"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Çocuğum dersanede kalmak istemiyor” (1)

Ahmet DURSUN
13 Ağustos 2025, Çarşamba
Türkiye’de dinî hayat, inanç ve dindarlıkla ilgili araştırmalar, kamusal alanda dine ait söylemlerin ve objelerin gözle görülür bir şekilde artmasına rağmen toplumsal alanlarda dinin özüne ait davranış biçimlerinin, ibadetlerin ve hassasiyetlerin giderek azaldığını ortaya koyuyor.

Ne acıdır ki Müslümanlık, Türkiye’de fertlerin kendini en yakın hissettiği kimlik olarak üstünlüğünü korusa da kendisini “ateist ya da inançsız” olarak tanımlayanların oranı giderek artıyor, bilhassa gençler arasında namaz, oruç, tesettür gibi şeairi ifade eden değerlere bağlılık azalıyor. 

“Bir genç dinsiz olmuş haberinin doğurduğu teessür ve ıztırap karşısında o kalbin atom zerratı adedince paramparça olması lâzım geldiğini” haykıran dillerin, teessürle parçalanan kalplerin, iman hakikatlerinin neşrine adanmış ömürlerin, nesillerin imanına tasallut olanların karşısına sağlam bir kale gibi dikilen fikirlerin varlığına inandığım ülkemde, gençlerin diliyle trend olan inançsızlık akımlarının nasıl kol gezebildiği, bunların gençlerin dimağında nasıl yer edebildiği sorgulanması gereken bir durumdur. Araştırmacılar, Türkiye’de dinî hayattan uzaklaşmayı ifade eden artışları bireyselleşmenin, genç kuşakların değer dünyasındaki değişimin ve sorgulayıcı tutumların etkisiyle açıklasalar da bizatihi bu durumun kendisi de sorgulanması  gereken bir alanı ifade ediyor. Bu bağlamda bu yazı, bilhassa cemaatler bağlamında, gerçek kişi, kurum ve kuruluşlarla doğrudan alakalıdır ve bir muhasebe çağrısıdır. 

Çocuğu şehir dışında bir üniversite kazanan her anne babanın –bilhassa İslâmî hassasiyetlere sahip olanların- en büyük endişesidir: Çocuğum nerede kalacak? 

Nur talebelerinin düne kadar belki de hiç endişe etmediği bir durumdu bu; zira her ilde, ilçede, beldede “dersane” dediğimiz evlerimiz hazırdı. Yalnızca ev miydi buraları? Bediüzzaman’ın büyük takdirine mazhar olan Medrese-i Nuriyeler, gençliğin imanını çalmak isteyen ellerin pervasızlaştığı bu ahir zaman diliminde sağlam sığınaklarımızdı. Bugüne kadar büyük hizmetlere vesile olan bu nurlu evler, sadece konaklama hizmetini vermedi, İslâmî hayat biçimini âdeta yeniden tanımlayarak ideal bir Müslüman tipi ortaya koydu. Hem de gençler üzerinden… Ülkem, cehalet denilen yüz karasıyla boğuşurken, Bediüzzaman, Medresetüzzehra adını verdiği medeniyet vizyonunu dersanelerle hayata geçirdi. Risale-i Nur etrafında gelişen bir okuma kültürüyle derin bir bilgi birikimine sahip olmak, İslâm’ın temel hususlarıyla ilgili fikir serdedebilecek ilmî bir düzeye ulaşmak, “şirk, tabiat ve tesadüf”ten oluşan fesat şebekelerine ve komitelerine karşı fikrî ve manevî silâhlarla donanmak, dersanelerde yetişme bahtiyarlığına ermiş sakinlerinin en önemli kazanımlarıydı. Bununla birlikte demokratik gelişimin temelini oluşturan meşveret, saygın bir insan olabilmenin temeli olan adab-ı muaşeret, birlikte yaşayabilmenin şartlarından olan paylaşma, dayanışma, uhuvvet ve muhabbet… Dersanelerin hayatımıza kattığı değerlerden bazılarıydı. 

Hal böyle iken, üniversitelerin açılmasına az bir zaman kala, dersanelerimizin kapısı ardına kadar açık olmasına rağmen, endişeli anne babaların neden bizleri tercih etmediği, gençlerimizi bu mümtaz yerlerde kalmaya neden ikna edemediğimiz; daha da kötüsü dersanede kalan gençlerimizi de neden muhafaza edemediğimiz can sıkıcı bir sorudur.

“Çocuğum dersanede kalmak istemiyor. Ne yaptıysam ikna edemedim” diye ağlaşan ebeveynler…  “Çocuğunuz bizimle kalmaya uygun değil, çünkü uyumsuz. Siz onu yurda verin ya da ev tutun” demenin ne anlama geldiğini kavrayamayan müdebbirler… “Bizi anlamıyorlar, bizi adam yerine koymuyorlar” kolaycılığıyla savuşan gençler…   

Bir gencin, bizim dünyamızda “uhuvvet ve muhabbetle” özdeşleşmiş bir yerde kalmak istemeyişinin ya da orada kalırken daha sonra “cemaat”ten nefret eder halde uzaklaşmasının sebepleri çok yönlü olmakla birlikte bir iç hesaplaşmayı ve yüzleşmeyi zorunlu kılacak kadar da gereklidir; karşılaşacağımız gerçekler can yakıcı olsa da…

Okunma Sayısı: 755
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Süleyman alıç

    13.8.2025 09:13:35

    Ahmet Hocam çok "Can sıkıcı" ve "yürek burkucu" konukları dile getirmişsiniz teşekkürler. Peki çaresi ne bunların ❓😔😔😔

  • S. Pelin Kurukahveci

    13.8.2025 06:13:31

    Benim çocuklarımız için edindiğim en büyük tecrübe şu oldu, küçük yaşlarında, yani onlar hakkında kararları daha biz alıyorken dini eğitimlerini alması için tercih yapmalıyız. İhmal etmemeliyiz. Çünkü ortaokul ve lise döneminde artık iş işten geçiyor. (dini eğitim anlamında) Ciddi kurslar araştırıp bulmalıyız. Özellikle Suriyeli hocaların kursları daha sonuca yönelik. Gerekirse özel hoca tutmalıyız. Mümkünse Kur'an-ı Kerim'i hıfz ettirmeliyiz. Hepsini olmasa dahi ne kadar ezberletebilirsek kârdır. Risale-i Nurları okuyup anlamaları içinse ne yapılması gerektiğini iyi etüt etmeliyiz. Dersaneye haftalık derslere göndermekle olmuyor. Daha planlı programlar lazım.

  • S. Pelin Kurukahveci

    13.8.2025 06:05:26

    Gençler tahammül edilemeyecek kadar bencilleşti. Cahilleşti. Fikirsizleşti. Davasız birer haz insanına dönüştü. Ellerinden akıllı telefonlarını aldığınız anda asabileşiyorlar. İstedikleri şeylerin istedikleri anda olmasını istiyorlar. İnternette, sosyal mecralarda duydukları ile, gündemdeki popüler konularla yaşıyorlar. Oyun oynuyorlar. Bunlar evledikleri zaman da oyun oynamaya devam ederler.

  • S. Pelin Kurukahveci

    13.8.2025 05:58:15

    Risale-i Nurlar okur, gazetemizde edebiyat sayfamızı takip eder, şiirler ezberler, ilahiler, marşlar okurduk. Çam dağına çıkamadım, gül yüzünü rüyamızda görelim ya Rasülallah dinlerdik. Zafer dergisinde konu edinilen bilim-din arasındaki meseleleri tartışırdık......dersanede yenilen yemek ayrı bir lezzete sahipti. Umumi derslerde çay servis etmeye, ders sonunda ikramları hazırlamaya, bulaşıkları yıkamaya can atardık. Daha bunun gibi birçok şey..... Şimdi ne oldu bu gençlere? Erkek çocuklar babaları ile derslere rüşvetle gidiyor adeta! Kız çocuklarımıza tesettür, erkek ilişkileri, dini hassasiyetler noktasında laf edemiyoruz. Beni yargılamayın deyip kestirip atıyorlar. Ne olacak sorusundan hep kaçıyoruz ve siz bu soruyu sorma cesareti gösterdiğiniz için müteşekkir oldum hocam.

  • S. Pelin Kurukahveci

    13.8.2025 05:49:05

    Risale-i Nurlarda geçen mahrem meselelerin okunup anlaşılması için can atardık. 5. Şua gibi asrımıza bakan birçok meseleyi bize ders yapsın diye konuya hakim ablalarımıza çokça yalvarırdık. Ülkenin siyasi durumunu, siyasetin gittiği yönü, Müslümanların geleceğini, Kudüs'ün nasıl kurtulacağını konuşurduk.

  • S. Pelin Kurukahveci

    13.8.2025 05:44:48

    Değerli hocam, kanayan yaramız olan bir konuya temas ettiğiniz için teşekkür ederim. Gerçekten de öyle, çocuklarımız dersanelerde kalmak istemiyor. Bizin 20-30 sene önceki gençliğimize göre çocuklarımız farklı bir evrendeler sanki! Biz daha lise yıllarında dersanelerden çıkmazdık. Haftasonu dersleri için can atardık. Dersanede kalan ablalarla gece yarılarına kadar süren çaylı sohbetlerimiz olurdu. Türkiye için, alem-i islam ve alem-i insaniyet için o toy cahilliğimizle kafa yorardık.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı