"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nur Risâleleri nasıl yazıldı?

31 Temmuz 2011, Pazar
Garip, sessiz ve sır dolu hâli içinde “Mâşâallah” dedi Üstad. Ve “Allahuekber” diyerek zikrini tazeledi. Yanındaki sır kâtibi Şamlı Tevfik dona kalmıştı Üstadın bu acip hâli karşısında… Her an, bir asker edası içinde, bütün teçhizatıyla hazır bulunan Şamlı Tevfik, Üstad’ın “Yaz kardaşım” komutuna muntazırdı.

Kâğıt, kalem, rahle ve divit uçlarıyla ilmin, imanın ve tefekkürün menbaı Üstad Hazretlerinin “anî” ve “def’î” olarak izhar buyurduğu mübarek kelimelerin neşv-ü nemâsına etraftaki görünen ve görünmeyen mahlûkat da şahitti.
İlham-ı İlâhîye mazhar olan Hazret-i Üstad tek bir noktaya bakarak söylüyor ve yazdırıyordu.
Hazret’in âlem-i şehadetteki bu acip hâline, diğer âlemler de şehadet ediyordu.
İşte bu nur-u Kur’ân mesleğinin meşrebi içinde bulunanlardan Hulusi Bey, Şamlı Tevfik, Feyzi Kul, Hafız Halid, Bayram Yüksel Nur Risâlelerinin yazılışına ve Üstadın bu acip hallerine şahitlik edenlerdendi. Bu bahtiyar zatlar şöyle anlatıyorlardı o anları.

HULUSİ BEY ANLATIYOR:
“Ben Eğridir’de iken Üstad’ı ziyaretlerimden birisinde telif ânını gördüm. Teliften önce, kendisine has tarz-ı şivesiyle çok mütevazı bir şekilde sohbet yapmakta iken, birden fırlayarak somyasının üstüne çıktı… Ve gayet ciddileşerek ‘Şimdi hocalık vazifesi başladı’ dedi. Kalem kâğıt getirtti. Ve yazdırmaya başladı. Gayet sür’atle söylüyordu. Dikkat ettim, göğsünden harıltılar, gıcırtılar gibi sesler geliyordu. Durmadan söylüyordu. Hatta telif anındaki şive tarzı dahi tamamen değişikti.”
“Bir defasında Üstad’ımıza ziyaretimde, Risâle-i Nur’un te’lifindeki suhuletli muvaffakiyet meselesi mevzu olmuştu. Bu münasebetle Hazret-i Üstad buyurmuşlardı ki: ‘Bakıyorum iki yüz âyât-ı Kur’âniye imdadıma geliyor.’”

NUR’UN BİRİNCİ KÂTİBİ,TEVFİK GÖKSU
Risâle-i Ahmediye’ye dair olan Otuz Birinci ve On Dokuzuncu Söz’ün telif edilişindeki ikram-ı İlâhîye ve bir eser-i inayet-i Rabbaniyeye şahit olan Nur’un birinci kâtibi şöyle anlatır:
“Evet, biz müsveddeyi yazıyorduk. Üstadımız da söylüyordu. Yanında hiç kitap yoktu; hiç müracaat da etmiyordu. Birdenbire, gayet sür’atli söylüyordu, biz de yazıyorduk. İki üç saatte otuz kırk, daha fazla sayfa yazıyorduk. Bizim de kanaatimiz geldi ki, bu muvaffakiyet, mu’cizât-ı Nebeviyenin bir kerâmetidir.” (Mektubat, On Dokuzuncu Mektub, s. 193)
NUR’UN MÂNEVÎ AVUKATI, AHMET FEYZİ KUL:
“Ben altı eserin yazılmasına şahit oldum; o da iki hapishanede.. Biri Denizli, diğeri Afyon hapsinde.. Her iki hapishanede de bir kelime bile yazılmaması için şiddetli bir baskı vardı. Ve hiçbir yazının içeri girmesine, dışarı çıkmasına, kuş uçmasına imkân yoktu. Bu şartlar altında altı eser yazıldı. Bilhassa Meyve Risâlesi.. Meyve Risâlesi bir şaheserdir...
“Denizli’den başgardiyan elde edildi. Üstad ayrı tek hücrede, biz de ayrı ayrı koğuşlardayız. Ispartalılar bir koğuşta; oraya gönderiyorlar hep. Kâğıt yok, bir şey yok, imkân yok… Mahkûmlar tabi sigara içiyor. Paketlerin kâğıdını atıyorlar. O kâğıtlar alınıyor, üç satır yazı yazılıyor. Gardiyan, başgardiyan ‘Hafız Ali’ diyor. Hafız Ali çıkıyor, yazıyı alıyor. Üç satır, ertesi gün beş satır daha… Meyve Risâlesi böyle tamamlanıyor. Bugün Meyve Risâlesi’ni okuduğunuz zaman, ondaki azamet-i ifade karşısında insan donakalır. Böyle yazıldı, bunu ben gördüm.
“Altı eser bu şekilde bütün imkânsızlıklar, memnuiyetler içerisinde yazıldı.”

HAFIZ HALİD TEKİN
Barla Lâhikası’nda da Hafız Halid’in Risâle-i Nur’u ve müellifini anlatan bir mektubu yer almaktadır. Bu mübarek zat şöyle der:
“… Zahir hale bakılırsa, ilmihali bilmiyor gibi görünüyor. Birden bakarsın, bir derya kesiliyor. Me’zun olduğu miktarı ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dan istifade derecesi nispetinde söyler. Resul-i Ekrem’den (asm) cihet-i istifadesi olmadığı vakitlerde, yeni ay gibi mahviyet gösterir. ‘Bende Nur yok, kıymet yok!’ der…”

ÇOĞULU BAYRAM YÜKSEL
Afyon’un Bolvadin ilçesine bağlı Çoğu Köyündendir. “Çoğulu Bayram” olarak da bilinir. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ile 1948’de Afyon hapsinde tanışır ve ona talebe olur. Tanıştıktan sonra ömrü, Bediüzzaman’a sadakatle hizmet içinde geçer. Risâleler’in yazılışı ile ilgili Hafız Tevfik Ağabey’den naklen şöyle anlatmıştı:
“Eserler yazılmaya başlarken Üstad’ımız belirli bir noktaya gözünü dikerdi. Bir noktaya bakar, alnı şişerdi… Yaz kardeşim, yaz derdi. Sür’atli söylerdi, ben de sür’atli yazardım. Bazen, keçeli, git sinekleri kovala gel derdi. Gidip taşların arkasında sigaramı içip gelirdim! Ben çok sigara içiyordum. Üstad’dan uzak bir yere gider, taşların arkasında sigara içerdim. Kafamı düzeltir gelirdim, tekrar yazmaya başlardık. Çok sür’atli söyler, ben de çok sür’atli yazardım. Bazen Üstad’ımız yatardı, titreyerek kalkardı. Kardeşim, kâğıdı kalemi al, yaz derdi. Gözünü bir noktaya dikerdi. ‘Yaz kardeşim’ der devamlı yaz diye söylerdi. Çok fasih bir Türkçe konuşurdu. Ben de sür’atle yazardım. Perde indi kardeşim, deyince konuşması bile zor anlaşılırdı…”
İşte Nur Risâlelerinin yazılış hikâyesi.
İnsana huzur-u kalp içinde tam bir teslimiyetle “Sübhanallah” ve “Allahuekber” dedirtiyor değil mi?

 
MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ
Okunma Sayısı: 2940
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı