ANAYASA HUKUKU ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. ÖMER KESKİNSOY, CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ'NİN TIKANDIĞINA DİKKAT ÇEKEREK, HUKUK DEVLETİNDEN UZAKLAŞILDIĞINI İFADE ETTİ.
Fatih Batur - Furkan Kösmene - ANKARA
UYGULAMADA CİDDİ ZORLUKLAR VAR
Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesindeki seminerde konuşan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Keskinsoy, Türkiye'nin anayasal düzenine ilişkin değerlendirmelerinde 1982 Anayasası için; “Bu anayasa, kuvvetler ayrılığını savunsa da, uygulamada bu ilke ciddî zorluklarla karşılaştı. Özellikle yargı bağımsızlığı konusunda çok sayıda soru işareti oluştu” dedi.

Yargı bağımsız değil, bağlı oldu
“Bir anayasa zamanla içeriği boşaltılarak uygulanmaz hâle gelirse, bu durum fiilî bir anayasasızlaşma süreci doğurur" diyen Prof. Dr. Keskinsoy, “1982 Anayasası, başlangıçta yargı bağımsızlığını güvence altına almayı amaçlıyordu. Ancak zaman içinde yapılan anayasa değişiklikleri, özellikle 2017 reformlarıyla birlikte, yargının siyasallaşmasına neden oldu” ifadelerini kullandı.
***
SİSTEM TIKANDI, HUKUKUN KALBİ ANAYASADA ATMIYOR
Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Keskinsoy, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin tıkandığına dikkat çekerek, hukuk devletinden uzaklaşıldığını ifade etti.

Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesinin, geçtiğimiz hafta önemli bir misafiri vardı. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Keskinsoy, iki haftada bir düzenlenen “Devlet ve Demokrasi” seminerleri kapsamında “Hukuk Devleti ve Kuvvetler Ayrılığı” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin teminatıdır
Sunumuna kuvvetler ayrılığı ilkesinin tarihî gelişiminden söz ederek başlayan Prof. Dr. Ömer Keskinsoy, bu ilkenin modern hukuk devleti anlayışının vazgeçilmez bir unsuru olduğunu ifade etti. “Geçmişten bugüne devlet yönetiminde en çok tartışılan kavramlardan biri kuvvetler ayrılığıdır. Bu ilkenin ayrılmaz parçası olan yargı bağımsızlığı da hukuk devletinin temel taşlarından biridir” dedi. Devletin tarihî seyrine de dikkat çeken Keskinsoy, bu sürecin mülk devletinden polis devletine, oradan da hukuk devletine doğru bir dönüşümle şekillendiğini belirtti. “Demokrasi ve hürriyetler, kuvvetlerin birbirinden bağımsız çalışmasıyla hayat bulur” dedi.

İsim değil işlev gerek
Prof. Dr. Keskinsoy, hükümet modellerinin isimlerinden çok, içeriklerinin ve işleyişlerinin önemli olduğuna dikkat çekerek, “Parlamenter sistem miyiz, yarı başkanlık mı, başkanlık sistemi mi? Bunlar görünürdeki sorular. Asıl belirleyici olan, kuvvetler arasındaki denge ve denetimin ne kadar işlediğidir” dedi. 2017 yılında yapılan anayasa değişikliklerini bu çerçevede değerlendiren Keskinsoy, bu değişimin Türkiye açısından önemli bir kırılma noktası olduğunu söyledi. “Sistemi değiştirdik, ama uygulamada sorunlar devam ediyor. Anayasada kuvvetler ayrılığını tekrar etmekle, pratikte bunu sağlayamıyoruz. Yargı bağımsızlığı da ‘Yargı bağımsızdır’ demekle gerçekleşmiyor” ifadelerini kullandı.

İçini doldurmakta zorlanıyoruz
“İktidarda olanlar başkanlık sistemini savunuyor, muhalefette olanlarsa parlamenter sistemin devamını istiyor. Bu değişken tutumların arkasında çoğu zaman sistemsel bir ideal değil, gücü elde tutma arzusu yatıyor olabilir” diyen Prof Dr. Keskinsoy, insanın fıtratında bulunan “daha fazlasını isteme” eğiliminin siyasetçilerin sistem tercihlerine de yön verdiğini vurguladı. Ancak bu eğilimle yapılan sistem değişikliklerinin, toplumsal yapıyla uyumlu olmadığı sürece başarıya ulaşamayacağını ifade etti: “Bir sistemi başka bir ülkeden alıp uygulamak kolay olabilir, ama o sistemin değerlerini, denge ve denetim kültürünü hayata geçirebilmek çok daha zordur. Hukuk devleti, demokrasi, insan hakları gibi kavramları sıkça dile getiriyoruz ama içini doldurmakta zorlanıyoruz.” dedi. 2017 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne de değinen Prof. Dr. Keskinsoy, bu sistemin beklenen işlevselliği sağlamadığını ve bugün sistemin savunucularının dahi çeşitli eleştiriler getirdiğini belirtti.

