Zamanın en kıymetli sermayesi gençliktir. Ne var ki bu değerli dönem, çoğu zaman malayani işlerle israf edilmekte; gençler sorumluluktan uzak, geleceği düşünmeden yaşamaktadır.
Bugünün gençliği, çoğu zaman “anı yaşamak” şiarıyla hareket etmekte ve “yarının” hesabını yapmaktan kaçınmaktadır. Oysa Kur’ân’ın bu asırdaki manevî tefsiri olan Risale-i Nur, geleceği düşünmenin bir mü’min vasfı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Gençlik döneminde insan, genellikle hislerinin esiri olur. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Gençlik damarı, akıldan ziyade hissiyatı dinler.” 1 Yani genç, çoğu zaman akılla değil, anlık heveslerle hareket eder. His ve heves kördür; ne akıbeti görür ne de pişmanlığın feryadını duyar. Oysa insan, geleceği gözeterek yaşaması gereken bir varlıktır. Akıl, işte bu hikmetle verilmiştir. Geleceği düşünmemek, bu büyük nimeti nankörce kullanmak demektir. Yalnızca ahireti değil, aynı zamanda dünya hayatındaki geleceği de kapsayacak şekilde geleceğimiz planlamamız gerekir. Gelecek için plan yapmayan, kendini geliştirmeyen, meslekî ve ahlâkî bakımdan ilerlemeyen bir genç, geleceği ile ilgili bir beklentisi yok demektir.
Efendimiz (asm), zamanın kıymetini bilen, geleceği gözeten bir gençlik istemiştir. Şu hadis ne kadar anlamlıdır: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil: Gençliğini ihtiyarlık gelmeden, sağlığını hastalık gelmeden, zenginliğini fakirlik gelmeden, boş vaktini meşguliyet gelmeden, hayatını ölüm gelmeden.” (Tirmizî) Bu hadis-i şerif, hayatın geçici olduğunu ve özellikle gençliğin kıymetli bir sermaye olduğunu vurgular. Bu sermaye, yerli yerinde ve bilinçli bir şekilde kullanılmalıdır. Gençliğini boşa harcayan, aslında kendi geleceğini karartmış olur.
Bediüzzaman Said Nursî, gençliğin geçici bir nimet olduğunu ve bu dönemde yapılan gafletin büyük pişmanlıklara yol açacağını ifade eder: “Gençlik, hiç şüphe yok ki gidecek. Yazın güze ve kışa yer vermesi ve gündüzün akşama, sonra geceye değişmesi kat’iyetinde; gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecektir.” 2
Geleceği düşünmeyen bir genç, aslında bugünü de doğru değerlendiremez. Çünkü gelecek, bugünün üzerine kurulur. Bir ağacın meyvesi, geçmişte ekilen tohumla meydana gelir. Emek verilmeden, hedef belirlenmeden ve sorumluluk alınmadan sağlam bir gelecek inşa edilemez. Bu tür bir insan, ancak başkalarının kendisi için inşa ettiği bir “geleceği” yaşamak zorunda kalır. Böylece hem dünya hayatında hem de ahiret yolculuğunda ziyana uğramış olur.
İnsan, ahiret için yaratıldığından; dünyadaki bütün hayatını ve çalışmasını, o sonsuz hayatı kazanma yolunda sarf etmelidir. Ancak bunu yaparken, dünya işlerini ihmal ederek veya özensizce değil; aksine, onları da doğru ve güzel niyetlerle ahireti kazanmaya vesile kılması gerekir. Hem dünyevî başarı hem de uhrevî saadet, bu şuura sahip olmakla mümkündür: “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” (3)
Gelin, gençliğimizi anlık heveslere değil, kalıcı değerlere feda edelim. Çünkü bugün yapılan her şey, yarının aynasında görünür olacaktır.
Dipnot
1-13. Söz’ün İkinci Makamı’nın Haşiyesi, s. 173.
2- Asâ-yı Mûsa 5. Mesele, s. 33.
3-Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No:1201