Aşk nedir? Aşk sonbahardır. Artık ilkbaharın bitip hazan mevsimine geçiştir sonbahar.
Sonbaharda sararan yaprakları mana-i harfiyle tefekkür edip mecaz-i aşkta kendi yaratanını bulup o sevginin hakikî aşka dönüşmesidir sonbahar. İnsanın kendisini Rabbine daha yakın hissettiği ve ilkbaharın yavaş yavaş kışa kalbedeceğini hatırlatan ve daha çok insanı teyakkuzda tutup ahireti her daim hatırlatarak ‘O’ yüce Sevgiliye kavuşacağının hazzını yaşattığı mevsimdir sonbahar. Yanlız ‘O’nda bütünleşmektir sonbahar. Hakikî Sevgilide yok olmaktır sonbahar. Cennette Rabbinin Rü’yet-i’nin özlemini çekip benim yaptıklarımdan değil de, cennette altından ırmaklar akan kasırlarda oturtmak O’nun fazlındandır diyerek artık O’nun rızasını tahsile daha çok şevkle çalışmaktır sonbahar.
Mânâ-i harfiyle her yere nazar edip sararan yapraklarda O’nu okumaktır sonbahar. Bir göz hatırına binlerce gözü sevmektir sonbahar, ahh! Sonbahar... Sararan yapraklar da Sevgilinin tecellisinin akslerini görmektir ve O’nu sevmektir sonbahar. Gençlik hülyâlarını azalttığı, gafletten uyandırdığı zamanlardır sonbahar. Siyah saçlara akların düştüğü zamandır sonbahar. Göçmen kuşların akın akın göç ettiği zaman dilimidir sonbahar.
“Aşkın gözü kördür” derler. Ne kadar doğru bir sözdür. Mecâzî aşkta insanın gözü kör olurken, İlâhî aşkta göz tefekkür gözlüğünü takıp sevdiğini Mânâ-i harfiyle heryerde görüp sararan yapraklarda O’nu okurken O’na yaklaşmaktır sonbahar. Sevgi bir damla iken göle, gölün denize, denizin de ummanlara dönüştüğü Aşk’tır sonbahar. Sevgilerin birtek Sevgili’de birleştiği, o sevgilerin denizler denizlerinde okyanuslara ulaşıp kucaklaşmasıdır sonbahar. Beli bükülmüş ihtiyarların masum çocukların duâsıdır sonbahar. Evet ben nâkıs aklımla sonbaharı tasvir etmeye çalıştım. Fakat sonbaharın en yüksek gayesinin neler olduğunu Üstadımız Haşir bahsinin “Altıncı Hakikat: Yedinci Esas’ında en güzel şekliyle bize ifade eder:
Yedinci Esas: Hem anlarsın ki, güz mevsiminde yaz bahar âleminin güzel mahlûkatın tahribâtı idam değil. Belki vazifelerinden tamamıyla terhisâtıdır.(Hâşiye) Hem yeni baharda gelecek mahlûkata yer boşaltmak için tebligattır ve yeni vazifedarlar gelip konacak ve vazifedar mevcudâtın gelmesine yer hazırlamaktır ve ihzarâttır.
Hâşiye: “Evet rahmetin erzak hazinelerinden olan bir şecerenin uçlarında ve dallarının başlarında ki meyveler, çiçekler, yapraklar ihtiyar olup vazifelerinin hitâma ermesiyle gitmelidirler. Tâ arkalarından akıp gelenlere kapı kapanmasın. Yoksa rahmetin vüs’atine ve sâir ihvanların hizmetine sed çekilir. Hem kendileri gençlik zevâliyle hem zelil hem perişan olurlar. İşte bahar dahi mahşernumâ bir meyvedar ağaçtır. Her asırdaki insan âlemi; ibretnumâ bir şeceredir. Arz dahi mâhşer-i acaip bir şecere-i kudrettir. Hattâ dünya dahi meyveleri âhiret pazarına gönderilen bir şecere-i hayretnumâdır” der Üstadımız.
Hasıl-ı Kelâm: “Hani Mecnun’a; “Vazgeç şu Leylâ’nın aşkından” dediklerinde, İlâhî aşkın kendini ulaştırdığı ya da olgunlaştırdığı hâli kendinde bir türlü göremeyenlere Mecnun: “Leylâ diye diye buldum Mevlâ’yı / Ben şimdi neyleyeyim Leylâ’yı” dediği gibi gerçek sevgiliye kavuşmanın adıdır sonbahar. Sonbaharda bu mısraların çağrıştırdığı vakittir. Artık yaralı bir gönlün mecazi sevgilileri bırakıp hakikî sevgiliye uzlet edip sessiz ve sakin kendi nefsiyle iç murakabe yaptığı sessizliğin adıdır sonbahar. Sonbaharda sarının her tonunu tefekkür ederek Mecâz-i Aşk’tan hakîki aşka vuslat temennisiyle.