DERSİM’İ, bir siyasî polemik konusu yapmak doğru değil. 1937-38 yıllarında 50 bin insan, çoluk, çocuk, yaşlı demeden öldürüldü. Devlet önce bu bölgede bir isyan çıkarttı; sonra isyan bastırma bahanesi ile katliam yaptı.
Amaç, devlet otoritesinin ulaşmadığı bir bölgeyi merkezî otoriteye bağlamaktı. (...) Bu yönteme göre devlet, kolunun ulaşamadığı yere önce parmağını sokup karıştırıyor. Bir asayiş sorunu ortaya çıkartıyor. Sonra devlet, isyan bastırma bahanesi ile tankıyla, topuyla geliyor. İsyan edenler şiddetle cezalandırılıyor. Devlet böylece kendi başına buyruk yaşayanlara gücünü, kuvvetini ve dehşetini göstermiş oluyor. İsyan çıkartmak ve bastırmak, Osmanlı’da devlet otoritesini temin eden bir siyaset olarak hep uygulana gelmiştir. ‘Başka ne yapılabilirdi?’ diye sorabilirsiniz. Cumhuriyet farkını, Dersim’e sağlık ve imar hizmetleriyle girerek, devletin müşfik yüzünü gösterebilir ve ikna yöntemi ile aynı amacı gerçekleştirebilirdi. Tercih edilen yöntem, bir plan ve program dahilinde önce isyan çıkartmak, sonra da isyanı katliam yaparak bastırmaktır.
Sorumlu ve suçlu o dönemin yönetimi. ‘Atatürk’ün bu katliamdan haberi yoktu’ ma-zereti, akla ve mantığa uygun değil. Atatürk gibi bir lider devleti yönetirken, ondan habersiz planlı-programlı ve kapsamlı bir katliam yapmak nasıl mümkün olabilir?
Mümtaz’er Türköne, / Zaman, 19 Kasım 2011