Turquie Diplomatique Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ömer Özkaya: “2006 yılında dönemin MİT Müşteşarı Emre Taner kamuoyuna yönelik bir açıklamada bulundu. Özet olarak eğer resmî ideolojide dönüşüme gitmezsek cumhuriyetin yüzüncü yılını göremeyeceğini söyledi. Yani devlet resmî ideolojiyi dönüştürme kararı almıştı.”
Devlet resmî ideolojiyi dönüştürme kararı aldı
Her yüzyıl yeni dünya düzenin kurulduğu söylenir. 1715-1815-1915 ve bazı yorumlara göre 2015’te bu tarihi dönemeçlerden biri. Dünyada yaşanan savaşlar, Ortadoğu’da yaşanan değişim, Türkiye’nin iç siyasetinde ortaya çıkan tartışmalar hepsi birbiriyle bağlantılı. Biz de bu hafta Turguie Diplomatigue Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ömer Özkaya ile olup bite konuşmaya çalıştık. Özkaya dünya üzerinde yaşanan kavganın Küresel Sermaye ile Devlet arasında yaşandığını söylüyor ve ilginç yorumlarda bulunuyor.
Türkiye’de son yıllarda yaşanan değişimi nasıl okuyorsunuz?
Türkiye’nin sorunları yapısal olduğu için uygulama farklılıklarıyla
çözülemez. Türkiye’nin büyük sermayenin yapısına ilişkin sorunları var. 1930’lu
yıllarda Teşkilât-ı Mahsusa’nın Uzakdoğu sorumlusu Ahmet Veli M. Beyefendi
vardı. M., Dünya Savaşı sırasında Almanların safına geçti, onlara büyük hizmet
etti. Almanlar da bu hizmetin karşılığında ünlü bir otomobil firmasının Türkiye
distribütörlüğünü aileye verdi. Yabancı firmaların Türkiye distribütörlüklerini
hangi ailelere, neden verdiğini çok iyi bilmemiz gerekir. Oluşan bu sermaye
sayesinde yabancı ülkeler Türkiye siyasetine derinlemesine müdahil olma imkânı
yakaladılar. Yaklaşık 88 senelik cumhuriyet tarihimizde 62 hükümet gördük. Tek
partili hükümetler ve darbe dönemlerini çıkarırsak bir hükümetin yaklaşık
beş-altı ay ülkeyi yönettiği ortaya çıkar. Bizimle neredeyse aynı zamanlarda
serbest seçim sistemine geçen Almanya sadece ve sadece 12 hükümet gördü. Devlet
artık millî bir iş dünyası oluşturma çabası içerisinde.
Yeni yapılanma içerisinde ne tür yapısal değişiklikler öngörülüyor?
Bir şahsın, vakfın, fikrin ya da devletin başarılı olması için üç şeye ihtiyacı vardır; Veli, deli, para. Veli siyasî akıl merkezidir, deli o hedef için mücadele edecek kadrodur, para ise sermaye sahipleridir. Dolayısıyla Türkiye’de yaşanan değişimde ordunun ve sermayenin hangi taraftan olduğu önemlidir. Millî olup olmadığını sorgulamak gerekir.
DEVLET, CHP’DE DEĞİŞİM İSTİYOR
Sermayenin büyük kısmının millî olmadığını ima ettiniz. Ordunun geçmişte halkla olan ilişkisi ortada…
İşte devlet bu üç ayağı yerli yerine oturtmaya çalışıyor. 2006 yılında dönemin MİT Müşteşarı Emre Taner kamuoyuna yönelik bir açıklamada bulundu. Özet olarak eğer resmî ideolojide dönüşüme gitmezsek cumhuriyetin yüzüncü yılını göremeyeceğini söyledi. Yani devlet resmî ideolojiyi dönüştürme kararı almıştı. Çünkü mevcut ideoloji bizi Anadolu bozkırlarına hapsediyordu. Lâkin bunun mimarı ise İngiliz gizli servisidir. CHP eski genel başkanı Deniz Baykal’ın yaşadıklarını da bu değişimin bir parçası olarak görmek gerekir.
O dönem CHP hükümeti çok suçlamıştı. Siz bunun kararını devlet mi verdi diyorsunuz?
Söylediğim gibi bu değişimin kararını veren devlet aklı. Bunun yanında devletin beraber hareket ettiği uluslar arası bir konsensüs de var. Bu devletler Rusya ve Amerika. Devlet şu anda zihniyeti değiştirmeye çalışıyor. Bunun için de MİT’in işleyiş şeklinin de değişmesi gerekir. Bugüne kadar diktatörlüklerde olduğu gibi MİT iç istihbarata odaklanmış durumdaydı.
DEVLET ASKERİN BİLEĞİNİ MASAYA VURMAK ZORUNDA KALDI
Bütün bu yaşananlar içinde ‘Ordu’nun durumunu nasıl okuyorsunuz?
Zihinsel ve savaş sistemleri açısından millî bir ordu inşa edilmek isteniyor. 1958 yılında ABD başkanlık sarayında Dwight Eisenhower ve İran Şahı’nın görüşmeleri sırasında Eisenhower duvardaki haritaya bir hat çiziyor. Amerikan istihbarat belgelerinde Grek-Türkiye-İran-Pakistan olarak geçen bu ülkelerde askerin sözünün geçmesi gerektiğini söylüyor. Soğuk savaş döneminde siyasilerden ziyade askerlerin sözünün geçmesi askerin kendinden menkul bir durum değildi. Askerler içinde bulunduğumuz değişim karşısında uluslar arası güç yapısıyla ve devletle bilek güreşine tutuştular. Devlet de onların bileğini masaya vurmak zorunda kaldı.
O çizgiyi çizenler bugünkü değişimi de istiyor görünüyor. Bu tehlikeli değil mi?
Hz. Adem’den bu yana insanlar arasındaki mücadeleye baktığımızda galip gelen mağlûp olanı tamamıyla tasfiye edemiyor. Galip güçler arasında hep galebe nöbetleşmesi yaşanmış. Her yüzyılda bir dünya düzeni değişmiş; 1715 İspanya Veraset Savaşları Anlaşması, 1815 Viyana Kongresi, 1915 Birinci Dünya Savaşı. 2015’te yeni bir dünya kuruluyor. Ergenekon, Taliban, Hizbullah, El kaide yeni dünya kavgalarının örtüleri.
KÜRESEL SERMAYE İLE DEVLET SAVAŞI VAR
Yeni dünya düzeninde Türkiye Amerika’nın taşeronluğunu yapıyor eleştirilerine nasıl bakıyorsunuz ?
Kavgayı anlamak için tarafları iyi bilmek ve yerli yerine oturtmak
gerekir. Yaşanan son kavgaya baktığımızda küresel sermaye ile devletin karşı
karşıya olduğunu görüyoruz.
Küresel sermaye kanadının lider ülkesi İngiltere
onun altında Almanya, Fransa, Çin ve küçük ülkeler var. Bunun karşısında ise
ulus devleti temsil eden Amerika, Rusya, Türkiye var. Hatırlayın, Yeltsin
döneminde oligarklar vasıtasıyla Rusya ele geçirilmişti. Ancak Rus Devleti bunun
karşısına Putin’i çıkardı ve Putin yakaladığını içeri attı, kaçanlar ise
Londra’ya sığındı. Başbakan Erdoğan’ın yerine hazırlanan bazı isimler Ergenekon
operasyonlarından önce Londra’ya gitti. Bir zamanlar Tansu Çiller’in yerine
hazırlanan Gülay Atığ da Londra’ya sığındı. Türkiye, Amerika ve Rusya ile
küresel sermayeye karşı birlikte hareket ediyor.
Türkiye’nin Amerika ve Rusya ile küresel sermayeye savaş açtığını söylüyorsunuz, ancak en fazla küresel sermaye son yıllarda Türkiye’ye girmedi mi?
O giren sermaye küresel sermaye ile hareket eden sermaye değil, Amerika, Türkiye, Rusya üçlüsüyle hareket eden sermaye. Özellikle carî açığımızı dengede tutmak için gelen Körfez sermayesi. Meselelere ideolojik bakmaktan vazgeçebilsek bazı şeyleri daha net görebiliriz.
Ulusalcıların Başbakan Erdoğan’a kızmaları bir bakıma temelsiz oluyor anlattıklarınıza göre?
Ulusalcılar düşüncelerinde samimî olabilirler, ancak düşünceleri Osmanlı İmparatorluğunu parçalayan zihniyete hizmet ediyor. Türkiye’nin Ortadoğu’da, Balkanlar’da ne işi var diyerek İngilizlerin çizdiği haritanın devamını destekliyorlar. Ülke olarak üç büyük sorunumuz var. Eğer bunları halledebilirsek dünya siyasetinde daha rahat hareket edebileceğiz. Temel sorunlarımız; enerjide dışa bağımlılık, terör ve carî açık…Türkiye’de kim bu sorunları çözmeye çalıştı ise yönetimden uzaklaştırılmış ya da suikasta maruz kalmıştır. 1993 yılında yaşanan seri cinayetler ve toplumsal olaylar bununla ilgilidir. O dönem Türkiye enerji sorununu Azerbaycan’la, terör sorununu da K. Irak’la çözme aşamasına gelmişti. Bugün de Türkiye nükleer santrallerle enerji bağımlılığını bir nebze aşmaya çalışırken terör sorununu bitirmeye gayret ediyor. Bu iki sorun giderilirse carî açık da halledilebilir duruma gelecektir. Ancak bu süreç de sabote edilmeye çalışılıyor. Devlet bu kararı almamış olsaydı polis Çetin Doğan ve Çevik Bir’i Fenerbahçe Orduevinden alamazdı. Devlet bu isimlerin verilmesini istedi, çünkü resmî ideolojinin dönüştürülmesi kararını aldı. Bu süreçte Amerika ve Rusya bizi çok sevdikleri için değil, kendi projelerine de uygun düştüğü için bize yardımcı oluyorlar. Onların da arzusu kendi kontrollerinde büyüyen bir Türkiye.
Ergenekon sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanki devlet bir program dahilinde tutuklamalar yaptı. Devlet eski ve yeni yapı arasındaki diş bilemeleri sona erdirmek için önümüzdeki dönemde siyasî bir genel af ilân edebilir. Ergenekon operasyonları sırasında dış güçler süreci manipüle etmek için sahte belgeler üretebilir. Burada iş istihbarat servisine düşüyor. Çünkü dünün yanlışlarını belgeleyip ortaya çıkaranlar bugün yaşanan yanlışları kaydedip yarın Türkiye’de huzuru bozmak için gündeme getirebilirler.
Avrupa’nın gücünü kaybettiğini düşünüyor musunuz?
Avrupa küçük, ama dünyanın ihtiyaçlarını karşılayan bir endüstri bölgesi. Avrupa’nın sıkıntıları var; enerjisini ve hammaddesini temin ettiği alanlarda siyasî etkinliği azalıyor. Bunun yanında Avrupa pazarına girişler var. Eskiden Mercedes önemli bir üreticiyken bugün birçok ülkede benzer otomobiller üretebiliyor. Avrupa tüm bu sorunlarını aşsa bile çocuk üretemez. Bu nedenle de kalifiye göçmene ihtiyacı var. Fakat bu sefer de milliyetçilik yükseliyor. Türkiye, Avrupa’dan Türkiye distribütörlerini değiştirmesini istedi, bu kabul görmeyince Anadolu sermayesine Ortadoğu ve Afrika’nın kapılarını açtı. Avrupa’nın krize girdiği bir dönemde biz Anadolu sermayesi sayesinde ekonomimizi rahatça çevirebiliyoruz.
Türkiye bu güç savaşları karşısında kendine bir alan açabiliyor mu?
Bizimle hareket eden güçlerin bile bizi kırılgan bütünlük içinde tutmak istediklerini unutmamak gerekir. Türkiye büyük güçler arasında denge oyunu oynamak istiyor. Bir taraftan AB’ye girmek istiyor, bir taraftan NATO üyesi, Rusya ile bağımlılıklarımız var. Bunun yanında ilk istihbarat uydumuzu en gelişmiş fırlatma rampalarına sahip Rusya’ya değil, Çin’e fırlattırdık. Türkiye zincirlerinden kurtulma konusunda ciddî mesafeler alıyor.
Birçok dünyaca ünlü düşünür küresel sermayenin önümüzdeki yüzyılda dünyaya hakim olacağını söylüyor, fakat siz buna katılmıyorsunuz?
Son on beş yıldır para ve devletin savaşını görüyoruz. Para savaşı kaybetti, devlet kazandı diyebiliriz. Önümüzdeki dönem ekonomik krizler ve usûlsüzlükler gerekçe gösterilerek para belli sınırlamalara tabi tutulacak.
Ömer Özkaya yeni kitabı ‘Amerikan İstihbarat Belgelerinde Kürtler’ adlı
kitabını hakkında bilgi verdi
BU BELGELER GELECEĞİ KURARKEN İP UÇLARI VERECEK
Öncelikle kitabımın hazırlığına başlarken bir barış süreci henüz yoktu. Kitabın bitmesi bu döneme denk geldi. Belki bu sürece sıkıntı verir mi diye akla gelebilir. Bu sizin hangi pencereden bakmak istediğinize bağlı. Kitapta hangi ülkelerin Kürtleri istismar etmeye çalıştığı belgelerle ortaya konuluyor. Hiçbir yorum yapmadan ortaya konan belgeler bize geleceği nasıl kurmamız gerektiğine dair ipuçları veriyor.
H.Hüseyin Kemal
hhkemal@gmail.com