Sistemi tasarlayanlar bile memnun değil
“O dönem Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Kaporta Ferrari, ama motor BMC’ diyerek sistemi eleştirmişti. Binali Yıldırım da “Bu sistemle ekonomimiz şahlanacak” demişti. Ekonomide sıçrama beklentileri dile getirilmişti. Ancak bugün geldiğimiz noktada, sistemi tasarlayanların bile memnuniyetsizlik yaşadığını görüyoruz.” diyen Prof. Dr. Keskinsoy, anayasada kuvvetler ayrılığını tekrar etmekle, pratikte kuvvetler ayrılığı sağlanmadığını, yargı bağımsızlığının da “Yargı bağımsızdır” demekle gerçekleşmediğini ifade etti. Bunların bir kültürü, bir uygulama pratiği olması gerektiğini belirtti.
Vaat ettiği hedefleri gerçekleştiremedi
Prof. Dr. Keskinsoy, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni 1982 Anayasası’nın ruhundan bağımsız değerlendirmenin mümkün olamayacağını belirterek “Tarihî süreçte, hükümet sistemlerindeki dönüşümler hep güçler mücadelesiyle şekillenmiştir” dedi. Gelinen noktada yeni sistemin vaat ettiği hedeflerin gerçekleşmediğine dikkat çeken Keskinsoy şöyle konuştu: “1982 Anayasası’nı yapanlar, 1961 Anayasasındaki tıkanıklıkları giderecek bazı değişikliklerle parlamenter sistemde kalmaya karar verdiler. Ancak 2017’de, sistem tamir edilmek yerine tamamen değiştirildi. Bugün geldiğimiz noktada ise, hükümet sisteminde ciddî tıkanmalar yaşandığı herkesin malumu. Sistemi tasarlayanlar bile memnuniyetsizliklerini gizleyemiyor. Bu tablo bize bir kez daha gösteriyor ki, Anayasal hükümlere sistemin adını yazmak yetmiyor. Gerçek başarı, denge ve denetim mekanizmalarını işlevsel hâle getirmekle mümkün.”
“GÖMLEK ÜZERİMİZE HİÇ OLMADI”
Türkiye’nin anayasa geçmişinde, son 150 yıl içinde beş kez anayasa değişikliği yapılmış olmasına rağmen, toplumun farklı kesimlerinin taleplerini karşılayacak bir uzlaşı sağlanamadığına değinen Keskinsoy, “İngiltere gibi bir teamül anayasası yok, Amerika Birleşik Devletleri gibi yüzlerce yıl boyunca korunan bir anayasa kültürüne de sahip değiliz. Hâlâ anayasa her iktidar değişiminde yeniden tartışma konusu oluyor” dedi.
“1982 Anayasası’nın darbe dönemi şartlarında şekillenen yapısı, bugün Türkiye’nin siyasî sisteminde önemli krizlerin temelini atmıştır. Gömlek, toplumun ihtiyaçlarına hiçbir zaman tam uymamış, ya çok dar olmuş ya da çok geniş. Her ne kadar anayasa üzerinde birçok değişiklik yapılmış olsa da, halkın ve siyasetçilerin beklentilerini karşılayan, uzun vadeli bir çözüm hâlâ bulunamamıştır” ifadelerini kullandı.
Çok sayıda soru işareti var
Prof. Dr. Keskinsoy, Türkiye’nin anayasal düzenine ilişkin değerlendirmelerinde 1982 Anayasası’nın yalnızca hukukî değil, aynı zamanda siyasî yapının temelini oluşturduğunu vurguladı. “Bu anayasa, kuvvetler ayrılığını savunsa da, uygulamada bu ilke ciddî zorluklarla karşılaştı. Özellikle yargı bağımsızlığı konusunda çok sayıda soru işareti oluştu” dedi.
Yargı bağımsız değil, bağlı oldu
Keskinsoy, yargı bağımsızlığına dair hükümlerin anayasa metninde bulunsa da, fiiliyatta bu hükümlerin etkisiz kaldığını belirtti. “1982 Anayasası, başlangıçta yargı bağımsızlığını güvence altına almayı amaçlıyordu. Ancak zaman içinde yapılan anayasa değişiklikleri, özellikle 2017 reformlarıyla birlikte, yargının siyasallaşmasına neden oldu. Yüksek yargı organlarında Cumhurbaşkanı’nın etkisi arttı. Hâkimler ve Savcılar Kurulu da büyük ölçüde Cumhurbaşkanının kontrolüne girdi” ifadelerini kullandı.
Olağanüstü hal Türkiye’de olağan
OHAL uygulamalarının Türkiye’deki siyasî ve toplumsal dengeleri dönüştürdüğünü dile getiren Keskinsoy, güvenlik güçlerinin artan yetkilerine dikkat çekti. “Yolda yürürken dahi durdurulma ve denetlenme gibi uygulamalar, olağanüstü hâlin olağanlaşmasına işaret ediyor. Bu durum, halkın temel hürriyet alanlarına doğrudan müdahale anlamına geliyor” dedi. Anayasaların sadece yazılı metinler olmadığını, aynı zamanda bir toplumsal sözleşme niteliği taşıdığını belirten Keskinsoy, “Bir anayasa zamanla içeriği boşaltılarak uygulanmaz hâle gelirse, bu durum fiilî bir anayasasızlaşma süreci doğurur. O noktada anayasal savunma refleksinin, yani ‘anayasal meşru müdafaa’nın devreye girmesi kaçınılmaz olur” şeklinde konuştu.
Devlet zulümle değil ilimle yükselir

Konuşmanın soru cevap faslında, misafirler arasında bulunan Anayasa Mahkemesi eski Üyesi Prof. Dr. Sacit Adalı da söz aldı ve şunları söyledi:
“Esas devlet yumuşak güçtür. Kaba güce aç ve âşık kimseler idareci olursa devlet bu yumuşak güç fonksiyonunu icra edemez. Devlet kıymetlidir, ama daha iyiye doğru ancak ilimle gider. İlim adamı idareciler karşısında müstağni kalmalı. İlim adamı görünenler idareciden ulufe alırsa devlete nasihat ve tavsiye işi hakkıyla yürümez. Shakespeare diyor ya; “Ne mükemmel şeydir dev kuvvetine sahip olmak, ama ne kötü şeydir o dev kuvveti zalimce kullanmak.” İşler zorlaşıp siyaset gerginleştiğinde eskiden merhum Demirel’in yaptığı gibi esprilerle biraz yumuşatmayı başaran siyasetçilere bugün her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.”