"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan hakları ve demokrasi olmadan birlik sağlanamaz

26 Mart 2020, Perşembe 02:08
İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI’NIN ESKİ GENEL SEKRETERLERİNDEN PROF. DR. EKMELEDDİN İHSANOĞLU: “İSLAM TOPLUMLARINDA İNSAN HAKLARINA RİAYET, DEMOKRASİ VE KANUN HÂKİMİYETİNİN TESİS EDİLMESİ LÂZIM. BUNLAR DİNİMİZİN AMİR HÜKÜMLERİDİR. BUNLAR OLMAZSA BİRLİK VE DİRLİK OLMAZ.”

İİT eski Genel Sekreterlerinden Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Yeni Asya’nın sorularını cevaplandırdı-4

RÖPORTAJ: FARUK ÇAKIR - SÜREYYA NUR İŞLER
[email protected] - [email protected]

Fotoğraflar: ERHAN AKKAYA - Yeni Asya

***

-Dünden devam-

50 yıl sonra Türkiye’yi ve İslam ülkelerini nasıl hayal ediyorsunuz?

Böyle güzel bir soruya iyi temennilerle cevap vermek lazım. Şimdi benim şahsi kanaatim odur ki; İslam toplumlarının gelişmesi ve bunların neticesinde İslam ülkelerindeki dayanışmanın, işbirliğinin daha artarak İslam dünyasının refahına ve huzuruna katkıda bulunabilmesi için bu toplumlarda insan haklarına riayet, demokrasi ve kanun hâkimiyetinin tesis etmesi lazım. Ve bunlar dinimizin amir hükümleridir. Yani her Cuma günü namazda okuduğumuz ayette Allah adaleti, ihsanı emrediyor.

İslam dünyasının şöyle bir hipotezi var: İslam dünyasının doğuşu yani fecri İslam dedikleri Arap dünyasında oldu. Fakat Arapların İslam dünyası mukadderatına hükümranlığı Türklerin ortaya çıkışıyla başlamıştır. Gazneliler, Selçuklar vs. ve Osmanlılarla devam etmiştir. Bu eski klasik çerçeve içinde olan bir hadiseydi. Şimdi modern çerçeve içerisinde bunun bu şekilde olması bugünkü şartlarda düşünülemez. Herkesin bir egemenlik hakkı vardır ve o egemenlik hakkına riayet etmezseniz sizin egemenliğiniz zedelenir. Şimdi bu egemenlik hakkı karşısında siz bu hedefe yönelip Avrupa Birliği formunda ve sizin genlerinizde olan üç tane faktör var. Bu şekilde sizin ülkenizde, diğer ülkelerde insan hakları kâmil manasıyla hükümran olmazsa, demokrasi tesis edilmezse, kanun hâkimiyeti kurulmazsa o zaman birlik ve dirlik mümkün değil. Ama ben bunun zaman içerisinde olacağına inanıyorum. Çünkü iletişim dedikleri mesele… Mesela 1950’li yıllarda bir Türk köylüsü, aynı zamanda bir Mısır köylüsü, bir Faslı, Pakistanlı dünyadan ne kadar haberdardı? Çok az, kendi köyünü, vilayetini bilir, başkentine bile gitmemiştir. Fakat şimdi televizyonlar internet dünyası ile herkes küçük bir telefonla her şeyi görebiliyor. Bu küresel köy içerisinde eski köylüler global bir şuura sahip oldular. Onun için ‘eski tas eski hamam’ olamaz. Çok farklı bir şey, zaman içinde olacaktır. Biz yeter ki hareket noktalarımızı doğru tespit edelim, hedeflerimizi doğru seçelim ve azimli bir şekilde bunları yapalım. ‘Devâmu’l hâl mine’l muhâl’ diye bir söz var, yani eski hâlin devamı imkânsızdır.

Ortadoğu sorunlarının merkezinde insanlık mirası olan Kudüs meselesi yer alıyor. Kudüs meselesi neden çözülemiyor? Siyaset dışında genel çerçevede nasıl bir inisiyatif kullanılmalı? Hâlâ sağlam bir barış ortamının sağlanamamasını neye bağlıyorsunuz?

Kudüs meselesi çok hassas bir mesele olarak başladı ve devam ediyor. Fakat o hassasiyet, tarihi olarak, Müslüman olarak Peygamber Efendimiz’in miraca yükseldiği, ilk kıblemizin olduğu, 3. Harem-i Şerif’in olduğu vs. gibi inançların üzerine inşa ediliyor. İslamiyet’in gelişinden itibaren İslam devletlerinin idaresi altında bütün dinlerin huzur içerisinde yaşadığı bir yerdi Kudüs. Ve orada Musevilere olduğu kadar Müslüman, Hıristiyan Araplara hayat hakkının tanındığı bir yerdi. Bu durum 1948’den itibaren değişmeye başladı. Filistinlilerin toprakları parça parça ellerinden alınarak onlara hiçbir şey bırakılmadı. Hatta şimdi Doğu Kudüs’ü siyasi olarak İsrail’e bağlamakla Haremi Şerif, Mescid-i Aksa, İslamların yetkisinin dışına çıkartıldı. İİT, 1969’da Mescid-i Aksa’daki olaylardan sonra toplanıyor ve kuruluş vesilesi, hikmeti vücudu bu oluyor. Fakat İslam ülkeleri müşterek bir siyasi güç olarak bu hedefi yani Filistinlilerin topraklarını yeniden kazanmaları ve Filistin devletinin kurulması konusunda yaptıkları çalışmalar maalesef neticesini vermiyor. Ve zaman içerisinde Filistin halkının haklı davası unutuluyor. İslam toplumunda enerji kaybı oluyor. Şimdi de ‘Asrın Anlaşması’ diye de bir şey yapıldı. Onların bu toprakları üzerinde tek taraflı kararlar alınmak istendi. İşte İslam ülkeleri buna karşılık veremedikçe ve kendi iç meseleleriyle meşgul oldukça Filistin davası gündemlerine gelmez.

Ayakları yere basan projeler için nereden başlamalı?

Bu çok zor bir soru, bunun cevabını düşünmek lazım… Ama sanırım Medreseler Neydi? Ne Değildi? adlı yeni çıkan kitabımızda temas ettiğim bazı hususlar bu konuda yol gösterici olabilir. Medreseler konusunda toplumda ve akademide yer edinmiş olan bir yanda nostaljik ve diğer yanda ideolojik bakış açısı, medreselerin gerçekten ne olduğunu anlamamıza engel teşkil ediyor. Dolayısıyla, kavramları ve kurumları soğukkanlılıkla ve ilmi metodoloji ile tarihi gerçeklere sadık kalarak aktüaliteyi karıştırmadan ele almak bugün yaşadığımız pek çok sorunun temelden çözülmesine yardımcı olacaktır.

Peki, İİT bunun için etkili bir rol alabilir mi?

Bugünkü haliyle hayır. Bunu ben göremiyorum. Maalesef ümitsizliği yaymak istemiyorum. Ama şimdi bakınız Haçlı Seferleri 100 yıldan fazla sürdü. Biz Müslümanlar olarak Yahudilerin Filistin’de yaşama hakkını inkâr etmiyoruz. Ancak onlara yapılan gaddarlıkların neticesindeki zulümlerin faturasını Filistinlilere ödetmemeleri lazım. Türkiye, 1947’de BM’nin Filistin’in taksimi kararını kabul eden tek İslam ülkesidir. Bence taksim kararını Arap ülkeleri ve Filistinliler kabul etselerdi en azından yarı yarıya toprak sahibi olacaklardı ve Kudüs onların başkenti olarak kalacaktı. Şimdi maalesef 1950’li, 60’lı yıllardaki bazı Arap liderlerinin Arap milliyetçiliği adı altında Arap dünyasının tek liderliğine soyunmaları Filistin davasını bir bahane kullanarak ‘Kudüs’ü kurtaracağız’ iddialarıyla hareket etmeleri Filistin’i bu hale getirdi. 1967 savaşı olmasaydı yine Filistin yapısı büyük bir toprak olarak Kudüs’ün tamamı, Batı Şeria, Gazze onların elinde olacaktı. Şimdiki bu perişanlık 1967 savaşının neticesidir. Maalesef bu siyasilerin yanlışıydı. Tunus’un ilk Cumhurbaşkanı Habib Burgiba’nın meşhur bir sözü vardır; ‘Huz ve tâlib’ (Al ve iste). Yani karşı tarafın verdiğini al ve aldıktan sonra gerisini de iste. Bunu söylediği için onu hainlikle suçladılar. Hâlbuki o şartlarda en uygun o idi. Şimdi alacak bir şey kalmadı.

İİT Genel Sekreteri görevinizdeyken bu mesele üzerine yaptığınız özel bir çalışma var mıydı?

Birlik sağlamak için yaptığımız Hamas’la Fetih’i barıştırmak çok mühimdi. Buna paralel olarak Kudüs’ün en mühim meselelerinden bir tanesi de Filistinlilerin iş bulamamalarından, iktisadi sıkıntılardan dolayı göç etmeleridir. Böylece Doğu Kudüs’ü boşaltmaları neticesi doğuyor. Biz de Kudüs’ün iktisaden güçlenmesi için siyasi olmayan bir proje yaptık. Çünkü siyasi bir proje tenkit edilecek ve nihayetinde engellenecekti. Dedik ki; sağlık, eğitim ve barınma için 3 konuda bir mastır planı yapalım ve İslam ülkeleri buna katkı yapsın. Bu planı yapmak için Kudüs Valisi, Belediye Reisi, STK’lar, Merkezi Ramallah Hükümeti ve bazı bakanlıklar gibi uzmanları çağırdık. Cidde’de uzun çalışmalar yapıldı. Yani ‘10 bin dolardan başlayarak milyonlarca dolarlık projeler var ve hangisini istiyorsanız seçin ve siz yapın’ diye sunduk. Siyaset yok, A hükümeti, B hükümeti yok, İsrail muhatap edilmeyecek, bunun finansmanını İslam devletleri karşılayacaktı. Çünkü devletler Filistin için çok gözyaşları döküyorlar ve çok nutuk atıyorlardı. Biz de ‘gelin fiili olarak yapın’ dedik. Sonra hiçbir şey olmadı. Ben bunu zirveden geçirdim. Ve bu proje yürümedi. Çünkü ülkeler ‘Bizim zaten Filistin ile işbirliğimiz var, Filistin bizim gözbebeğimiz, Kudüs bizim kıblemiz. Biz onlar için bir şeyler yapıyoruz, yeni bir işe gerek yok’ dediler. Hâlbuki çok ufak çalışmalarla büyük neticeler alınabilecekti. Düşünebiliyor musunuz bir aile, üç nesil boyunca üç gözlü bir evin içerisinde kalıyor. Önce genç bir karı ve koca kalıyor, sonra ilave olarak çocukları, sonra torunları ekleniyor ve bunlar iki üç odalık evlerde beraberce yaşıyorlar. Çocukları İsrail mekteplerine gitmeye zorlanıyor. Ona göre sağlık, eğitim vs. imkânlarını düşünün. Maalesef olamadı…

Ortadoğu’daki süreçlere hâkimsiniz. Orada tahsilinizi yaptınız, oranın kültürüne hâkimsiniz ve iki dönem İİT Genel Sekreterlik görevinde bulundunuz. Pek çok birikiminiz var, bunları kaleme almayı düşünüyor musunuz?

Bu konuda çok kişiden tavsiye ve talep alıyorum. Gerçekten böyle bir beklenti var. Ama bu konu uzun uzadıya küçük bir ekiple çalışma gerektiriyor. Daha da önemlisi bu birikimleri kaleme alırken doğru soruları soracak ve gözden kaçan önemli noktaları gün yüzüne çıkarmaya yardımcı olacak bir editör gerekiyor. Elimdeki akademik kitapları bitirdikten sonra bu iş üzerine mesai harcamayı isterim.       

 — SON —

Röportajın diğer bölümlerini okumak için tıklayınız:

Ekmeleddin İhsanoğlu: Bediüzzaman bilim-din ahengini kuruyor

İnsan hakları ve demokrasi olmadan birlik sağlanamaz

İslam Birliği için AB güzel bir örnek

İslam dünyası demokrasiye muhtaç

Okunma Sayısı: 5260
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı