Taarruza maruz kalındığında savunma hakkı doğar. Taarruzun gayrımeşru oluşu savunmanın meşruluğunu doğurur.
Global çağ sebebiyle zihinler ve idrakler karmaşık hale gelmiştir. Aslında bilgi, bilim ve teknolojinin diplomatik çabalara destek olması ve sorunları ikna metoduyla çözüp dünyayı sulh adasına dönüştürme aracı olması gerekiyordu.
Ancak böyle olmadı ve olmuyor. Silah sanayii hız kesmiyor. Beşerî akıl, siyasi çıkarların egemenliği altında intikam peşinde koşarak enaniyetin tutsağı haline geldi. Bu nedenle zalimler, zulmü sürdürüyor ve sürdürecek.
İslâm kavram itibariyle “slm” kökünden gelir. Bu nedenle İslam dini, selâm ve selâmetin, iyinin ve doğrunun, güzelin ve hakikatin, güven ve esenlik ortamının kurulması için geldi.
Devletlerarası ilişkilerde geçerli olan “aynı şekilde, benzeriyle karşılık vermek” anlamına gelen “mukabele-i bil misil”, bir devletin hukuka aykırı eylemine karşı diğer devletin yine uluslararası hukuk kurallarına aykırı bir şekilde verdiği karşılığı ifade eder.
Hamas’a bağlı Kassam Tugaylarının çağın korsanı ve saldırganı İsrail’e karşı gerçekleştirdiği saldırı, İsrail devleti açısından bu kere “haklı bir savunmayı” beraberinde getirecektir.
BM Sözleşmesi, uluslararası ilişkilerde güç kullanımını yasaklar, ancak “meşru müdafaa” gibi bazı durumlarda devletin güç kullanmasına izin verir. Bu nedenle hayatına aşırı düşkün ve dünya sevgisi noktasında ifrat eden Yahudilerin devleti İsrail’in “binlerce Filistinli’nin ölümüne yol açacak bir süreci başlatma” planı içinde olduğu tahmin edilmelidir.
Halkı Müslüman olan devletlerin çoğunun yöneticilerinin, maddi ve manevi açıdan binlerce menfaati olacak samimi ve ciddi bir birlikteliği konuşmaktan, ihtirasları ve kişisel hedefleri nedeniyle kaçındıklarını ve pasif kaldıklarını biliyoruz. Bu pasifliğin faturasının masumlara ve mazlumlara kesildiğini de görüyoruz.
Türkiye’de siyasal İslâmcılık anlayışında olan bazı dinî grupların; “Filistin halkının kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesi verdiğini” söylemeleri doğru olabilir ama Hamas’ın bu saldırısını doğrudan bu sebeple haklı ve meşru telakki etmeleri bizce isabetsiz. Çünkü ortada İslâm savaş hukukuna mugayir bir hareket var.
Hamas’ın sivillere de yönelik bu saldırılarına destek vermek ya da meyletmek, ayrıca muhtemel zulümlere de ortak olmak anlamına geliyor.
Filistin için bugün “Fetih Sûresi” okuyanların “zalimlerin satranç oyunlarını” görmelerini de isteriz. Çünkü bundan sonra İsrail’den gelecek hamleyi ve uluslararası toplumun sonraki hamlelerini tahmin etmek Filistinlilerin hakkı ve hayatı için önemlidir. Bunu pas geçemeyiz.
Son seksen senede Yahudilerin Filistin topraklarını işgal ettiği ve Filistinlilerin hayatını sürekli zorlaştırdığı tüm dünya tarafından bilinmekte ve büyük bir çoğunluk tarafından kınanmaktadır. Ancak Yahudi Lobisinin etkisinden tam çıkamayan dünyanın bu zulme karşı etkili bir şekilde mücadele etmediğini de görmekteyiz.
Yine İslam ülkeleri, İsrail’e karşı etkili bir ambargo uygulama veya ittihad ederek diplomatik çözümler arama noktasında yetersiz kalmıştır. Yahudilerin bu oyundaki oyun kuruculuğu da bellidir.
İsrail’in zulmü işte bu iki sebeple devam etti.
Ve İsrail şimdi daha fazla zulme yol açacak fırsatlar elde etti.
Doğrusu, İslâm âlemini uyandıracak, heyecana getirecek ve İslâm devletlerinin kaynaşmasına vesile olacak bir hareket lazımdı.
O hareket bu hareket mi?
Keşke… Ama zannetmiyoruz.