DOÇ. DR. VAHAP COŞKUN, TÜRKİYE’NİN KÜRT MESELESİNDE YENİ BİR DÖNEME GİRDİĞİNİ BELİRTEREK KALICI ÇÖZÜM İÇİN , KÜLTÜREL VE SİYASÎ HAKLARIN TANINMASININ GEREKTİĞİNİ VURGULADI.
KEMALİST SİSTEM FAY HATLARI OLUŞTURDU
Coşkun "Katı Kemalist paradigma iki sütun üzerinden yükseldi: Milliyetçilik ve laiklik. Bu iki ilkenin sert bir biçimde tatbik edilmesi, toplumda bir takım fay hatlarına sebep oldu. Bugün hâlâ çare aranan laik-muhafazakâr, Alevî-Sünnî ve Türk-Kürt gerilimlerinin temelinde, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde yapılan hataların çok büyük bir payı var” dedi.
HAK VE HÜRRİYET ALANLARI DARALTILDI
Doç. Dr. Coşkun "2016’dan sonra devletin sert ve yoğun bir milliyetçiliğe savrulması, doğal olarak, ayrımları arttırdı. Milliyetçi rüzgârların sert esmesi, bir yandan toplum- sal kesimlerin birbirlerine karşı daha olumsuz bir bakış geliştirmelerine yol açarken, diğer yandan da Türkiye'de de-mokratik hak ve özgürlük alanlarının da- ralmasına sebep oldu." diye konuştu.
***
Doç. Dr. Vahap Coşkun: Demokratik Türkiye için Kürt meselesine kalıcı çözüm şart
Doç. Dr. Vahap Coşkun, Türkiye’nin Kürt meselesinde yeni bir döneme girdiğini belirterek, kalıcı çözüm için silâhların susması, kültürel ve siyasî hakların tanınması ile bölgesel diyaloĞun güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.
PKK’nın kendini feshi, Suriye’deki gelişmeler, anayasa tartışmaları ve iç siyasetteki alışılmadık söylem değişiklikleriyle birlikte Türkiye, Kürt meselesinde yeni bir döneme giriyor. Hukukçu ve siyaset bilimci Vahap Coşkun ile iktidarın yaklaşımındaki dönüşümü, muhtemel çözüm senaryolarını ve demokratikleşme ihtimallerini konuştuk.
*İktidarın terörle mücadele politikaları bağlamında geçmişte benimsediği söylemlerle, Öcalan’ın Meclise davet edilmesiyle başlayan yeni sürecin içerdiği yaklaşım arasındaki farklılıkları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu değişim, genel siyasî strateji açısından nasıl yorumlanabilir?
- Süreç, 1 Ekim’de Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasıyla başladı. Evvelâ bazı kesimler, bunu Bahçeli’nin şahsî bir girişimi olarak nitelendirdiler. Ancak Bahçeli’nin ısrar etmesi ve sürekli bir şekilde el arttırmasıyla birlikte aslında bunun bir iktidar projesi olduğu ortaya çıktı. İktidarın bu adımı atmasının ardında ise bölgesel gelişmeler yatıyor.
Devlet, Ortadoğu’daki istikrarsızlık halinin Türkiye için hem bir tehlike, hem de bir fırsat olduğu düşüncesiyle yeni bir okuma yaptı. Fırsatları arttırmak ve tehlikeleri azaltmak ise öncelikle PKK’nin silahlarını ortadan kaldırmakla mümkün olurdu. Dolayısıyla ana hedefi, silâhları susturmak ve devreden çıkarmak olan bu süreç başlatıldı.
Elbette bu adım atılırken birtakım iç politik hesaplar da yapılmış olabilir. Yani iktidar, 2018’den beri şekillenen muhalefet yapısını dağıtmayı, anayasa değişikliği için DEM Parti’yi kendi safına çekmeyi ve Erdoğan’a bir kere daha seçime katılma imkânı sağlamayı da düşünmüş olabilir. Bana göre asıl belirleyici olan -iç politik hesaplardan ziyade- bölgesel dinamiklerdir. Devletin bu perspektifle attığı adım karşılık buldu, Öcalan silâhların ortadan kaldırılmasına yönelik bir çağrı yaptı ve böylece Türkiye yeni bir sürecin içine girmiş oldu.
ATILAN ADIMLAR SAMİMÎ Mİ?
*Yeni bir çözüm süreci ile mi karşı karşıyayız? Suriye meselesi bu sürecin sizce neresinde? Atılan adımları samimî buluyor musunuz? Sürecin sağlıklı sona erdirilebilmesi için sizce yapılması gerekenler nelerdir?
- Evet, yeni bir süreç ile karşı karşıya olduğumuz kanısındayım. Her ne kadar sürecin başlangıcı olarak 1 Ekim tarihi işaretlense de bunun arkasında bir mutfak hazırlığının olduğunu belirtmek gerekir. Açık kaynaklarda PKK, YPG ve Öcalan ile bazı ön görüşmelerin yapıldığına dair birtakım bilgiler kamuoyuna yansıdı. Dolayısıyla biz bu noktaya bir günde değil, belli bir hazırlık aşamasından sonra geldik.
Suriye meselesi bu sürecin merkezinde yer alıyor. 2013-2015 çözüm süreci, Suriye’deki anlaşmazlık yüzünden bitmişti. PKK’nin Suriye’de bir alanı kontrol altına alması PKK tarafından “tarihî bir kazanım,” devlet tarafından ise bir “beka tehlikesi” olarak yorumlanmış ve iki taraf arasındaki uçurum kapatılamayınca süreç sona ermişti. Bugün yine Suriye’de ortaya çıkan tablo tarafları yeniden görüşmeye itmiş olabilir.
Zannımca bu yeni süreç, eski süreçten daha iyi bir zemine sahip, bunun da üç boyutu var: Birincisi, Meclis’tir. Hatırlanacaktır, 2013-2015’te sürece en büyük muhalefet MHP’den geliyordu. CHP de süreç için çok heveskâr bir görüntü sergilemiyordu. Oysa mevcut süreç, doğrudan MHP eliyle başlatıldı, CHP de eskisine nazaran daha müsbet yerde duruyor.
TOPLUM ‘SESSİZ BİR ONAY’ VERDİ
İkincisi, toplumdur. Siyasî aktörlerden tabu kırıcı birtakım söylemler gelmesine rağmen toplumda buna çok ciddî bir reaksiyon gösterilmedi. Ne Öcalan ile görüşülmesine, ne de bu görüşmelerin siyasî aktörlere aktarılmasına bir tepki verilmedi. Hülâsa, toplumun bu sürece “sessiz bir onay” verdiği kanaatini taşıyorum.
Üçüncüsü de Suriye’dir. Eski sürece oranla Suriye’de tarafların anlaşmasına daha yakın bir manzara var; bu da sürece dair umutları artırıyor.
HAYALÎ SENARYOLARLA TOPLUM KUTUPLAŞTIRILMAMALI
*Suriye’de yaşanan gelişmelerin bölgesel istikrara ve Türkiye’nin güvenliğine etkisi bağlamında, sizce önümüzdeki dönemde nasıl senaryolar öne çıkabilir? Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde fiilî bir Kürt yapısının oluşmasının ardından benzer bir oluşumun kendi toprak bütünlüğünü tehdit edebileceği yönündeki endişelere katılıyor musunuz? Bu bağlamda Türkiye açısından gerçekçi bir güvenlik riski söz konusu mu?
- Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda herhangi bir tartışma yok. Suriye gelecekte de toprak bütünlüğünü koruyacaktır. Toprak bütünlüğü ne iç, ne de dış aktörlerce tartışılıyor. Ancak bu toprak bütünlüğünün nasıl bir idarî yapı içerisinde korunacağı müzakere edilir. Çok katı merkeziyetçi bir Suriye tasarımı, Suriye’deki karışıklıkların devam etmesine sebebiyet verebilir. Binaenaleyh önümüzdeki dönemlerde bu idarî yapının bir federatif yapı mı, bölgesel özerkliğe dayanan bir yapı mı, yoksa genişletilmiş bir adem-i merkeziyet üzerine bina edilecek bir yapı mı olacağı yoğun bir şekilde tartışılacaktır.
Suriye’nin geleceğinde belirleyici olacak en önemli faktörlerden biri, iktidarı elinde tutan HTŞ’nin bundan sonraki süreci nasıl yöneteceğidir. Suriye, hem etnik, hem dinî, hem de mezhebî açıdan farklı kimlikleri barındıran bir coğrafyadır. Eğer bu coğrafyada sert, katı ve tekçi bir yönetim anlayışı oluşturulmaya çalışılırsa, o vakit Suriye’deki iç savaşı bitirmek, ne yazık ki, mümkün olmaz. HTŞ bugüne kadar böyle bir tavır içinde olmadı, umulur ki bundan sonra da Suriye’nin çeşitliliğini gözeten bir yapıyı tanzim etmeye çalışsın.
Kürt meselesi bağlamında, Suriye ile de bağlantılı olarak, Türkiye’de sürekli Kürt fobisini harlayan bir dil var. Kürtlerin dört ülkede yaşadıkları, bu dört ülkenin sırayla bölüneceği ve bunlardan koparılacak parçalarla bağımsız ve büyük bir Kürdistan kurulacağı yönünde senaryolarla topluma korku pompalanıyor. Böylelikle Kürt meselesine dair demokratik adımların atılmasına da engel olunuyor.
Oysa bu senaryonun gerçekleşme ihtimali yok; ne bu ülkelerin sosyolojisi buna izin verir, ne de dünya böyle bir projenin peşinde koşar. Eğer bir Kürt devleti kurmak gibi bir niyetleri olsaydı, 2017’de Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde yapılan bağımsızlık referandumuna bütün dünya karşı koymazdı. Dolaysıyla olmayan projeler üzerinde toplumu kutuplaştırmak ve sorunun siyasî yollarla çözümünün önüne bariyerler kurmak yanlıştır.
Vahap Coşkun kimdir?
Vahap Coşkun, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Doç. Dr. öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Muhtelif gazete ve dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi olan Coşkun, İnsan hakları, demokrasi, Kürt Sorunu ve bunun hukukî yansımaları üzerine çalışmalarıyla bilinmektedir. Vahap Coşkun, 3 Nisan 2013 tarihinde hükûmet tarafından açıklanan ve barış sürecini yönetecek olan 63 kişilik âkil insanlar listesine İç Anadolu Bölgesinden girmiştir.
Diyarbakır - Ömer ERGÜN
—Devamı Yarın—