Fransa’da yaşayan Amira Şahin,birlik ve beraberliğin sağlanabilmesi için Uhuvvet Risalesi’nin anlaşılmasına çok ihtiyaç olduğunu ifade ederek: ”Parçalanan aileler bunun en büyük örneği” diyor.
Esra Kuşe - Fransa
Not: Fransızca’dan çeviridir.
Bize kendinizden bahseder misiniz?
Fransa’da, Paris’in banliyösünde doğdum. Cezayir kökenliyim. Beş kişilik bir ailede büyüdüm. İki kardeşim var. İngilizce-İspanyolca Uygulamalı Dil okudum. Sonrasında ticaret alanında çalıştım, yıllarca mağaza yöneticisi olarak görev yaptım. Şu anda kendi işimi yapıyorum. Bir Türk ile evliyim ve 2,5 yaşında bir oğlumuz var.

HER ŞEY İNANÇ ETRAFINDA DÖNÜYOR
Ruhî yolculuğunuz nasıl gelişti? Dinî bir ortamda mı büyüdünüz, yoksa inancınız zamanla derinleşti mi?
- Küçükken ailem çok dindar değildi. Temel inançları vardı, namaz kılarlardı ama bunun ötesinde pek bir şey yoktu. Sadece namaz ve oruç gibi temel şeylerdi. Zamanla ve hayatın zorluklarıyla birlikte, yavaş yavaş daha dindar hâle geldiler. Ben de bu değişimi onlarla yaşadım. Küçükken annem örtünmüyordu, müzik dinlerdik, evde dans ederdik. Bugünle hiç alâkası yoktu. Şimdi annem çok dindar. Ama ben bu değişimi onlarla birlikte öğrendim. Gençken bu değişimi kabul etmekte zorlandım. Çünkü doğumumdan itibaren 14 yaşıma kadar “cool” bir dünyada büyüdüm ve tam ergenlik dönemimde bu kısıtlamalarla karşılaşmak beni zorladı. Onlar 50 yaşında değişim yaşıyorlardı, ama ben 14 yaşındayım ve “Bunu bırakmalısın” deniliyordu. Ruhî değişimim yavaş yavaş oldu. Kız kardeşim benden iki yıl önce örtündü. Ben de yavaş yavaş başladım. Her seferinde daha uzun giyiniyordum, geri dönmek istemiyordum. Sonra örtümü taktım. Yıllar geçtikçe inancım benim için çok önemli hâle geldi, her şey bunun etrafında dönüyor.
SADECE MÜSLÜMANIM
Kendinizi daha çok Fransız mı, yoksa Cezayirli mi hissediyorsunuz?
- Müslüman hissediyorum. Gerçekten köken konularına çok önem vermiyorum. Kendi kökeninden bir ailede yaşayınca, her ne olursa olsun sürekli aynı şeyleri duyuyorsunuz; kökeniniz sizin bir parçanız oluyor. Ama evlendikten sonra bir adım attım, onlardan uzaklaştım. Bu sebeple kendimi tamamen Müslüman hissediyorum. Kökenimle ilgili konuşmam gerektiğinde söylüyorum, ama artık bu çok önemli değil. Sadece Müslümanım.

FRANSIZ DEVLETİ İÇİN “KARA KOYUNUZ”
Cezayirli olarak Fransa’da doğup büyüdünüz. Fransız toplumu sizi tam anlamıyla Fransız olarak görüyor mu?
- Hayır. Özellikle Cezayirli olduğumuz için böyle. Cezayirli olmak, Fransız devleti için ‘kara koyun’ olmamız demek. Ne zaman fırsat bulsalar, bizlerle ilgili olumsuz haberler yapıyorlar. Cezayirliler olarak tarihten dolayı çok kötü bir imajımız var. Bir olay olduğunda, bunun Cezayirli olduğunu söylemek istiyorlar. Dolayısıyla, Fransa’da Cezayirli olmanın olumlu bir yanı yok, gerçekten çok olumsuz. Cezayirli olduğunuzu söylediğinizde Müslümanlar mutlu oluyor, ama Fransızlar için durum pek de öyle değil.
Fransa’da entegrasyon baskısını en çok hangi durumlarda hissediyorsunuz?
- Entegrasyon baskısını daha çok okulda, iş yerlerinde hissediyorum. Yani devlete bağlı olan yerlerde. Çünkü her şey, farklı olduğunuzu hatırlatıyor. A’dan Z’ye. Bir CV bıraktığınızda farklı oluyorsunuz, işe alınmıyorsunuz. Eğer ismimden değilse, örtülü görünce veya örtümden dolayı değilse başka bir şeyden dolayı... Bu tür durumlarda gerçekten bir engel olduğunu hissediyorsunuz. Zaten bu yüzden kendi işimde çalışmaya başladım.
BAŞÖRTÜLÜ ÇALIŞMAYA İZİN YOK
Fransa’da Müslüman kadın olarak karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdir?
- Fransa’da Müslüman kadın olarak yaşadığım en büyük zorluk, başörtümle yerimi bulmak, kendimi kabul ettirmek ve yalnızca kendime güvenerek profesyonel bir hayat kurmak oldu.

İnancınızı yaşarken, özellikle başörtüsü takarken sizin ve çevrenizdeki insanların karşılaştığı engeller nelerdir?
- Benim veya başörtüsü takan yakınlarımın karşılaşabileceği engeller, genellikle iş ile ilgili oluyor. Günlük hayatta başörtüsü sadece bir detay. Bazı durumlarda problem teşkil etse de bu çok cüz’î kalıyor. Ama iş hayatında, neredeyse hiçbir yerde başörtülü olarak çalışmaya izin yok. Bu sorunu aşmak için kendi işimi kurdum.
FRANSA İSLÂMOFOBİK BİR ÜLKE
Size “Fransa, İslâmofobik bir ülke mi?” diye sorsam, ne cevap verirsiniz?
- Evet, Fransa İslâmofobik bir ülke. Hükümet de öyle. Eski nesiller de. Ama gençlerde durum farklı, birbirimizle çok fazla iç içeyiz. Fransa İslâm’ı yok edemez, biz her yerde varız.
UHUVVET RİSALESİ İLE TANIŞMA
Daha önce İslâmî eserler okudunuz mu? Uhuvvet Risalesi’nin farkı nedir?
- Evet, daha önce dinî eserler okudum. Her türden çok şey okurum. Nasıl farklı? Öncelikle kısa. Bu bazı insanlar için iyi olabilir. Çünkü çok uzun kitaplar okumayı sevmeyenler olabiliyor. Kısa ve öz olması anlamayı kolaylaştırıyor. Yani bu eserde, çok kapsamlı bir meseleyi anlamak için onlarca kitap okumaya gerek olmadığını anlıyorsunuz. Her sayfada zaten bir ahlâkî çıkarım var, en azından ben öyle buldum. Her sayfa bir özet gibi.
Daha önce Said Nursî’yi tanıyor muydunuz yoksa bu kitabı aracılığıyla mı keşfettiniz?
- Said Nursî’yi ismen biliyordum ama herhangi bir eserini okumamıştım. Bizde oldukça tanınmış biri. Yine de okumamıştım. İlk olarak Uhuvvet Risalesi’ni okudum.
Fransa’da doğup büyüdüğünüz için, bu eser size yabancı geldi mi?
- Bu eser bana yabancı gelmedi; tam uygun bir zamanda denk geldi. Buna ihtiyacım vardı. Okumaktan çok mutlu oldum, bana iyi geldi.

BİZ BİRİZ, ÜMMETİZ
Risalede bahsedilen “Mü’minler ancak kardeştir” ayeti sizin için ne anlama geliyor?
- Benim için “Mü’minler ancak kardeştir” ayeti, her Müslümana kardeşliğin ne kadar önemli bir özellik olduğunu hatırlatıyor. Biz biriz. Biz bir “ümmetiz;” hepimiz eşitiz, kimse kimseden daha üstün değildir.
Fransa’daki Müslüman topluluğu içinde gerçekten bir uhuvvet ruhu hissediyor musunuz?
- Önemli bir olay gerçekleşmediği sürece, Fransa’da uhuvvetten daha ziyade milliyetçilik hissediyorum. Aile içinde bile uhuvvetin kaybolduğunu düşünüyorum; birbirimize karşı çok daha az sabırlıyız.
UHUVVET HER YERDE UYGULANABİLİR
Fransa’da Müslüman olmak, kardeşlik duygusunu yaşamayı daha mı zor hâle getiriyor?
- Hayır, Fransa’da yaşamak uhuvveti daha zor hâle getirmiyor. Benim için bu, her yerde bulunan bir şey. Uhuvvet, kalbe ait bir olgu; bir kez anladığımızda ve kabul ettiğimizde, her zaman uygulayabiliriz. Evde, aile içinde, yakınlarımızla ve yabancılarla. Uhuvveti uygulamamak için bir bahanemiz yok aslında. Burada aklıma bir hadis geldi: “Sizden biriniz kendisi için istediği şeyi din kardeşi için de istemedikçe tam iman etmiş olmaz.”
Risaledeki “Ene dersi” Batı toplumlarında yaygın olan bireyselciliğe zıt mı?
- Ene’den vazgeçmenin bireysellikle bir alâkası yok bence. Batı’da bireyselcilik “tek başına yaşamak, tek başına yapmak” üzerine kurulu. Ene’den vazgeçmek ise, kendimizi ikinci plana atmayı bilmek, uhuvveti korumak için hata yapsak bile özür dilemeyi bilmek demek.
Fransa’daki Cezayir, Türk ve diğer Müslüman topluluklar bir arada mı? Yoksa aralarında bölünmeler var mı?
- Hayır, burada Fransa’da bir arada değiller. Dilimiz birbirimize karşı bir engel oluşturuyor. Bu yüzden herkes farklı ibadet yerlerinde toplanıyor, bu da bir araya gelmelerine engel oluyor. Biz gençler için durum biraz farklı. Okulda bir araya gelebiliyoruz.
Fransa’daki laiklik ile din arasındaki gerilimleri göz önünde bulundurursak, Uhuvvet Risalesi’ndeki birlik ve sevgi çağrısının gerçekçi mi yoksa ütopik mi olduğunu düşünüyorsunuz?
- Benim için laiklik, uhuvvete engel olamaz. Komşumuzu, yakınlarımızı laik olsalar bile sevebilir ve saygı gösterebiliriz. Uhuvvet düsturunu benimsediğimizde, bu bizim kişiliğimizin bir parçası hâline gelecektir ve hayatımızın her alanında, dünyanın diğer ucunda bile olsak uhuvveti bulabiliriz. Bu yüzden gerçekçi buluyorum.
Bugün genç Müslümanlar arasında uhuvvet zayıfladı mı? Eğer öyleyse, neden?
- Evet, uhuvvet gençler arasında zayıfladı çünkü hayatlarıyla (iş veya başka şeylerle) meşguller. Tüm bunlar bu değerin kaybolmasına neden oluyor ve sonuç olarak enelerinden vazgeçemez bir hâle geliyorlar; birlikte yaşamayı öğrenemiyorlar. Çok bireysel hâle geldiler.

Müslümanlar arasındaki uhuvvet ruhu, sosyal medya çağında nasıl korunabilir?
- Sosyal medya sanal bir hayat öğretiyor ve insanlar artık birbirlerini görme, davet etme ihtiyacı hissetmiyorlar. Bu beceriyi kaybediyoruz. Ben kendi adıma çevremde maksimum dayanışmayı sağlamak ve sosyal medyanın neden olduğu bu rutini kırmak için elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
UHUVVETİN ÖNEMİ TAM ANLAŞILAMAMIŞ
Uhuvvet Risalesi’nin mesajı, günümüz dünyasında somut bir şekilde uygulanabilir mi?
- Uhuvvet Risalesi’nin mesajı günümüzde uygulanabilir. İnsanlar alçakgönüllülük, tevazu, dostluk, dürüstlük, samimiyet, birlik ve dayanışma gibi değerleri öğrenip anladıkları ve uyguladıkları takdirde bu mümkün. Ancak şu anda böyle bir durum henüz yok. Uhuvvetin önemi tam anlaşılamadığı için herkes kendi bilgisine, kendi doğrusuna göre hareket ediyor. Uhuvvete ne kadar ihtiyacımız olduğunu görebiliyoruz. Parçalanan aileler bunun en büyük örneği.
UHUVVET RISALESI’Nİ OKUYUNCA İÇİMDE BİR UMUT BELİRDİ
Uhuvvet Risalesi’ni okuduktan sonra hayatınızda somut bir değişiklik fark ettiniz mi?
- Uhuvvet Risalesi’ni okuduğumda huzur hissettim, içimde bir umut belirdi. Bu risaleyi okuyanların uhuvveti anlaması ve olayların seyrini değiştirebilmesi adına bir umut. Tek istediğim bu aslında, iyilik için hepimizin bir arada olması.
Eğer bu eseri Fransa’daki tüm genç Müslümanlara okutabilseniz, neyin değişmesini isterdiniz?
- Onlara okumalarını söylerdim ama açık bir zihinle. Tüm kavgalarını unutarak ve enelerini bir kenara bırakarak. Bu okumanın ardından ailelerin birbirlerini kabul etmesini, affetmesini ve dinimiz için birleşmesini isterdim.
Öncelikle bu kitabı kimin okumasını istersiniz?
- Garip bir şekilde, önce ebeveynlerimizin okumasını isterim çünkü ebeveynlerimiz bize bu uhuvvet hissini aktarıyor ya da aktarmıyor. Önceki neslin bununla büyük sorunlar yaşadığını düşünüyorum. Bu da bizim neslimizi büyük ölçüde etkiliyor. Bu yüzden önce onlara okutmayı düşünürdüm ki böylece bizim de uhuvvet içinde yaşamamıza izin versinler.
Çare de çözüm de Bediüzzaman'da
İttihad-ı İslâma giden yolda Türk-Kürt kardeşliği