Kur’ân-ı Kerîm’de “doğruluk” ile ilgili 40’tan fazla ayet bulunmaktadır.
Peygamber Efendimiz’in (asm), Hûd Suresi’nin 112. ayetinde geçen “Sen, beraberindeki tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol” mealindeki ayetin kendisini ihtiyarlattığını söylemesi, ümmeti olarak bizlere önemli mesajlar vermektedir. Bu ayetin bizler için bir uyarı ve aynı zamanda bir emir niteliğinde olduğu unutulmamalıdır.
Peygamber Efendimiz’in (asm), “Doğruluktan ayrılmayın; çünkü doğruluk iyiliğe, iyilik de Cennete götürür.”1 hadisi, Müslümanlar için Cennete giden yolun doğruluktan geçtiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle, tüm hâl ve hareketlerimizde, davranışlarımızda ve konuşmalarımızda daima doğru olmalı; her durumda doğrunun, hakkın ve hakikatin yanında yer almamız gerektiğini ifade etmekte ve aynı zamanda bizler için emir niteliğindedir.
Ayet ve hadislerin ışığında, Bediüzzaman Hazretleri’nin “Sıdk ve doğruluk, İslâmiyet’in hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nevî yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır.”2 sözü, hayatımızın en temel düğüm noktasının sıdk ve doğruluk olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu ifade, dürüstlüğün ve doğru olmanın bizler için ne kadar hayati ve vazgeçilmez bir ahlâkî değer olduğunu göstermektedir.
“Biz ki hakikî Müslümanız; aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz.”3 sözü, Müslümanın karakterini ve ahlâkını ortaya koyan temel esaslardan biridir. Doğru sözlülük, bir Müslümanın en belirgin vasıflarından olmalıdır. Müslüman, hiçbir şart altında ve hiçbir gerekçeyle yalan söyleyemez; mutlak anlamda doğruyu söylemekle yükümlüdür. Zira yalan, yalnızca nefsi tatmin eden, nefsanî arzuları besleyen ve hayvani hislere hitap eden alçaltıcı bir davranıştır.
Üstad Bediüzzaman’a şöyle
sorulur:
“Sual: Her şeyden evvel bize en çok lâzım olan nedir?
Cevap: Doğruluk.
Sual: Daha sonra ne gelir?
Cevap: Yalan söylememek.
Sual: Peki sonra?
Cevap: Sıdk, ihlâs, sadâkat,
sebat ve tesanüd.
Sual: Neden?
Cevap: Çünkü küfrün mahiyeti yalandır; imanın mahiyeti ise sıdktır.”
Bediüzzaman’ın iman ve ahlâk temelli toplum inşasında doğruluğu temel taş olarak gördüğünü açıkça ortaya koyar. Ona göre, doğruluk (sıdk) sadece kişisel bir özellik değil, aynı zamanda imanın özü ve toplumun dirliği için vazgeçilmez bir ilkedir. Yalan ise küfrün bir yansıması olarak, hem ferdi, hem toplumu çökerten ahlâkî bir zaaf olarak tanımlanır. İslâmî bir hayatın ancak sadakat, ihlâs, sebat ve tesanüd gibi doğruluk etrafında şekillenen değerlerle mümkün olacağını bize anlatmaktadır. Dolayısıyla bizlere düşen görev, bu hakikat doğrultusunda yaşamak ve ahlâkî duruşumuzu bu esaslar üzerine bina etmektir.
Bulunduğumuz ve kazandığımızı zannettiğimiz dünyevî makam ve mevkileri kaybetmemek uğruna asla yalana başvurmamalı, doğruluktan sapmamalıyız. Aksi takdirde davamıza ihanet etmiş oluruz.
Dipnotlar:
1- Müslim, Birr, 105
2- Hutbe-i Şâmiye
3- Divan-ı Harb-i Örfî