Geçen günlerde YouTube’da bir film izledik. Film, ceza hukuku profesörü baba ile avukat olan annenin, kızlarının işlediği cinayet sonrasında yaptıklarını anlatıyor. Kızı 16 yaşında ve sorunlu bir tip.
Cesedi bulduklarında, profesör baba, hemen polise haber vermek gerektiğini söylüyor. Ama avukat olan anne hemen atılıyor ve kocasının polisi aramasına engel oluyor. “Hayır, kızım hapse giremez.” diyerek kocasını ikna ediyor.
Her ne kadar bu bir film de olsa ve filmdeki olaylar hayali de olsa, maalesef gerçek hayat da bundan farklı değil.
İnsanın içinde hem iyilik hem de kötülük savaş halinde. Çoğu zaman içimizdeki kötülük kazansa da, iyilik de hiçbir zaman mücadeleyi bırakmayacak. Bu mücadele hep vardı ve hep olacak. İnsanın had konulmayan duygularını bir ölçü içine almak için, şeriat âleme tecelli etmiştir. Her şeye ve herkese hakkını veren ve adaleti sağlayan bir şeriat.
ADALET YAPARKEN ZULMETMEK
“Hem bir adliye reisi, bir memuru, kanunca bir hırsızın elini kestiği vakit o memurun o zalim hırsıza hiddet ettiğini gördü. O dakikada o memuru azleyledi. Hem çok teessüf ederek dedi:
Şimdiye kadar adalet namına böyle hissiyatını karıştıranlar pekçok zulmetmişler.
Evet hükm-ü kanunu icra etmekte o mahkûma acımasa da hiddet edemez, etse zalim olur.
Hattâ kısâs cezası da olsa hiddetle katletse, bir nevi kàtil olur diye o hâkim-i âdil demiş.” (BSN, Şualar, 379)
Şeriat ve şeriatın ruhu budur, bu kadar ince ve hassas ölçülere dayanıyor adl-i ilahî. Kur’anın getirdiğinden başka hangi hukuk sistemi, Üstad Bediüzzaman’ın yukarıda ifade ettiği ince ve hassas ölçülere sahip olabilir ki?!
ŞERİAT VE FITRAT
O öyle bir şeriat ki; Hz. Ali, savaşta yüzüne tüküren düşmanını affediyor. İşte şeriat, bozulan insan fıtratını da düzeltiyor. İslam’dan önce Ömer, İslam’dan sonra Ömer en büyük delilimizdir. Asr-ı Saadet’ten bugüne gelinceye kadar daha nice insanlar...
İnsan bozulursa, dünyanın en iyi kanunu da bir fayda sağlamıyor. Özellikle günümüz insanı dünyevileşmiştir. Kanunu uygulayan da, kendisine uygulanan da neticede insanlar olduğu için; sistem ne kadar iyi de olsa sonuç beyhude olabiliyor çoğu zaman. Çünkü mer’i ve dünyevî hukuk insanın kalbine ve ruhuna dokunamıyor. Aklına ve kalbine bir yasakçı koyamıyor.
ÖRÜMCEK AĞI
Senaryo da olsa, avukat bir anne ile ceza hukukçusu profesör bir babanın, cinayet işleyen kızlarını kurtarmak için mücadelesini gördüğümüzde hiç şaşırmıyoruz. Çünkü bu toplumda yaşıyoruz ve bunun gibi nice olayları görüp duymuşuzdur.
Bütün bunları düşünürken, Resülullah’ın (asm) şu sözleri aklımıza düştü: “Sizden önceki milletlerin yok olmasına sebep, içlerinden soylu biri suç işleyince ona dokunmayıp, zayıf ve kimsesiz biri suç işleyince ona cezasını vermeleriydi. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma suç işleseydi, onun da cezasını verirdim.”
Honore de Balzac ise, kanunları örümcek ağına benzetmiş ve zayıf sineklerin ağa takıldığını, güçlü olanların ise ağı delip geçtiğini ifade etmiş.
Hz. Peygamber’in yukarıdaki sözlerinin teyidi mahiyetinde olan ve halen değişen bir şeyin olmadığını gösteren bu sözler, gerçek adaletin bu dünyada tam olarak gerçekleşmediğinin de tasdiki olmuştur.
İşte bu yüzden hangi hukuk sistemi olursa olsun, en mükemmeli de olsa, hiçbir zaman Hz. Peygamberin bu adalet anlayışına ulaşamayacaktır.
Hz. Peygamberin âlemlere rahmet olarak gönderilmesinin sırlarından biri de bu olsa gerek.