Selâhaddin, İskenderiye idarecilerine mektup yazarak, Şaver’in Frenklerle işbirliği yapıp Hıristiyanların Müslüman topraklarında yer tutmalarına sebep olduğundan şikâyet etmiş ve onları İslâm topraklarından kovmak için yardım istemişti.
Ekseriyeti Sünnî olduğu için Şii Fatımî idarecilerine karşı hep mesafeli duran İskenderiye ahalisi, orada yaşayan Halife el-Zafir’in vezirinin oğlu Nizameddin ibn-i Masâl’ın da tesiri ile Suriyelilerin, daha doğrusu komutan Selâhaddin’in yanında yer aldı.
Bu arada Şirkûh, Şaver’e bir elçi göndererek Frenkleri birlikte kovmayı teklif etti. Onları ülkeden çıkardıktan sonra kendisinin Mısır’dan ayrılacağını ve başkalarının saldırmasına da izin vermeyeceğini söyledi ise de Şaver bu teklifi değerlendirmek yerine, elçiyi öldürdü.
Ardından Frenklerin takviye kuvvetleri gelince gemilerden köprü yaparak Nil’i geçip Şirkûh’un hareket kabiliyetini azaltmaya çalıştı. Şirkûh karargâhının yerini değiştirerek buna fırsat vermedi. Çöl sınırına kadar çekilerek ordusunu küçük bir vadinin etrafındaki tepelere yerleştirdi.
Ordunun merkezinde yer alan Selâhaddin’in sahte ricatla Frenkleri hilâl şeklindeki ordunun içine çekme hareketi son derece başarılı oldu. Şirkûh Mısırlıların üzerine giderken Selâhaddin ve diğer komutanlar da Frenkleri kıskaca aldılar. Böylece iki bin süvariden meydana gelen küçük bir birlik, kalabalık müttefik ordusu ile kıyasıya savaşarak “tarihin kaydettiği en çarpıcı zaferlerden birini” kazandı.
İki taraf da fazla zayiat verdiği için Şirkûh savaşı kazanmasına ve Kont Hugh gibi bazı Frenk komutanları esir almasına rağmen, dağılan askerlerini toparlamaya çalışan Amalrik’in ve Şaver’in üzerine gitmedi.
Şirkûh yıllarca Mısır’da kaldığı hâlde kendisine bir ordugâh kuramamıştı. Gidebileceği bir kale veya şehir de yoktu. Askerleri savaştan yeni çıktığı için Nil boyunda yürüyerek sık sık yer değiştirme imkânı da, takati de kalmamıştı. Mevcut şartlarda Şirkûh’un yapabileceği tek şey, kazandığı onca başarıyı hiçe sayarak askerlerinin alıp memleketine dönmek olacaktı.
Selâhaddin, belki de böyle ihtimalleri nazara alarak İskenderiye ahalisinin sevgisini kazandığı ve muhatabına güven telkin eden diplomatik münasebetler sayesinde idarecilerle samimî dostluklar kurduğu için kendilerini kabul etmeye hazır olan İskenderiye’ye gittiler.
Bu neticenin, Mısır üzerindeki hâkimiyetini ciddî şekilde tehdit ettiğini düşünen Şaver, Frenklerin de iştirak ettiği bir meclis kurdu. Yapılan değerlendirmelerde İskenderiye için Nil Nehri vasıtasıyla gelen erzakın ve silâhın hayatî ehemmiyet taşıdığı gerçeği ortaya çıkınca, nehirden erzak, silâh sevkiyatının engellenmesine karar verildi.
Şaver ve Amalrik, orduları ile birlikte şehrin elli kilometre kadar güneyinde bulunan Damanhur’a geldiler. Bazı birlikler şehri karadan abluka altına alırken bazıları da nehirden geçen gemileri durdurdu. Böylece İskenderiye’nin çevre ile irtibatı kesilmiş oldu.
Bu muhasaradan, kendileri kadar şehir halkının da zarar göreceğini ve zamanla kendilerine asker, silâh ve yiyecek veremeyecek duruma geleceklerini düşünen Şirkûh, ya kaleden çıkıp düşmanla savaşacak ya da bir yolunu bulup şehri terk edecekti.