Hayat düz bir çizgi gibi uzayıp gitmez. İnişi de vardır, yokuşu da...
Bazen tatlı bir bahardır, bazen de dondurucu bir karakış. Gün olur huzur ve mutluluk verir insana; gün olur, elem ıstıraptan yaşanılmaz hale gelir. Zıtlar iç içedir hayatta..
Yaşanan çok elem verici, çok sarsıcı bazı olaylar, durumlar vardır. Ölüm ve ayrılık gibi mesela.
Bir halk şairimiz bu listeye bir de yoksulluğu ilave eder:
“Üç derdim var, birbirinden seçilmez / Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm..”
‘Ayrılık acısı’ deyip geçilmez. Bu acıyı ölümle bir tutanlar, hatta ölümden daha yakıcı bulanlar bile vardır.
Yine bir şairimiz der ki:
“Ölüm ile ayrılığı tartmışlar, elli dirhem fazla gelmiş ayrılık.”
Ayrılık birçok insanın kaderidir. Gurbete düşer, dost ve sevgililerinden ayrılır. Dostlar ondan uzaklaşır veya ölümle ayrı düşerler. Ne sebeple olursa olsun ayrılık bir hüzün ve ıstırap vesilesidir. Ama ölümün de, ayrılığın da, yoksulluğun da, biricik ilacı ve çaresi, bizi ve kâinatı yaratan Allah’a iman ve kulluk etmektir, O’na tevekkül etmektir.
Ey her şeyi hâlden hâle değiştiren Allah’ım! Bizi de değiştirdiğin bu hallerin en güzeline erdir ve değiştir. Amin.
Kim Senden uzakta neyi aramışsa, bulduğu başına belâ olmuş. Aradığı sorularına cevabı Senden ve Peygamberinden ve de Kur’an’ından başka kim nerede bulabilir ki? Şaşırtmayan doğru başka nerede var ki?
“Ey insanlar! Fâni, kısa, faydasız ömrünüzü bâki, uzun, faydalı, meyvedar yapmak ister misiniz? Madem istemek insaniyetin iktizasıdır; Bâkî-i Hakikînin yoluna sarf ediniz. Çünkü Bâkîye müteveccih olan şey, bekanın cilvesine mazhar olur.
Madem her insan gayet şiddetli bir surette uzun bir ömür ister, bekaya âşıktır. Ve madem bu fâni ömrü bâki ömre tebdil eden bir çare var ve mânen çok uzun bir ömür hükmüne geçirmek mümkündür. Elbette, insaniyeti sukut etmemiş bir insan, o çareyi arayacak ve o imkânı bilfiile çevirmeye çalışacak ve tevfik-i hareket edecek.
İşte o çare budur: Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. Lillâh, livechillâh, lieclillâh rızası dairesinde hareket ediniz. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.”1
Ömrümüzün her dönemini namaz vakitleriyle hatırlayarak, o vakitlerin hatırlattığı manalarla yoğuralım inşaallah..
Sabahın fecir vakti bize, dünyanın ilk yaratılışını, ilkbaharı ve çocukluğumuzu hatırlatacak.
Gençliğimizi, yaz mevsimini, ve mahlukat içinde insanın yaratılış zamanını hatırlatan öğlen namazında, Allah’ın sonsuz nimetlerini hatırlayacağız.
İkindi vaktinde, sonbahar mevsimini, ihtiyarlığımızı ve ahirzaman Peygamberini ve onun Asr-ı Saadetini hatırlayacağız.
Akşam vaktinde, ölüm anımızı ve kıyamet vaktini hatırlayarak, Rabbimize sığınacağız.
Yatsı vaktinde ise hem kış mevsimini hem mezarlığı ve hem de Berzah Alemini hatırlayarak oraya hazırlanmanın şuuru içinde olacağız.
Asr Suresinini mealiyle noktalayalım:
“ASR’a yemin olsun ki,
İnsan gerçekten hüsrandadır.
Ancak iman eden, amel-i salih işleyen, hakkı ve sabrı tavsiye eden müstesna.”2
Dipnotlar:
1-Lem’alar, Üçüncü Lem’a, s. 22, yeni tanzim, s. 35
2-Asr sûresi, 103.