Şu âhirzaman hadisâtı içerisinde, kâinat çapında çok önemli bir hizmetin içinde, emrinde ve hademeliğinde bulunan Kur’ân, İslâm ve iman kahramanları; ihlâs, sadakat ve uhuvvetten sonra çok dikkat edecekleri bazı hususlarda sorumluluk altındadırlar.
Bu esasları yaşamaları, korumaları ve sahip çıkmaları kendilerinden beklenmektedir…
Şu helâket ve felâket asrının hizmet eri; daima doğruyu doğru yapmalı, doğruyu konuşmalı ve bizzat doğru olmalıdır. Yine bu iman hizmetinin erleri adaletli olmalı; haksızlığa ve hukuksuzluğa meydan vermemeli, adil insanların takip ettiği bir hizmeti fiilen herkese gösterebilmelidirler…
Kibarca ve kimseyi incitmeden, kavl-i leyyin ile muhataplarına yaklaşabilmelidirler…
Tatlı dilin kimseye zarar vermeyeceğini, bilakis her kapıyı açacağını hâl ve tavırlarıyla göstermelidirler…
İman, Kur’ân ve İslâm hakikatleri tebliğ edilirken, söylenirken ve anlatılırken; nazik ve zarif olmak, gururdan ve enaniyetten uzak durmak gerektiğini bu mütevazı iman erleri çok iyi bilmeli ve bunu hayatlarında tatbik etmelidirler…
Kizbin, yalanın ve kandırmacanın asla uğramaması gereken tek alan, tek ortam ve tek saha; iman, Kur’ân ve İslâm hakikatlerinin dile getirildiği yerler olmalıdır…
Kimse kimseyi inandırmadan tek bir kelimeyi bile öğretemez, anlatamaz ve yaşayarak gösterip bildiremez…
Yapmacıklıkla değil; hakikat yolunun hak ve hakikatli ciddiyeti ve samimiyeti içinde muhataplarına yaklaşanlar, daima karşılarındaki insanların kalplerinde, akıllarında ve ruhlarında iman hakikatlerine karşı ilgi ve alâka uyandırabilenlerdir…
“Ne oldum” belâsı ve “Ben her şeyi bilirim” davası, iman hizmetinin sonsuz derece uzağında bulunan geçici ve hakikatsiz birer belâdır. Bunlardan uzak kalmak ve bu tuzağa düşmemek her şeyden evlâdır…
Eğer iman, Kur’ân ve İslâm hakikatleri; katkısız, teferruata boğulmadan, düzgün bir şekilde, manalara ve şartlara uygun olarak, özellikle muhtaç olanlara aktarılabilirse, tebliğ vazifesinde büyük bir adım atılmış olur…
Kendi kendine konuşan, heyecan gösterileri içine giren ve bir marifet yapmışlık havasına bürünenlerin, bu hizmette ellerine ancak ve ancak âhiret adına bir hiç geçer. Dünya adına ise, zaten geçici olan dünyanın bütün kazanımlarının fânî olduğu bilinmelidir…
Hülâsa olarak iman hizmet eri; ihlâslı, uhuvvetli, mütesanid, ümitvar, sadakatli, şevk ve aşk dolu olmalıdır. Bu düsturları omuzlarına alarak, ince bir ip gibi hassas olan iman, Kur’ân ve İslâm hizmeti içinde istikametle yürüyebilmelidir…
Marifet ipte, cambazlıkta değil, iman kuvvetindedir; bu hakikat asla unutulmamalıdır.