"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Üstadın Talebesi; S. Süreyya Önder’in Dayısı Kayır: Bediüzzaman'ı anlamak için Risaleleri okumak gerekir

12 Mayıs 2025, Pazartesi 00:27
Yakın zamanda vefat eden sinemacı, siyasetçi ve yazar kimliğiyle tanınan Sırrı Süreyya Önder, hayatı boyunca yalnızca kendi hikâyesiyle değil, köklerinden taşıdığı değerlerle de kamuoyunun ilgisini çekti. Verdiği röportajlarda zaman zaman “Nurcu dayım” diyerek yad ettiği Abdülkadir Kayır ise,Risale-i Nur hizmetinin Adıyaman’daki ilk temsilcilerinden biri olarak hafızalarda yer etti.

Röportaj: Ali Karabiber

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin bizzat “Seni talebeliğime kabul ettim” hitabına mazhar olan Son Şahitlerden Abdülkadir Kayır, özellikle 1950’li yıllarda Risale-i Nur’un Anadolu’da yayılmasında aktif bir rol oynamış, hayatını iman ve Kur’ân hizmetine adamış bir Anadolu münevveriydi. Yeni Asya Gazetesi olarak 2007 yılında yayınladığımız bu röportajı, bugün yeniden okurlarımızla buluşturuyoruz. 

* Tarihçe-i hayatınızı kısaca öğrenebilir miyiz?

1924, Adıyaman doğumluyum. Adıyaman ve çevre illerde medrese eğitimi gördüm. 1950’li yıllarda Adıyaman Müftülüğü’nde görev yaptım. Risale-i Nurlarla alâkadar olduğum için 1957 yılında mahkeme kararıyla görevimden alındım. O günden bu yana Risale-i Nur’la meşgul olmaktayım.

* Risale-i Nur’u ve Üstadı kimin vasıtasıyla tanıdınız?

O yıllarda (1952) Gençlik Rehberi mahkemeleri oluyordu. Sebilürreşad mecmuası Adıyaman’a geliyordu, biz bu mecmua sayesinde Üstadın mahkemede geçen konuşmalarını okuyorduk. Bu şekilde Risaleleri ve Üstadı sevdik ve (Risaleleri) öğrendik. O yıllarda Sebilürreşad mecmuası sayesinde benim gibi bir çok kişi Risale-i Nurlarla tanıştı.

“SENİ TALEBELİĞE KABUL ETTİM”

* Üstad ile görüştüğünüzde, aranızda ne gibi konuşmalar geçti, hatıralarınızdan bize biraz bahseder misiniz?

Üstad ve Risale-i Nur’u Sebilürreşad’dan tanıdıktan sonra, görmek istedim. 1952 yılında Emirdağ’a gittim. Oralarda o zamanlar, hükümet yetkilileri, polis ve jandarma tarafından çok sıkı tedbir alınıyordu. Üstadı görmeye ve konuşmaya muvaffak olamadım. İkinci defa, 1955 yılları olsa gerek, Isparta’da Üstad’ı ziyaret ettim elhamdülillah. Üstad Hazretleri iltifat buyurdular bize…

Benle beraber başka yerlerden de onu sevenler gelmişti. Ben daha önce Üstad’a tebrik mahiyetli mektuplar göndermiştim. İsimlerimizi sorduğunda, bana “Abdulkadir sen misin?” demişti. “Evet” dedim, başımı sıvazladı ve “Seni Risale-i Nur talebeliğine kabul ettim” dedi. Elhamdülillah buna nâil oldum ve duasını aldım. Böylece ayak üstü de olsa Üstad’ı gördüm ve konuştum.

Oradan ayrıldıktan sonra Risaleleri Adıyaman’a getirmek istedim, tabiî ben o zamanlar matbu Risaleler çıkmadığı için el yazması Risaleleri Adıyaman’a getirmiştim.

* El yazması Risale-i Nurları kim ya da kimler neşrediyordu?

İstanbul’da Ahmet Aytimur Ağabey ve şimdilerde Almanya’da yaşayan (merhum) Muhsin Alev Ağabey vardı; bunlar Risale-i Nurların neşri ile uğraşıyorlardı. Ben, onlardan bir bavul dolusu Risale-i Nur aldım ve Adıyaman’a getirdim.

Adıyaman’a geldikten sonra Risale-i Nurları buradaki arkadaşlarımla yaymaya çalıştım. Aradan yedi sene geçti, tekrar Üstad’ı görmek için üç arkadaş (Dursun Kutlu Ağabey, M. Emin Akbaş Ağabey, Hacı Bektaş Ağabey) ve kardeşimle beraber Isparta’ya, Üstad’ın kaldığı eve gittik.

O zamanlar Üstad hasta yatıyordu. Ellerini yorganın üstüne koymuştu. Uyandığında elini öptük. Bizlere dua etti. Daha sonra oradan ayrıldık. Bu şekilde Üstad’ı iki defa ziyaret etme şerefine nail oldum.

Tabiî Üstadı, öyle ayak üstü görmekle, sadece aylarca, yıllarca hizmetinde bulunarak anlayamaz, kim olduğunu bilemeyiz. Bunun için Nur Risalelerini baştan sona tekrar tekrar okumak gerekir.

Teşbihte hata olmasın, nasıl ki Kur’ân-ı nâtık olan Resûlullah’ı (asm) tarif için Kur’ân’ı okumak gerekiyor; Üstad’ı tarif edip anlamak için de Risale-i Nur Külliyatını okumak gerekiyor.

İşte Üstad’la bu şekilde hatıralarım oldu. Ben de bu görüşmelerden sonra, bendeki el yazması Risaleleri buradaki diğer kardeşlerime dağıttım. Elhamdülillah Adıyaman’da yayılmasına vesile oldum. Benim çalışmamla beraber, Adıyaman’a atanan müfettiş Ahmet Satılmışoğlu diye bir kardeşimiz Risale-i Nurların yayılması için çok uğraştı. Millî Eğitim müfettişiydi. Allah razı olsun, kendisi çok faaldi bu hizmette. O, Dursun Kutlu Ağabeyin hibe ettiği evin bir odasında Risaleleri okuyor, bizler de dinliyorduk.

RİSALE-İ NUR OKUYOR DİYE GÖREVİMDEN OLDUM

* O yıllarda Risale-i Nur’a bakış nasıldı? Nelerle karşı karşıya kaldınız, size yardım eden oldu mu?

Ben müftülükte çalışıyordum. Ulu Camii’nde Risaleleri okurdum, haberi olanlar gelir dinlerdi. Risale-i Nur’u ilk olarak camide okumaya başlamıştım. Dışarıdan sesimi duyanlar, derse iştirak ediyorlardı. Daha sonra Mahmut Allahverdi Ağabey ve Dursun Kutlu Ağabey sayesinde yaptığımız medresede Risale-i Nurları okuyorduk.

Adıyaman halkı Risaleleri çok sevdi, himmetini eksik etmedi Risale-i Nur’a. Ama neticede hükümet yetkililerinin gözü hep üzerimizdeydi. Kaç kez diğer kardeşlerimizle beraber tevkif edildik. Ben Risale-i Nur’la meşgul oldum diye görevimden oldum. Diğer kardeşlerim (Dursun Kutlu, Mahmut Allahverdi, M. Emin Akbaş, müfettiş Ahmet Satılmışoğlu) bir defasında jandarma tarafından toplu olarak tutuklandılar. İnkılâp yılları olduğu için bir hafta boyunca nezarette kaldılar.

Ama o günlerden bu günlere bakıyorum elhamdülillah çok şey değişti. Risaleler her yerde okunuyor, neşrediliyor. İmkânlar çok olduğundan Risale-i Nur’u okumak adına dershaneler, vakıflar, dernekler kurulabiliyor. Lâkin bizim zamanımızda buna müsaade yoktu, çok sıkı tutuluyordu. Risaleleri okuduğumuz dershanenin penceresi muhakkak bir polis tarafından dinlenilirdi. Devamlı takip edilirdik, evlerimiz aranırdı.

Ben işimden oldum diye Risalelerle daha fazla meşgul olmak ve diğer ağabeylerle hizmet yapmak için Adana’ya, Abdullah Yeğin Ağabeyin yanına gittim. Biz onunla daha önce de tanışıyorduk.

Daha sonra Urfa’ya geçtik. Orada Hulusî Ağabeyler hizmet ediyordu. Aralarına sonradan Abdulkadir Badıllı Ağabey katıldı. Oradan da Adıyaman’a geçtik. Ben Hulusî Ağabeyle orada tanıştım. Adıyaman’da asıl Risale-i Nur hizmetine vesile olan oydu. Kendisi Elazığlı’ydı. Biz onun yanına gider, ders alırdık. Adıyaman’a senede 2-3 kez gelirdi. Hulusî Ağabeyin Adıyaman’a hizmeti çoktu. Hatta Üstad ile son görüşmemizde, Üstad “Burası uzak, icab ederse Hulusî sizle ilgilensin” demişti. Yani, Risale-i Nur’u bu bölgelere tanıtmak, tam anlamıyla Hulusî Ağabeyin işi ve himmetiydi. Allah ondan daima razı olsun.

NUR TALEBELİĞİNİ ÜSTAD TARİF ETMİŞ

* Risale-i Nur talebelerine neler tavsiye edersiniz?

Risale-i Nur’u sık sık okusunlar, onu benimsesinler. Okumakla beraber onu yaşayarak, ihlâsla sımsıkı sarılarak sahip çıkmaları gerekiyor. Risale-i Nur’un düsturlarından olan; “Der tarîk-ı aczmendî lâzım âmed çâr u çîz: Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz”i rehber edinmek gerekiyor. Yani Risale-i Nur’u şevkle okumak gerekiyor. Risale-i Nur’da dostluğu, talebeliği, kardeşliği Üstad tarif etmiştir. Onun tarif ettiği şekilde olursa; dostsan kardeş, kardeşsen talebe olursun. Temennîm ve duam: Allah, Risale-i Nur talebelerini Risale-i Nur’dan ve hizmetinden ayırmasın... Âmin.

Röportajın tamamı için:

https://www.yeniasya.com. tr/2007/ 03/02/roportaj/default.htm

Okunma Sayısı: 938
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı