"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Devlet herkesin Devleti olmalı

14 Mayıs 2025, Çarşamba 03:01
DOÇ. DR. VAHAP COŞKUN, DEVLETİN DIŞLAYICI YAPISININ DEĞİŞMESİNİN TÜRKİYE’DE İKTİSADÎ, HUKUKÎ, SİYASÎ TÜM KRİZLERİ AŞMAK İÇİN BİR ÇIKIŞ YOLU OLACAĞINI VURGULADI.

Birinci Bölüm: Kalıcı çözüm için Türkiye'nin demokratikleşmesi şart

—Dünden Devam—

***

ÇÖZÜM İÇİN ÜÇ TEMEL ADIM: SİLÂHSIZLANMA, HAKLAR, DİPLOMASİ

*Sizce mevcut tartışmalar ışığında Kürt meselesi nasıl tanımlanmalıdır? Bu problemin çözümüne yönelik olarak kültürel ve siyasî alanda atılması gereken adımlar sizce hangi yönde olmalıdır?

Benim açımdan bu bir Kürt Meselesidir ve çözüm için üç alanda yapılması gerekenler vardır. Birincisi, silâhsızlanmadır. Silâhtan arındırıldığında bu sorunu bütün boyutlarıyla konuşabilmenin zemini sağlanmış olur. 

İkincisi, Kürtlerin hak ve hukukunun tanınmasıdır. Başta anadil olmak üzere kültürel hakların teminat altına alınması, yerel yönetimlerin daha fazla yetkiyle donatılması ve kapsayıcı bir vatandaşlık anlayışının geliştirilmesi için gerekli anayasal ve yasal değişikliklerin yapılmasıdır.

Üçüncüsü de, barışçıl diplomasidir. Türkiye’nin kendi sınırları dışında yaşayan Kürtlerle yoğun, derin ve yapıcı bir ilişki kurmasıdır. Bu tür bir ilişki hem Türkiye’nin kendi Kürt meselesinin çözümünü kolaylaştırır, hem de Türkiye’yi bölgede daha güçlü bir hale getirir. Bu itibarla, meseleye bu üç boyutu da dikkate alan geniş bir perspektiften bakmak icap eder. 

KEMALİZM’İN DAYATMALARI BUGÜNÜN GERİLİMLERİNİ BESLİYOR

*Cumhuriyetle birlikte hayata geçirilen ulus-devlet yapılanmasının, otoriter anlayışların ve yaklaşımların bölge üzerindeki etkisi nasıl olmuştur? Otoriterliğin ve ulus devlet baskısının devam ettiğini düşünüyor musunuz?

-Katı Kemalist paradigma iki sütun üzerinden yükseldi: Milliyetçilik ve laiklik. Bu iki ilkenin sert bir biçimde tatbik edilmesi, toplumda bir takım fay hatlarına sebep oldu. Bugün hâlâ çare aranan laik-muhafazakâr, Alevî-Sünnî ve Türk-Kürt gerilimlerinin temelinde, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde yapılan hataların çok büyük bir payı var. 

Doğrusu Kemalizm, 1990’lı yıllardan itibaren ciddî bir itirazla karşılaştı ve sarsıldı. Ama bu sorunlar tam manasıyla bir çözüme kavuşturulamadı ve Kemalizm de hayatiyetini devam ettirdi. Otoriterlik de bu fay hatlarından besleniyor. Misal, Türkiye’de Kürt meselesi, bir taraftan Kürtlerin demokratik hak ve taleplerinin kriminalize etmek için kullanılırken, diğer taraftan da bütün bir muhalefeti baskılamanın aracı haline getiriliyor. Keza bu mesele, Türkiye’nin iktisadî olarak da düzlüğe çıkmasını engelliyor. O yüzden Kürt meselesinin demokratik siyaset içinde bir hal yoluna konulması, devletin mühim otoriterleşme dayanaklarından birinin berhava edilmesi anlamına gelir. 

MİLLİYETÇİ ANLAYIŞTAN KURTULMAK GEREKİYOR

-Dinin bölge üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Genel bir politika olarak din yerine milliyet olgusunun ikame edilmeye çalışılmasının sonuçları nasıl olmuştur?

-Din, önemli bir ortak paydadır. Kürt meselesi bağlamında farklı toplumsal kesimlerin karşı karşıya gelmemesi ve bu toplumsal kesimlerin gündelik hayatta birbirleriyle çatışmamalarının en önemli sebeplerinden biri, aynı dine inanmalarıdır. 2013-2015 çözüm süreci esnasında Anadolu’da Akil İnsan Heyetlerinin temaslarında toplumun büyük bir kısmı dinî birlikteliğe atıf yapıyor ve din kardeşliği üzerinden bir söylem kuruyorlardı. Din, bu meyanda, çözüm noktasında olumlu bir rol oynama kapasitesine sahiptir.

 2016’dan sonra devletin sert ve yoğun bir milliyetçiliğe savrulması ise, doğal olarak, ayrımları arttırdı. Milliyetçi rüzgârların sert esmesi, bir yandan toplumsal kesimlerin birbirlerine karşı daha olumsuz bir bakış geliştirmelerine yol açarken, diğer yandan da Türkiye’de demokratik hak ve özgürlük alanlarının daralmasına sebep oldu. 

Hâsılı, eğer 2016-2024 yılları arasındaki parantezi kapatmak istiyorsa, iktidarın bu milliyetçi anlayıştan sıyrılması ve kapsayıcı bir siyasal anlayış geliştirmesi gerekir. Dar milliyetçi aynadan topluma baktığınızda, kapsayıcı değil dışlayıcı olursunuz; o halde iktidar bir an önce bu aynadan kurtulmanın yoluna bakmalıdır. 

*Demokratikleşmenin bölgede yaşanan terör kaynaklı temel sorunlar açısından sizce önemi nedir? Bu bağlamda anayasa tartışmaları için neler söylemek istersiniz?

-Kürt meselesinin özünde bir demokratikleşme sorunu olduğu söylenebilir. Kürtlerin hak ve hukukunu tanımamak, bir süre sonra başka toplumsal kesimleri de hak ve hukuklarından mahrum kılıyor. Kürtler üzerinde kurulan baskı, daha sonra başkalarına da baskıyı getiriyor. O yüzden, Kürt meselesi çözülmediği müddetçe Türkiye’de gerçek anlamda demokratik bir düzen kurmanın imkânı yoktur.

Türkiye’de Kürtlerin kahir ekseriyetinin ayrılmak, ayrı bir siyasî ünite kurmak, ayrı bir devlet olmak gibi bir anlayışı bulunmuyor. Onlar Türkiye ile birlikte yaşamak istiyorlar, ama kendi kimliklerini koruyarak ve eşit bir vatandaş olarak yaşamak istiyorlar. Fakat Türkiye’deki demokrasi açığı nedeniyle Kürtlerin bu talepleri karşılanmıyor. Dolayısıyla bu demokrasi açığının giderilmesi gerekir. 

Eğer yeni bir anayasa yapılacaksa da bu anlayış üzerinden yapılmalı. Salt yeni bir anayasa yazmak, yeni bir anayasaya sahip olmak manasına gelmez. Anayasanın özgürlükçü ve eşitlikçi yeni bir zihniyetle yazılması lâzım gelir. Anayasa; farklı kimlikleri tanıdığı, onların kendilerini geliştirme haklarını güvence altına aldığı ve kapsayıcı bir anlayışı yansıttığı ölçüde “yeni,” “sivil” ve “demokratik” bir anayasa olarak nitelendirilebilir.

“Zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var”

*Kürt-Türk kutuplaşmasının ve çatışmasının doğuracağı sosyo-ekonomik ve politik sonuçlar verilere olumsuz biçimde yansımakta. Bu süreci olumlu hale dönüştürmenin yolları sizce nelerdir?

-Sorunu bir Kürt-Türk kutuplaşması olarak görmektense Kürtlerin dün ve bugün devlet yapısıyla yaşadıkları problem olarak görmeyi tercih ederim. Zira devletin dışlayıcı bir sistemi var ve Kürtler bundan kaynaklı itirazlarını çeşitli şekillerde dışa vuruyorlar. Kuşkusuz bu sorunun varlığı ve bunun bir çatışmaya dönüşmesi, başta Kürtler olmak üzere, toplumun büyük bir kısmına ağır maliyetler çıkardı. İnsanî kayıplarımızı anlatmaya kelimeler yetmez, bunun maliyetini çıkartmanın zaten imkân ve ihtimali yok. 

Mamafih Türkiye, bu meseleden ötürü iktisadî, hukukî ve siyasî olarak da büyük açmazlara düştü. Türkiye’de ekonomideki krizler de, siyasetteki kutuplaşma da, hukuktaki gerileme de Kürt meselesinden bağımsız düşünülemez. Eğer bu süreç başarıya ulaşır ve bir çözüm bulunursa, Türkiye’nin gerilediği bütün bu alanlarda bir atılım yapma imkânı ortaya çıkar. Bunun için devleti herkesin devleti yapacak ve herkesin kendini devletin sahibi sayacağı bir iklimi oluşturacak bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var.

Diyarbakır - Ömer ERGÜN

—SON—

Okunma Sayısı: 310
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı