"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir masal ki gerçek ola!

Mü'mine GÜNEŞ
31 Ağustos 2020, Pazartesi
Bir masal yazmak istiyordum, ama içindeki herşey gerçek olmalıydı.

Tablolar olmalıydı içine girebildiği. Yerlere bir halı gibi döşenmiş, rengârenk cins cins çiçeklerini elleriyle okşayabilmeli, kokularını duyabilmeli, onların başlarında ve koyunlarındaki kendi cinslerini sümbül verecek tohumlarını ekerek, isterse çok özel bahçeler kurabilmeliydi. Tablodaki her cinsten ağaçlar, yapraklarını çarpıştırarak ilâhî nağmelerle onu cezbetmeliydi. Dağlar olmalıydı, yüksek çok yüksek. Çıkamadığı, ama o çıkabildiğince yükseklere çıkmaya çalışmalıydı. Akarsulara rastlamalıydı, güller misali tomurcuklanarak akan. Yükseklerden korkmadan kendini salıveren çağlayanların haşmetli gümbürtüleriyle sarsılmalıydı.

Kuşlar uçuşmalıydı, manzaralarının içinde. Ağaçların dallarına, dağların başlarına konmalıydı. O kadar çok çeşitleri olmalıydı ki, sayarken şaşırmalıydı. Öylesine güzel nakışları, öyle tatlı ötüşleri, öyle güzel bakışları olmalıydı ki, böyle bir güzellik nasıl olabilir diye hayranlıktan kendinden geçmeliydi. Sonra daha başka hayvanlar da olmalıydı, sayısız. Bir suyun başında ansızın bir ceylana rastlayabilmeliydi. Bir dağ keçisi sekerek, kayaları sıçratarak, vadilere doğru inmeliydi.

Meyve ağaçları olmalıydı. Çiçek açışlarını, sümbüllenişlerini, meyve verişlerini seyrettiği hengâmda, halden hale geçişlerindeki sayısız güzelliğe meftun olmalıydı. Meyvelerinin ayrı ayrı tatlarını karıştırmadan tadabilmeli, tadabildiği için mutlu olmalıydı.

Geceler olmalıydı. Rüzgârın sesiyle ürpermeli, cırcır böceklerinin sesiyle coşmalı, bülbüllerin ötüşünü dinlerken, başka âlemlere uçmalıydı. Uzak âlemler. Lahuti diyarlar. Gözlerini yukarı çevirdiğinde yıldızlar ve ay, sanki kalbinde izdüşümleri varmış gibi, hem gözleriyle, hem kalbiyle sözleşmeliydi. ”Biz de buradayız diye.” O da ‘’İyi ki oradalar. Bu tablo onlarsız elbette ki çok eksik kalırdı.’’ demeliydi. Birden, bir ıhlamur kokusu sarmalıydı ki her yanı, erimeliydi.

Denizler olmalıydı, gri, mavi, yeşil renklerle atağa kalkmış. Dalgalarının gümbürtüsü kulakları sağır eden. Sakinleştiğinde, uyuyan bir çocuk sükûnetiyle sessizleşen. Güneşin serptiği ışık ile, yüzüne emsalsiz mücevherler atılmış gibi parıldayan. Denizin kıyısından yükselen dağlar, dağlara tırmanan ormanların aksi düşmeliydi kıyılara.

Bulutlar olmalıydı ki, bazen gizlenip, bazen ordular misali ortaya çıkarak, köpürüp coşan. Tablolarının içinde dolaşıp durmalıydılar. Bu tablolar onlarsız olabilir miydi?

Buzullar, buz dağları, buzdan vadiler, beyazlığı insana kendini unutturan, uçsuz bucaksız diyarlar... Buranın ayıları, tavşanları, tilkileri bile beyaz olmalıydı. Kar yağmalı, derin sessizlikte kendi varlığını ellerinle yoklayarak, ‘’Bu tabloda ben de varım’’ diye hissedebilmeliydi.

Sonra böylesi canlı tabloları, onun seyrine sunan San’atkârın ne kadar meharetli, ilim, hikmet sahibi, eşsiz bir San’atkâr olduğunu düşündü. Böyle muhteşem bir sergiye dâvet edilmenin ne büyük bahtiyarlık olduğu fikri ile kalbi minnetle doldu.

Gözleri kapalı, gerçeğe tebdil olacak masalı ile meşgulken, kapattığı gözlerini açtı. ‘’Masal değil gerçek bu. İşte hayalini kurduğum tablolar. Zaten yıllardır onların içindeyim ve onların bir parçasıyım. Hem seyircisiyim, hem hayranıyım, hem de içlerinde gezer dururum. Anbean değişirler. Tadını, kokusunu, sesini, rengini bilirim. Tadarım, dinlerim, seyrederim. San’atkârına övgülerimi ne yapsam tam olarak ifade edebilmiş sayılamam, ama o değer verir bizlerin en ufacık sözüne bile.

Daha da gerçeği var bu tabloların. Ebedi bir âlemde ve bitmeyen, tükenmeyen. Gerçeğin de ta gerçeği. Öyle ise razı edelim o san’atkârı ve masalımız gerçek olsun. Uyandığımızda tablolarımız yanıp kül olmasın.

Ey dünya denilen şu âlemdeki sergileri gezerken mest olanlar! Gölgelerden kurtulup da gerçeğe erişeceğimiz ebede niye talip olmuyorsunuz ki? Neden o san’atkâra bigâne kalıyorsunuz? Sizinle görüşmeyi talep ediyor, sizi tanımayı istiyor, ama önce siz O’nu hakkıyla tanımalısınız. O’nu memnun ve razı etmelisiniz. Sizden nasıl razı olacağını da öğrenmelisiniz.

(Bizim Aile dergisi, Ağustos 2020 sayısından alınmıştır.)

Okunma Sayısı: 1473
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı