"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İçimizdeki “deha”ya dikkat!

Mikail YAPRAK
27 Nisan 2023, Perşembe
Yıllar önce bu köşede teveccühünüze mazhar olmuş bir makalemizi, bazı okurlarımızın da talebi üzerine, kısaltılmış ve güncellenmiş yeni tanzimiyle nazarlarınıza arz ediyorum.

O zaman, bazı hallere şahit olmanın refleksiyle, içimizdeki ‘deha’ya dikkat çekmiştik.

Aslında böyle bir dikkati, içimizdeki “ego”ya, yani bizim marifetimizdeki adıyla “enaniyet”e çekmenin anlaşılmayan hiçbir yanı olmazdı. Hem zaten böylesi ihtarları önceleyen derslerin daimî muhataplarındanız; şükür ki, mahiyetini de bilenlerdeniz.

Ama, durup dururken içimizdeki “deha”dan ve şahs-ı manevî bünyesindeki “deha”lardan “sakınalım” dercesine bir dikkat çekmenin izaha muhtaç tarafı olsa gerektir.

Hem de, “zekî adamlarımızın, dehalarımızın (dahilerimizin) kıymetini bilelim, farkında değilsek farkına varalım ve vardıralım, onlardan azamî derecede dâvâmız adına istifade edelim” demek de lâzım iken, öncelikle onlara dikkat çekerek demiştik ki:

Kendimizde veya bazı fertlerde var olduğunu vehmettiğimiz “deha” derecesindeki zekâ ile ve mensubu olduğumuz camianın bünyesindeki “deha”larla, şahs-ı manevî ruhunu incitmemeye, zarar verdirmemeye ve “dahi”lerimizden gelen desteği daima fayda ve istifade zemininde muhafaza edip, zarar aşamasına geçit verdirmemeye azamî dikkat ve hassasiyet göstermek de, yine ihlâs ve sadâkatin lâzımı olsa gerektir!

Hem zaten Üstad Bediüzzaman da; müellifi olduğu Risale-i Nurların asla kendi eseri olmadığını, Kur’ân’ın bir mu’cize-i manevîsi olarak, sema-i Kur’ân’dan nüzul ettiğini beyan ederken, şahsî dehaların Nur dairesinde ne hükmü olur ki...

Aslında öylelerinin, şahs-ı manevî dairesinde “hizmetkâr”lık nimetine kavuşmaları, belki kendileri için erişilmez bir mimet olacaktır.

Üstad ki, Risalelerin kendi eseri olduğu zannedilmesi halinde neler olabileceğini şöyle ifade ediyor:

“... İmana girmek isteyen muannidin nefsi ve enesi diyebilir ki, ‘Bu kudsî şahıs, dehâsıyla ve harika makamıyla bizi kandırdı’ diye bir şüphesi kalır.”1

Madem ki müellif-i muhterem Hazret-i Üstâd, “fart-ı zekâ derecesindeki o müthiş dehasını asla ileri sürmüyorsa; buna rağmen şahs-ı manevî bünyesindeki bazı fertlerin; hizmetlerin tedvirinde akıl, zekâ, deha ve kabiliyetlerini aşırı derecede öne çıkararak, her yerde, her vesileyle ortaya atılmaları ve eğer bir yerde kendileri yoksa ve kendi elleri ve sesleri oralara yetişmiyorsa, oralardan endişe duymaları ve kendilerini şahs-ı manevî bünyesinin olmazsa olmazlarından görmeleri vaki ise, bu nasıl izah edilebilir?

Bizim zekîlerimiz ve dahilerimiz, şahsiyet ve enaniyetlerini şahs-ı manevî havuzuna atarak hizmet yolunda azamî cehd ve gayret gösteriyorlarsa, ne âlâ!

Ama bazı şahsiyet ve enaniyetlerimizin havuz içinde eriyip havuza karışmadığı, zaman zaman su yüzüne çıkan baloncuklar içindeki şahsiyet ve enaniyetlerden anlaşılıyor. Risale-i Nur’daki teşhis, tesbit ve tedavi usulüyle o baloncukları patlatmak lâzım.

Hiç kimse üzerine almasın ve bilinen belli şahıslar hemen akla gelmesin. Bir kere her Nur Talebesi zekîdir, gayretlidir, hamiyetlidir, şahsiyetlidir.

Şu satırların sahibi de, şahsiyetini şahs-ı manevî havuzunda eritme kabiliyetini gösteremeyip, su yüzüne çıkan bir baloncuk gibi gözüküyorsa, patlatana rahmet!

İhlâs, sadâkat kahramanı Zübeyir Gündüzalp ağabey der ki: “Risale-i Nur hizmetine ilim mani olacaksa, yaşasın cehalet; eğer zenginlik mani olacaksa, yaşasın fakirlik; (...); eğer akıl mani olacaksa, yaşasın cünun!”

“Bu zaman, cemaat zamanıdır. Ferdî şahısların dehası, ne kadar hârika da olsalar, cemaatın şahs-ı manevîsinden gelen dehasına karşı mağlûb düşebilir.”2

Bu şahs-ı manevîye dahil olan fertler bir şirket-i manevî teşkil etmişlerdir. Bu şirketin sermayesi ihlâs, sadâkat ve muhabbettir; kazancı ise uhrevîdir ve rıza-i Îlâhîye racidir.

Her fert, “Risale-i Nur dairesinde sadâkat ve hizmet ve takva ve içtinab-ı kebair derecesiyle, o ulvî ve küllî ubudiyete sahib olur.”3

Dipnotlar:

1-Bkz. Emirdağ Lâhikası, 78.Mektup

2-Bkz. Emirdağ Lâhikası, 39. Mektup

3-Kastamonu Lahikası, s.65

Okunma Sayısı: 3512
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Züleyha

    27.4.2023 12:42:32

    İstifadeli ve güzel yazınız için Allah razı olsun.

  • Kerem

    27.4.2023 04:44:08

    Harika tespitler kaleminize ve yüreğinize sağlık...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı