Fitne-i Ahirzaman
Resulullah Efendimiz buyurdu ki: “Fitne-i ahirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz.”1
Bu nasıl bir fitne Allah’ım, bu nasıl bir zaman? Biz nasıl bir zamana kalmışız? Nasıl bir fitnenin içindeyiz?
Bir yönden üzülmek ve hatta dövünerek ağlamak lazım.
Ama bir de rahmet yönü de vardır bunun. Bu kadar ağır bir zamanda yaşayanlara rahmet gelmez mi? Elbette inşaallah gelir. Yeter ki istesinler.
Nefsine hâkim olunmayacak bir dönemde yaşayanlar, aynı hassasiyetle bu dehşetlerin şerrinden Allah’a sığınırlarsa inşallah inayete, İlahî yardıma, affa ve mağfirete uğrarlar. Çünkü öyle ki ümmet bu fitnenin ağırlığından, zorluğundan, dayanılmazlığından Allah’a sığınmış. Allah’tan istimdat eylemiş. Allah’ın kapısını çalmış. Allah’tan ümit eylemiş. Başka sığınılacak kapı görmemiş! “Ümmet o fitneden istiâze etmiş, azab-ı kabirden sonra “min fitnet’id-deccal ve min fitnet-i ahirizzaman” vird-i ümmet olmuş.”2
Yani bu merhum ümmet kabir azabından sonra “deccal ve ahirzaman fitnesi”nden Allah’a istiaze eylemiş. Elbette Allah’a sığınan inşallah yardım bulur, bağışlanır, affa mazhar olur, mağfiret bulur, zorluklara karşı dayanacak güç bulur, ağırlıkları kaldırabilir bir takvaya ulaşır, dayanılmazlıklara karşı bir dayanak noktasını Allah onlara gösterir. Çünkü buyuruyor ki: “Ey kendi aleyhlerine günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar; doğrusu O Gafûr ve Rahîm’dir.”3
Nefislerin Gerçek İmtihanı
Ama bunu için ön şart var mıdır; elbette vardır. Burada, bu zamanda, yani “deccal ve ahirzaman fitnesi” zamanında yaşayıp Allah’tan mağfiret istemenin ve gerçekten de bağışlanmanın yolu, yine dönüp Allah’a sığınmaktan geçer. Allah’ın rahmetinden istemekten geçer. Çünkü 1300 sene zarfında bütün ümmet o fitneden Allah’a sığınmış! Kabir azabından sonra “deccal ve ahirzaman fitnesinden” Allah’a sığınmış.
Ne kadar zor, ağır ve dayanılmaz bir fitne ki, ümmetin dikkati bu fitneye çekilmiş! Ve bu fitneden ancak rahmet yardımıyla ümmetin kurtulabileceğine işaret edilmiş.
Bediüzzaman diyor ki:
“O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder. İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle irtikâp ederler. Meselâ, Rusya’da hamamlarda kadın-erkek beraber çıplak girerler. Ve kadın, kendi güzelliklerini göstermeye fıtraten çok meyyal olmasından, seve seve o fitneye atılır, baştan çıkar. Ve fıtraten cemalperest erkekler dahi, nefsine mağlûp olup o ateşe sarhoşâne bir sürurla düşer, yanar. İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebairleri ve bid’aları, birer câzibedarlıkla pervane gibi nefisperestleri etrafına toplar, sersem eder. Yoksa, cebr-i mutlakla olsa ihtiyar kalmaz, günah dahi olmaz.
Uhuvvete Ne Kadar Muhtacız!
Aman dikkat! Nefislerimiz bünyemizde hazır düşmanımız! Bu sebeple Risale-i Nur’u okumaya, birbirimize zahir olmaya, uhuvvete, birlik beraberliğe ne kadar muhtacız! İhtiyarıyla o fitnelere düşmekten Rabbim cümlemizi korusun! Amin.
Adı dans. Adı tiyatro. Adı tango. Ama işi: Fitne, fesat, bozmak, ahlâksızlık yaymak. Araç: Lehviyat, kebair, bid’at, cazibedar ne varsa nefislerin kullanımına sürmek. Nefisleri toplamak, sersem etmek. İşi cebr-i mutlaka vardırmadan halletmek.
Allah (cc) cümlemizi ahirzaman fitnesinden muhafaza eylesin. Âmin.
Dipnotlar:
1- Süyûtî, el-Fethü’l-Kebîr: 1:315, 2:185, 3:9; el-Hâvî Li’l-Fetâva: 2:217; Ebû Abdullah Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs: 1:266.
2- Şualar, s. 616.
3- Zümer Suresi: 53.