Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), 1950 yılında imzalandığından bu yana, insan haklarının korunması ve hürriyetlerin güvence altına alınması konusunda önemli bir belge olarak kabul edilmektedir.
Sözleşme, temel hak ve özgürlüklerin korunmasını ve barışın ve iş birliğinin sağlanmasını hedefler.
Türkiye, AİHS’ye imza atan Avrupa Konseyi üyesi bir devlet olarak, bu vizyonun önemli bir parçasıdır. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), AİHS’nin bir denetim mekanizması olarak, üye devletlerdeki insan hakları ihlalleriyle ilgili bağlayıcı karar verme yetkisine sahiptir.
AİHM, AİHS’nin 19. maddesi uyarınca kurulan bağımsız bir mahkeme olarak faaliyet gösterir. Bu mahkemenin kararları, AİHS üye devletleri için bağlayıcıdır ve sözleşmenin 46. maddesine göre devletler, bu kararlara uymayı taahhüt ederler. İhlal tespit edildiğinde, sözleşmeci devletlere, adil tazminat, maddi olmayan bireysel önlemler ve genel önlemler alma yükümlülüğü getirilir.
AİHM, “pilot kararı usulü” gereği, çok sayıda benzer davayı ele alarak sistemik sorunları çözmeyi amaçlar. Bu usul, bir ihlalin sadece tek bir dava ile sınırlı olmadığı hallerde benzer davalardaki sorunları ele alır. Ayrıca, genel tedbirler alarak normatif değişiklikler ve içtihat değişiklikleri gibi önlemler alabilir.
Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir AİHM kararı, Yüksel Yalçınkaya kararıdır. Bu dava, Yalçınkaya’nın ByLock kullandığı ve Bank Asya hesabına talimat üzerine para yatırdığı iddialarıyla ve gizli bir tanığın ifadesiyle mahkûm edilmesi üzerine açılmıştır. İç hukuk yollarında sonuç alamayan Yalçınkaya’nın müdafisinin başvurusu üzerine AİHM Büyük Dairesi, “hak ihlali var” demiştir.
Bu karar, Türk yargısının “ByLock kullanmayı bir terör örgütü üyeliği suçu olarak görmesinin” AİHS’in 7. maddesi uyarınca “suçta ve cezada kanunîlik” prensibini ihlal ettiğini, ayrıca “FETÖ’nün terör örgütü olarak kabul edilme sürecinin” sözleşmenin 6. maddesi uyarınca “adil yargılanma hakkı” ilkesinin ihlal edildiğini kabul etmektedir. Ayrıca, “sendika ve dernek üyeliğinin terör örgütü üyeliği olarak kabul edilmesinin” yine sözleşmenin 11. maddesi uyarınca “toplantı ve dernek kurma özgürlüğü” hakkının ihlaline yol açtığını belirtir.
Bu karar, sadece Yalçınkaya davasıyla sınırlı değildir; aynı meselelere ilişkin benzer davalara da etkisi olacaktır. Zira bu karar bir pilot-karardır. Anayasa Mahkemesi, 26 Ocak 2023 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan “İbrahim Er ve diğerleri” başvurusunda AİHM’nin ihlal kararlarının emsal davalara teşmil edilmesi gerektiğini vurgulayarak esasında bu kararları desteklediğini hüküm altına almıştı.
Tabii olarak bu pilot-kararın da iç hukuk aktörleri tarafından benimsenmesi lazım. Aksi halde Türkiye yüklü tazminat ve gecikme faizleri gibi yaptırımlarla karşı karşıya kalacaktır. Zira benzeri on binlerce dava var.
Bu yaptırımların en önemlisi de Avrupa Konseyi Statüsü’nün 3. maddesi çerçevesinde “hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygı prensibinin ciddi şekilde ihlali” nedeniyle ve Statü’nün 8. maddesinin uygulanması yoluyla “üyeliğin askıya alınması veya üyelikten çıkarılma”dır. Türkiye’yi böyle bir tehdit de bekliyor.
Yani Türkiye, şimdi büyük bir zorlukla karşı karşıya.
Yargı mensuplarına da tavsiyemiz şudur:
“Zararın neresinden dönülse kârdır” ata-sözü hatırlanmalı ve hukuk devletinin gerektirdiği şekilde hareket edilmeli…