Hürriyetlerin zirveleri aştığı zamanlardayız. Tıpkı Asr-ı Saadet gibi…
Fakat orada ölçü vardı. Hürriyet nimeti, günümüzdeki gibi musibete dönüşmüyordu. Ahirzamanın dehşetli dinsizlik cereyanları, bidatlarıyla hürriyetleri de bozdular. İnsanları nemrutlaştırıp firavunlaştırdılar… Kadının iffetli güzelliğini, hürriyetle çaldılar… Ve yanlış hürriyet telâkkileriyle ebeveynler evlâtlarının işkencelerine tutsak, ölümlerini bekliyorlar… Yaratılışa, Yaratan’a, ölçüye ve insana düşman “mutlak hürriyetçiler,” Abdullah olduklarını çoktan unuttular…
İşte anneler yürek sızılarıyla, İslâmiyeti anlatacak dinî cemaatleri bekliyorlar… Yaşadığımız zamanın ruhuna muvafık olarak Kur’ân’dan yavrularımıza terbiye usullerini ders verecek ve şefkatlarıyla saracak dinî cemaatleri… Hürriyetçi, samimi, dünyevî menfaat ve siyasetlerin üzerinde Yunus gibi; yaratılanı Yaratan’dan ötürü seven bir anlayışa sahip dinî cemaatleri…
Dinî cemaatlerimizi rencide etmemek için yakın geçmişi tahlilden vazgeçtik. Hakikat şu ki; çocuklarımız ve gençlik, cemaatlerimizin siyasî figürlerle, ideolojik sloganlarla, siyasete bulaşmış cemaatlerle irtibatını zinhar istemiyor. Mademki Kur’ân’ın talebeleri olarak kendilerini tanıtıyorlar; öyleyse bütün partilerin ve sosyal oluşumların üzerinde istiyorlar.
Materyalistlerin tahrip ettikleri hürriyet anlayışını dinî cemaatlerimiz; Asr-ı Saadet pratikleriyle tamir edeceklerdir. Ve onların Kur’ânî anlayışlarıyla tekrar fıtrata döneceğiz, inşaallah… Marksist/Kemalistlerin hem sihirleri, hem de kuvvetleri kayboldu. 12 Eylül denilen şenaatkâr dönem, AKP’lilerin tüm gayret ve rüşvetlerine rağmen artık bitiyor. Yeter ki; Kur’ân’ın yasakladığı dünya menfaatleri, dünyevî korkular ve Şeriat-ı Ahmediye’ye (asm) muhalif davranışlardan cemaatlerimiz sakınsınlar.
Burada da iş annelere düşüyor. Hayatını hayatlarına adadıkları yavrularını samimi olarak kurtarmak isteyen şefkat kahramanı annelere… Zeminimizde; adi menfaatleri için rüşvet çarklarını işletenlerin dolaplarının farkına varan ve bütün mahalleyi dinsizlik tehlikesine karşı uyaran annelerin, ısrarla dinî cemaatlerin kapılarını çalmaları gerekiyor…
Dinî cemaatlerimizin son kırk senedir tamamen kaybettikleri hürriyetlerini tekrar kazanacaklarına dair ümitlerimiz o kadar canlı ki… Nisan yağmurlarıyla yıkanmış tabiat kadar canlı… Neden mi?
12 Eylül İhtilâliyle birlikte; global dinsizlerle Kemalistlerin müşterek tuzaklarına düşerek, onlarla önce kerhen anlaşan ve sonra sofralarına oturma gafletinde bulunan cemaat liderleri çekildiler. Liderlikleriyle birlikte isimleri de siliniyor, hafıza defterlerinden. Yeni gelenler ise; 12 Eylül’ün zayıflamış müstebit parti ve temsilcileriyle anlaşmanın, dine ve insanlığa ihanet olduğunu çok iyi biliyorlar.
Zamansız kavga ve münakaşaların kimseye faydası olmadı. Kemalist rejimle, 12 Eylül partileriyle ve cemaatlerin gafletle girdikleri dahilî kavgaların, gençliğimize yalnızca zararı oldu. İslâmiyet ve insaniyete saygısını, dine itimadını, tohumlar halindeki ümitlerini, sevgi ve hürmetlerini kaoslarda yitirip anarşizme yöneldi, çocuklarımız. Ve maalesef ilk mekân aile ve şahitleri de ebeveynleri oldu… Adavete, düşmanlığa, başkalarını tenkide, düşman üretmeye ve kusur bulmaya dinî cemaatlerimiz son vermeliler…
Yukarıda arz ettiğimiz üzere; devletin yakın geçmişteki cemaat müdahalelerini konuşmak istemiyoruz. İhtilâlcilerin cemaat temsilcilerini bir nebze zindanda sîğaya çektikten sonra saraya davetlerini, biatçı cemaat liderlerinin rüşvetli memnuniyetlerini, mutlak diktatörlüğün anayasasına itirazcıların mahrumiyetlerini yazmayacağız. Bütün bu felâketleri, global dinsizlik cereyanın Türkiye’mizin üzerine heyelanvari gelişi olarak kabul ediyor ve geleceğe odaklanıyoruz. Çocuklarımızın, Cehennemin kıyılarında dolaşan gençlerimizin geleceğine…
Hürriyetsiz irşad olmadığı gibi, bağlı cemaatlerin annelerin sesine kulak vermeleri de mümkün değildir. Hâlihazırdaki eğitimimiz, hayatımız ve ailelerimiz buna şahittirler. Bediüzzaman, Avrupa üflüyor bizimkiler oynuyor derken, devletle çalışanların dolaylı mahkûm olacaklarını söylüyor. Haricî dinsizlik cereyanlarının akıntılarına kapılmış siyasetçilerin (dindar olsalar da) iman ve Kur’ân’la yavrularımıza yardım edemeyeceklerini bilmek için kırk senelik mutlak istibdadı yaşamak zorunda mıydık? Kur’ân ve besmele ile söze başlayıp dinsizlerin gizli programlarını hipnozlarla tatbik eden mevcut hükümetle menfaat, korku, hizmet, istikbalendişlik ve sair unsurlarla bağlı olan dinî cemaatlerin çocuk ve gençlerimize zarardan başka vereceği bir şey olmadığını bilvesile belirtelim…