adedince hamd ü senalar ve şükürler olsun inşallah… (Amin)
“Sen olmasaydın eflâkı yaratmazdım” sözünün muhatabı; insanların ve cinlerin, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberi; herkesin, özellikle günahkârların titrediği o Mahşer yerinin tek ümidi; adı Hak Teâlâ’nın ismi yanında anılan Mi’rac sahibi Hz. Muhammed Mustafa Efendimize (asm), onun âl ve ashabına kâinatın zerreleri adedince salât ve selâm olsun. (Âmin)
Pek muhterem amcam, göndermiş olduğunuz ikinci koliyi de aldım. Bu koliyle bizleri, Medrese-i Yusufiyedeki bîçare kardeşlerinizi tarifsiz bir şekilde sevindirdiniz. İyi ki sizler varsınız… Allah-ü Teâlâ da sizi ebedî hayatta mesut ve bahtiyar eylesin. Mevlâmız her daim sizin ve emeği geçen diğer bütün kardeşlerimin yardımcısı olsun, Peygamber Efendimizin (asm) şefaatine nail eylesin. Rabbim cümlemizi amel defteri sağ taraftan verilenlerden kılsın inşallah.
Aklımda, hissiyatımı sizlere aktaracak kelime bulamadığımı daha önce de beyan etmiştim. Satı anama da selâm eder, hürmetle her ikinizin ellerinden öperim.
Medrese-i Yusufiye’den kucak dolusu sevgi, saygı ve selâmlar.
Kardeşiniz Mehmet Mirza,
Kastamonu Kapalı Cezaevi
TERLİK TEVAFUĞU!
Bismillahirrahmanirrahîm,
Rahman ve Rahîm olan Allahın adıyla,
Varlığının başlangıcı olmayan, devamlı var olan, ondan başkası onunla varlıkta duran; zatında, sıfatlarında ve isimlerinde yaratılmışların hiçbirine benzemeyen; daima diri olan, herşeyi bilen, işiten ve gören, herşeye gücü yeten ve herşeyi yaratan Allah ü Teâlâ’ya yarattıklarının sayısı kadar hamd ü senalar olsun.
Selâmünaleyküm,
Yüce Rabbim sizden defalarca razı olsun. Bu gün bana göndermiş olduğunuz koliyi aldım. Siz bizi sevindirdiniz, Rabbim de sizi sevindirsin inşallah. Ancak güzel bir tevafuku sizinle paylaşmadan edemeyeceğim. Sabah iki kardeşim arasında bir terlik çekişmesi yaşandı. Bunun üzerine olay daha fazla büyümesin diye “konuyu kapatmalarını, inşallah iftardan sonra meseleyi halledeceğimi” söyledim. Aynı gün hiç beklemediğim bir zamanda görevliler bana bir kolim olduğunu haber verdiler. Fakat herhangi bir koli beklemiyordum, benim için sürpriz olmuştu. Koliyi açtığımda yaşadığım şaşkınlığımı belki ömür boyu unutmayacağım. Bir de ne göreyim, bizlere göndermiş olduğunuz “hazine”nin içine “terlikler” ve “seccadeler” de koymuşsunuz.
Allah (cc) sizden ve bütün vesile olanlardan razı olsun (âmin). Tevafukun bu kadarına sadece Elhamdülillah denir. Sağ olun, Rabbimin sevdiği kullardan olasınız inşallah (amin).
Duran Amca, daha önce göndermiş olduğunuz “hazine”leri aldım. İşiniz gücünüz rast gelsin, biriniz bin olsun…
Yazıma son vermeden önce, başta siz olmak üzere bütün büyüklerimin ellerinden hürmetle öpüyorum. Diğer kardeşlerimi de muhabbetle kucaklıyorum. Yüce Mevlâm sizleri her daim sevsin ve sevindirsin.
Sizinle aynı zamanda nefes alma nimetini nasip eden yüce Allah’ıma sayısızca hamd ü senalar olsun. Elhamdülillah.
“‘ABLANIM’ KELİMESİNİ DEFALARCA OKUDUM”
Selâmünaleyküm,
Hocam nasılsınız, inşallah iyisinizdir. Allah’ın rahmet, bereket ve hidayeti sizlerin; Nur ablamın; Fatma, Sinem ve Ayşe ablalarımın; ağabeylerimin, kardeşlerimin üzerine olsun. Hocam, umreden yeni gelmişsiniz, Allah umrenizi kabul etsin.
Bana bol bol Kur’ân-ı Kerim ve kitaplar gönderdiniz. Hocam çok duygulandım. Kitapları okuyoruz. Okumak isteyen arkadaşlara sizlerin adına, sizlerin hayrına hediye ediyorum. İnşallah bir gün elinizi öpmeye ve helâlleşmeye geleceğim.
Nur Abla, nasılsınız? İnşallah diğer ablalarım da iyilerdir. Nur Abla göndermiş olduğun 70 TL ve kolileri aldım. İnanın çok duygulandım ve çok sevindim. Sizler bir ablam olarak beni mutlu ettiniz ve sevindirdiniz Allah da sizleri sevindirsin.
Nur Ablam, bu yaşıma kadar hiç kimse bana, “Ben senin ablanım, bize mektup yaz” demedi. Sizler beni görmeden, tanımadan sadece Allah rızasını gözeterek bu kelimeyi söylediniz, ne diyeceğimi bilemiyorum. Bu “abla” kelimesini kaç kere okudum, çok güzel bir duygu… Yakınım olan bir akrabam ve ablam olmadığı için hayatımda ilk defa bana “abla” olan Nur Ablam, Sinem ve Ayşe ablalarıma da mektup yazdım, çok sevindim.
Nur Abla, (...) defalarca soruyorum kendi kendime “Neydim ve neye döndüm?” boş yere hayatım karardı.
Ben dışarıda hiç namaz kılmadım, hiç oruç tutmadım. Tâ ki 9 sene önce cezaevine düşünceye kadar. Cezaevine girdim, 1 sene sonra namaza başladım. Şimdi ise, namaz ve oruç borcum kalmadı. Kur’ân-ı Kerîm’i öğrendim ve kıraat üzerine çok güzel okuyorum. Tin Sûresinden Nas Sûresine kadar hepsini ezberledim; Yasin-i Şerif, Tebareke, Amme, Duha Sûrelerinin hepsini hıfzettim. Allah’a sığındım Hz. Yusuf Aleyhisselâmın hayatını defalarca okudum. Kendime “Belki Allah böyle istedi!” diyorum.
Dışarıda namaz, oruç, Kur’ân’ın ne olduğunu bilmiyordum; şimdi ise, Allah’ıma şükürler olsun doğru yolu buldum. Bu musîbet başıma gelmeseydi, belki de namaz kılmaya başlamayacaktım, oruç tutmayacaktım, Kur’ân okumayacaktım, Duran Amcam; Nur, Fatma, Sinem, Ayşe Ablalarım olmayacaktı.
Nur Abla bana gönderdiğiniz parayı dışarıda çalışıp en kısa zamanda ödeyeceğim. Allah korusun ödeyemeyecek olursam hakkınızı helâl edin. Nur Abla yaptığım bu işten tabiî ki gurur duymuyorum, pişman olduğumu Cenâb-ı Hak biliyor, Rabbim sen duâlarımı kabul et.
Nur Ablam ve Barla Kitabevine gelen bütün ablalarım, Allah hepinizden razı olsun ve sizleri Cennette Hz. Fatıma’ya komşu etsin. Hakkınızı helâl edin. Duran Abimin ellerinden öperim.
“Evet, gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür, akıbeti görmez; bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder; bir dakika intikam lezzeti ile katleder, seksen bin saat hapis elemlerini çeker ve bir saat sefahet keyfiyle, bir namus meselesinde, binler gün hem hapsin, hem düşmanın endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur. Bunlara kıyasen, biçare gençlerin çok vartaları var ki, en tatlı hayatını, en acı ve acınacak bir hayata çeviriyorlar.” (Sözler)
Saygılar ve sevgiler.
Lütfi Gazi Canbirdi.
“KUR’ÂN, İLMİHAL, SECCADE İSTİYORUZ”
Selâmünaleyküm,
Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Allah işlerinize Halil İbrahim bereketi versin. Hocam ben sizleri tanımıyorum. Öncelikle kendimi tanıtayım. Annem babam vefat ettiler, hiç kimsem yok. Çocuk yurdunda büyüdüm. Burada boncuk yaparak geçimimi sağlıyorum. Şimdi ise, Allah rızası için sizlerden bazı isteklerim olacak. Gönderseniz de gönderemeseniz de Allah sizlerden razı olsun.
1. Koğuşta cemaatle namaz kılıyoruz, Kur’ân-ı Kerîm ihtiyacımız var.
2. Büyük ilmihal kitabı,
3. İki adet seccade,
4. Namaz tesbihatı ve tesbih,
5. Namaz takkesi,
6. Esans,
7. Bir adet 42 numara terlik,
8. İki eşofman ve gömlek
9. Arapça kitap.
Hocam permatik ve sabun gibi zarurî ihtiyaçlarımı almam için çok az da para gönderebilir misiniz? Allah sizleri, ailenizi ve bütün sevdiklerinizi bağışlasın.
Hocam sizleri tanımasak da çok duyduk buralarda. Allah’a emanet olun.
OKUMAK VE OKUTMAK İÇİN RİSÂLE GÖNDERİR MİSİNİZ?
Esselâmü aleyküm,
Değerli abim, mektup yazmada biraz geç kaldım, bir süredir pul bulamamıştım. Beni hatırlıyorsunuzdur inşallah; dükkânda oturup Risâle okumuştuk. Ankara Açık Ceza Evindeyim. Bana Şeytanın Hileleri ve Ramazan Risalesi adlı cep kitaplarını hediye etmiştiniz. “Üstünde adresim ve telefonum yazar” demiştiniz; ama kitapların birini Sincan otobüsünde dikkatini çeken, bakmak isteyen birine, Ramazan Risalesi’ni de başka birine hediye olarak verdim. Adres de, ismin de kalmadı. Mektubumu “Barla Kitabevi” olarak göndereceğim inşallah ulaşır. Bana duâ ederseniz sevinirim. Abi senden isteklerim bir de sorum olacak. Burada 500’e yakın mahkûm var. Açık cezaevi olduğu için de hepsiyle konuşup tanışma imkânım var. Bu arkadaş ve kardeşlerimize okumak ve okutmak için Şeytanın Hileleri kitabından 20-30 tane gönderebilir misiniz? Bir de Ramazan Risalesi’nden isteyecektim. Onun gibi başka kitaplar varsa onlar da olur. Abi buradaki insanlar genellikle genç ve orta yaşlardalar. Yaşlarına uygun düşen küçük kitaplardan kendi tercihlerinize göre yollayabilirsiniz. Bir de Risale-i Nur Külliyatı için bir isteğim olacak. Bir tane Külliyat mescide koyacağım. Gönderirseniz bir Külliyat da şahsıma alacağım. Birkaç tane de “tesbihat” gönderirsen çok iyi olur.
Allah (cc) göndereceğiniz kitapların mürekkeplerini ahirette şehitlerin kanlarıyla eş tutsun. Âmin.
Selâmlarımla...
Aykut Aslanhan
Ankara Açık Cezaevi / Ankara
“BURADA KUR’ÂN HİZMETİ ÜZERİNEYİM”
Sevgili Amcacığım,
Satırlarıma başlarken Cenâb-ı Hakkın rahmet ve bereketinin üzerinize olmasını dilerim.
Sizlere ne kadar teşekkür etsem azdır. Burada Kur’ân hizmeti üzerineyim. Şu an önüme geçilse de kesinti olmadan devamını getireceğim. Bazen radyodan sohbet dinleyerek, kitap okuyarak ilmimi genişletmeye çalışıyorum. Unutkanlığımı aşabilmek için her türlü meşrû ve İslâmî yöntemi deniyorum. Bazen muvaffak olamasam da yılmıyorum. Bazen huşu bulamasam da, beni görevimden soğutmaya çalışan nefsime yenilmemeye çalışıyorum. Allah’ı, ahireti düşünerek yoluma devam ediyorum.
