—Vefatının 58. yılında rahmet duasıyla—
Barla Medrese-i Nuriyenin başkâtibi Şamlı Hafız Tevfik’in halka-i tedrisinde, Sıddık Süleyman’ın mahdumu Yusuf ve merhum Mustafa Çavuş’un ve Ahmed’in oğulları gibi Kur’ân dersiyle Kur’ân yazısını ve Nurları öğrenmesi; ve Hulûsî ve Hafız Hakkı’nın Nurları şevk ile yazmaları, Barla’ya karşı benim ümidimi kuvvetlendirdiler ve derince bir ferah ve sürur verdiler. Cenab-ı Hak muvaffak eylesin. Âmin. Ve Tevfik’e tevfik refik eylesin. Âmin.
Emirdağ Lahikası, 168. mektup, s. 261
***
Risale-i Nur’un telifi başında başkâtip Şamlı Hafız Tevfik’in haremi merhume Zehra, ben Barla’da iken Şamlı Hafız Risale-i Nur’u yazmasına çalışmak için o merhume, Hafız’ın bedeline belinde odun taşımakla odun getiriyordu ve Hafız’ın işlerini görüyordu; tâ Nurları yazsın. Biz de o merhumeyi o iyiliğine mukabil Risale-i Nur’un vefat etmiş has talebeleri içinde o vakitten beri duamızda şerik ediyoruz; hem dua edeceğiz.
Kastamonu Lahikası, 145. mektup, s. 246
***
(Şefkat Tokatları’ndan)
İkincisi: Ben itiraf ediyorum ki hizmet-i Kur’âniyedeki kemal-i ihlâs ve sırf livechillâh için hizmeti, iki vaziyetim ihlâl ediyordu. Şiddetli bir tokat yedim. Çünkü ben bu memlekette garip hükmündeyim, garibim. Hem şekvâ olmasın, Üstadımın en mühim bir düsturu olan iktisada ve kanaate riayet etmediğimden, fakr-ı hale maruzum. Hodbin, mağrur insanlarla ihtilâta mecbur olduğumdan –Cenab-ı Hak affetsin– mürüvvetkârâne bir surette riyaya ve tabasbusa da mecbur oluyordum. Üstadım çok defa beni ikaz ve ihtar ve tekdir ediyordu. Maatteessüf, kendimi kurtaramıyordum. Halbuki Kur’ân-ı Hakîm’in ruh-u hizmetine zıt olan bu vaziyetimden şeytan-ı cinnî ve insî istifade etmekle beraber, hizmetimize de bir soğukluk, bir fütur veriyordu.
İşte ben bu kusuruma karşı şiddetli -fakat inşaallah şefkatli- bir tokat yedim. Şüphemiz kalmadı ki, bu tokat, o kusura binaen gelmiş. O tokat da şudur:
Sekiz senedir ben Üstadımın hem muhatabı, hem müsevvidi, hem mübeyyizi olduğum halde, sekiz ay kadar Nurlardan istifade edemedim. Bu hale hayret ettik. Ben de ve Üstadım da, “Bu neden böyle oluyor?” diye esbab arıyorduk. Şimdi kat’î kanaatimiz geldi ki, o hakaik-ı Kur’âniye nurdur, ziyadır. Tasannu, temelluk, tezellül zulmetleriyle birleşemiyor. Onun için bu nurların hakikatlerinin meali benden uzaklaşıyor tarzında bulunarak bana yabanî görünüyor, yabanî kalıyordu. Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum ki, bundan sonra Cenab-ı Hak bana o hizmete lâyık ihlâs ihsan etsin, ehl-i dünyaya tasannu ve riyadan kurtarsın. Başta Üstadım olarak kardeşlerimden dua rica ediyorum.
Pürkusur
Şamlı Hafız Tevfik
Lem’alar, s. 121-122
LÛGATÇE:
fütur: gevşeklik, usanç.
halka-i tedris: ders (öğretim) halkası.
harem: kadın eş.
ihtilât: karışma, beraber yaşama.
livechillâh: Allah için.
mahdum: oğul.
mübeyyiz: müsveddeleri temize çeken.
mürüvvetkârâne: cömertçe, iyilikseverlikle.
müsevvid: müsveddeyi yazan.
refik: arkadaş, yoldaş, yol arkadaşı.
riya: iki yüzlülük, gösteriş.
şekvâ: şikâyet, yakınma.
tabasbus: dalkavukluk.
temelluk: dalkavukluk, yaltaklanma.
tevfik: başarı, muvaffakiyet.
ziya: ışık.