* Üstad Said Nursî, dine muarız kimseleri tahrikle onları “tecâvüze sevk etme”nin müspet ve akıllıca bir siyâset tarzı olmadığını, hattâ bunun da bir “menfî siyâset” tarzı olduğunu (...) hatırlatır. (M. Latif Salihoğlu – 01 Şubat’22 Salı)
* “Dindarların demokratlaşması” Üçüncü Said’in ve onun dili olan “Yeni Asya”nın (...) projesidir. (Ahmet Battal – 16 Şub’22 Çarş.)
* (...)“Demokrasi İttifakı”nı dışardan desteklememizi “Halk Partisine rey vermek” olarak propaganda edenler, Bediüzzaman’ın demokrasi uğruna kimlerle ittifak ettiğini elbette bilmiyorlar! / Günümüzde bâzı milliyetçi/muhafazakâr çevreler de ismi tezyif mânâsını tedai ettiren İttihat ve Terakki Partisi’yle hareket eden Said Nursî’yi tanımadıkları kadar, Osmanlı’ya meşrûtiyeti getiren bu partiyi de maalesef tanımıyorlar. / Bâzen mahalle baskısından olacak ki, Bediüzzaman’a gönül veren bir kısım Müslümanlar, onun eserlerinde açıkça destek ve berâberliğini ifâdesine rağmen, zinhar İttihat ve Terakki’ye yakıştırmıyorlar... (Şükrü Bulut – 18 Şub’22 Cuma)
* (...)Dindar siyâsetten, siyâsetçi dinden dem vuruyorsa ortada (...) şahsî, siyâsî bir menfaat var demektir—Bediüzzaman’ın “Hakikî dindar siyâsetçi, siyâsetçi de hakikî dindar olamaz.” îkazı bundan olsa gerek. (Sebahattin Yaşar – 19 Şub’22 C.tesi)
*(...)Nurlar’a taban tabana zıt, dini siyâsete âlet edenlerle aynı karede bulunan “Ak Nurcular”ın bizleri tezvîr etmelerini anlamak mümkün değil! / Tabiî ki gitmek bir tercih işidir; ancak giderken merkezi zayıflatıp düşmana bilmeyerek yardım ettiler... (Ömer Faruk Özaydın – 20 Şub’22 Pazar)
* Risâle-i Nur’da “hürriyetin îmanın hassası” olarak tanımlandığı, istibdadın yâni baskının her türlü zulmün kaynağı olduğuna işâret edildiği, müellifin bizzat “Ben riyâset-i şahsiyenin aleyhindeyim.” dediği gibi hususlar dikkate alınıp; “cumhurbaşkanlığı [hükûmet] sistemi, bu sistemde parlamentonun zayıfladığı, basın özgürlüğünün kısıtlandığı, başta üniversiteler olmak üzere hemen her kurum ve kuruluşta hükûmet otoritesinin güçlü şekilde hissedildiği” göz önünde bulundurulduğunda; (...) Risâle-i Nur’un mizanları açısından mevcût hükûmete, mevcût ittifaka, mevcût ittifakın büyük partisine (elbette etnik milliyetçiliğe dayanan diğer ortağına da) yönelik “tasvipkâr bir tutum” ortaya çıkmaz, çıkamaz! (İlyas Üzüm – 21 Şub’22 P.tesi)
* Risâle-i Nur’un içtimâî derslerini dikkatle ve anlayarak okuyup dinlemeyen, gazetemizi almayan veya alıp da okumayan bir kardeşimizden, içtimâî ve siyâsî hayata isabetli bakış beklemek beyhudedir. Çünkü onun bu sahada fikrî alt yapısı yoktur; [o,] fikir egzersizinden mahrumdur... (Mikâil Yaprak – 21 Şub’22 P.tesi)
* Eski Said Dönemi fikirlerini ve Üçüncü Said Dönemi vizyonunu siyâset ve içtimâiyat dilimize yorumlamaz isek, güncel sosyal hadiselere Üstad’ın gözlüğüyle bakmaz isek ve bu bakışımızı kamuoyuyla paylaşmaz isek sorumlu oluruz, Nurcu olarak görevimizi yapmamış oluruz—kendimizi ifâde etmemiş oluruz. Kamuoyu Nurcuları yanlış tanır... Bunun vebâlini bütün Nurcular olarak, hattâ bütün bir millet olarak, hattâ bütün bir ümmet olarak ödemek zorunda kalırız! (Süleyman Kösmene – 21 Şub’22 P.tesi)
* “Gazete, dergi çıkaralım mı; matbuat/basın-yayın vasıtalarını kullanalım mı, kullanmayalım mı?..” tartışmaları geride kalmıştır; zira Bediüzzaman, tartışmaya meydan vermeyecek şekilde neşriyatın önemini ortaya koymuştur. (Ali Ferşadoğlu – 25 Şub’22 Cuma)
***
Not: Yukarıdaki “Yeni Asya yazarlarından Nur’lu tesbitler,” gazetemizin 01-28 Şubat 2022 tarihli nüshalarından derlenmiştir.