Ehl-i dalâletin, sefahat ehlinin ve zındıka komitelerinin muvaffak olduğu bir profil çıktı içtimaî-sosyal hayatımızda…
Mü’minlerin sıfatları; doğruluk, sadâkat, adalet, helâli haramı bilmek ve en önemlisi de Allah’tan korkmak olduğu halde bakıyoruz ahirzaman âlâmetlerinden olarak bunlardan isteyerek, severek ve devam ederek sahipleniliyor ve hayatta uygulamalara geçiliyor.
Bir fikir Müslümanlar arasında kabul görecek, geçerlilik kazanacaksa; ekser Müslümanların bunu kabul etmesi lâzım. Bid’akârane bu tarz terk ediliyor ve inatla herkes “benim fikrim, benim düşüncem!..” diyor.
İslâm demek cumhur demektir. Hiçbir zaman ve zeminde cumhursuz İslâm olmamış ve olamaz da… Velev ki beş kişilik bir çıkış topluluğu olsa da… İslâmın ilk aleni ilânı bu cumhurla tahakkuk etmiştir. Şimdi herkes: “ben” diyor, mesele tamamdır diyor… Başkalara ihtiyaç yok!..
Hemen hemen herkes heveslerinin, arzularının peşine düşmüş.
Bunların tahakkuku için canla başla çalışıyor. Velev ki topyekûn devlet ve millet mahf olacaksa bile!..
Hak hakikate muhtaç… Hakikat haklı adamlara muhtaç… Haklı adamlar hakikaten hak ettikleri işleri yapmaya muhtaç… Ve maalesef haksız, riyakâr, sahtekâr hamiyetfuruşlar âlem-i İslâmı ve insanlığı zapt u rapt altına almışlar bunlar; bir değil binlerce kurtarıcıya muhtaçlar.
Dinin ağırlıklı olarak vereceği imanî, İslâmî, itikadî ve hukukî hissiyat-ı akliye ve kalbiye olmadan muhakeme-i inanç ve idare olmaz. Ve sadece dinsizliğe, menfaate, hissiyata, mevki ve makamlara talip olup, alet olup, isteyerek ve bilerek tepe taklak gider!.. Sadece dindarlara değil bütün bir millete ve insanlığa yazık eder.
Ne olursa olsun Allah korkusu ve salâbet-i diniyeyi kazandıracak tahkikî imanı ve rüçhanlarını elde etmek lâzımdır.