Sizlerin de bana ve sadece bildiklerim doğrultusunda öğretmeye çalıştığım arkadaşlarıma yardımlarınız için teşekkür ederim. Allah sizlerden ve bütün vesile olanlardan razı olsun. Burada kendi kendimi yetiştirdim. İnşaallah dışarıda sizlerin yardımı ile kısa sürede eksiklerimi kapatıp kendimi hizmet yoluna adayabilirim.
Allah cümlemize Kur’ân hizmetinde muvaffakiyet nasip etsin. O büyük günde Peygamber Efendimizin (asm) şefaatine nail olup sancağı altında toplananlardan olmamız duâsıyla... Kardeşiniz Küçük Müçtehit Ahmet
***
“HAPİSHANE ŞARTLARINA ANCAK RİSALELERLE SABREDİLİR”
Sevgili Amcacığım,
Satırlarıma başlarken Allah’ın selâmı ve bereketi üzerinize olsun. Sözlerime nereden başlayacağımı bilemiyorum. Öncelikle Elhamdülillah der; Yüce Mevlâ’ya şükreder, sizleri vesile ederekten sizlerden tekrar tekrar razı olmasını dilerim. Gönderdiğiniz kolilerin arkadaşlarımız, kardeşlerimiz tarafından alındığı haberini aldım. Bütün kardeşlerim sizlere duâ ettiklerini benim aracılığımla bildirmek istiyorlar. Burada güneş batmıyor amca, günlerimizi gönderdiğiniz kitaplar ile şükrederek geçiriyoruz.
Görüşmeye gelen babamın teşvikleriyle, bu mektubu okuyup da feyiz alacak kardeşlerime, ablalarıma, ağabeylerime, mü’min kardeşlerime sesleniyorum:
Buralar elbette zor yerler. Bizce medrese-i Yusufiyelerdeki hayat şartlarına, ancak Üstadımızın yolundan giderek ve onun ders verdiği hakikatleri yaşayarak sabredilebilir.
İnsan o kadar üstün bir varlık ki, kulluk bakımından melekleri bile geçebiliyor. Peki nasıl? Tabi ki, Allah’ın (cc) bahşettiği elleri kaldırıp duâ ederek, çokça tevbe ve istiğfarda bulunarak. Beşeriz, şaşarız. Biz de şaştığımız için yıllardır buralardayız. Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed (asm), insanların en üstünü olduğu ve günahlardan korunduğu hâlde günde 70 defa “estağfurullah” derken, bizler 700 defa da desek yine azdır. Gerçekleri görerek bu yola baş koymamız gerekmektedir. Allah’ın (cc) yolundan, Sünnet-i Seniyyeden ayrılmamak dileği ile…
Amcacığım Umre’den gelmişsiniz. Allah kabul etsin, bizlere de nasip eylesin inşallah. Unutmadan, oraların kokusu elbette olamaz, fakat sizden 3-5 adette olsa esans, misvak ve o güzel yerlerin fotoğraflarını istiyoruz.
Nedeni bellidir diyorum, fıtratımdandır biliyorum,
Allah ile yanıp Peygamberimin (asm) yolundan gidiyorum,
Ey Allahım, can Allahım bizlere de yardım et, bizleri de sev,
Sen Seni sevenleri seversin, bizlerden de cümlemizden de razı ol.
BARTIN
***
“BÜYÜK HARFLERLE YAZILMIŞ KUR’ÂN RİCA EDİYORUM”
Esselâmünaleyküm Duran Abi,
Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti ve bereketi sizin ve ümmet-i Muhammed’in üzerine olsun. İyi olmanızı Yüce Rabbimden dilerim. Ben de burada, Sincan Ceza Evindeyim. Bir trafik kazası yüzünden burada yatıyorum. Burada Kur’ân-ı Kerîm öğrendim, ama arada yanlışlarım da oluyor. Doğru öğrenebilmemiz ve okumamız için sizden bir ricam olacak. Bana büyük harfli ve kolayca okunabilen bir Kur’ân-ı Kerîm göndermenizi rica ediyorum. Şimdiden Allah yardımlarınızı kabul eylesin. Bekliyorum...
Kader Mahkûmu M. K.
L.1 F.7 Koğuşu / Sincan/Ankara
***
İşte böyle diyorlar yeni gelen konuklarımız. Bütün bu mektuplar bizlere bir kez daha mahkûmların Risale-i Nurlara, ekmek ve su kadar ihtiyaçlarının olduğunu gösteriyor.
Denizli Hapsinde Nurlardan fevkalâde hüsn-ü ahlâk dersini alanları görüp, “Terbiye için on beş sene hapse atmaktansa, on beş hafta Risale-i Nur dersini alsalar, daha ziyade onları ıslah eder.” diyen zatları haklı çıkaran satırlardır bunlar.
Sadece onlar değil hepimizin Risale-i Nur’a ihtiyacı yok mu aslında? Nurlara en çok ve en az ihtiyacı olanlar diye bir sınıflandırma yapmak mümkün mü? Ancak Nurlara en ziyade ihtiyaç duyanlar elbette özgürlükleri elinden alınmış mahkûmlar olmalı. Bizlere düşen vazife ise onları Nurlarla, Bediüzzaman ile tanıştırmak. Çünkü Risale-i Nur’dan her eser bir Bediüzzaman’dır ve bu zamanın ilâcı, reçetesi ondadır.
Üstad Hazretleri Risale-i Nur’da hapishaneleri medrese-i Yusufiye yapan gençler ve mahkûmlar için Nurlarda pek çok tesbitte bulunmakta ve birçok öğüt vermektedir.
Bu kardeşlerimizin sıkıntılarına çare olması adına buradan bir kez daha paylaşalım:
“Evet, bir genç, hapiste, yirmi dört saat her günkü ömründen tek bir saatini beş farz namaza sarf etse ve ekser günahlardan hapis mâni olduğu gibi, o musîbete sebebiyet veren hatadan dahi tevbe edip sair zararlı, elemli günahlardan çekilse, hem hayatına, hem istikbâline, hem vatanına, hem milletine, hem akrabasına büyük bir faydası olması gibi; o on, on beş senelik fânî gençlikle, ebedî parlak bir gençliği kazanacağını, başta Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, bütün kütüb ve suhuf-u semaviye katî haber verip müjde ediyorlar.”
“Evet, o şirin, güzel gençlik nimetine istikametle, taatle şükretse, hem ziyadeleşir, hem bâkîleşir, hem lezzetlenir. Yoksa hem belâlı olur, hem elemli, gamlı, kâbuslu olur gider; hem akrabasına, hem vatanına, hem milletine muzır bir serseri hükmüne geçirmeye sebebiyet verir.”
“Eğer mahpus, zulmen mahkûm olmuş ise, farz namazını kılmak şartıyla, herbir saati bir gün ibadet olduğu gibi, o hapis, onun hakkında bir çilehane-i uzlet olup, eski zamanda mağaralara girerek ibadet eden münzevî salihlerden sayılabilirler.”
“Eğer fakir ve ihtiyar ve hasta ve iman hakikatlerine müştak ise, farzını yapmak ve tevbe etmek şartıyla, herbir saatleri yirmişer saat ibadet olup, hapis ona bir istirahathane; ve merhametkârane ona bakan dostlar için bir muhabbethane, bir terbiyehane, bir dershane hükmüne geçer. O hapiste durmakla, hariçteki müşevveş, her taraftaki günahların hücumuna maruz serbestiyetten daha ziyade hoşlanabilir; hapisten tam terbiye alır. Çıktığı zaman, bir katil, bir müntakîm olarak değil, belki tevbekâr, tecrübeli, terbiyeli, millete menfaatli bir adam çıkar. Hattâ Denizli hapsindeki zatların az zamanda Nurlardan fevkalâde hüsn-ü ahlâk dersini alanlarını gören bazı alâkadar zatlar demişler ki, ‘Terbiye için on beş sene hapse atmaktansa, on beş hafta Risale-i Nur dersini alsalar, daha ziyade onları ıslâh eder.’” (Sözler)
NOT: Yardımda bulunmak isteyen değerli okurlarımız, Hacı Bayram Kitapçılar Çarşısı, Üst kat, No: 44, Barla Kitabevi, Ulus/Ankara, Telefon: 0 (312) 311 54 32, Duran Çalışkan ile irtibata geçebilirler.
ÖMER DİNLER
[email protected]