“Kıyâmet günü siz, isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Bu sebeple isimlerinizi güzelleştiriniz!” (Hadis)
Yazılarıma yaklaşık olarak bir ay ara verdikten sonra, tekrar huzurlarınızda olmaktan dolayı mutluyum sevgili okuyucularım. Yeğenimin düğünü vesilesi ile 9-19 Mayıs tarihleri arasında Türkiye’ye 10 günlük bir ziyaret yaptım. Bir taş ile iki kuş vurma hesabı, bu kısa ziyareti fırsat bilip, İzmit ve Bursa’da “Peygamber Efendimiz’in Bir Günü” başlıklı iki seminer verdim. Azeri Şâir Mehemmed Arslan, şiir lisanıyla “Bu kirlenmiş dudaklarla Seni övmek ne günah! O dil-dudak övsün Seni, virdi Bismillah!” diyor ya; ben de, “Ey Rabbim şu günahkâr ve kirli dudaklarımla, lâyık olmadığım halde beni Rasûlullah’ı (asm) anlatma şerefine erdirdiğin için, Sana ne kadar hamd etsem azdır” diyorum.
Kuveytli bir dostumun dışında,Türkiye’de seminer vereceğimi Arap arkadaşlarım bilmiyorlardı. Seminer tarihi belli olunca, kendilerine haber verip duâ istedim. Kelâmullah etrafında toplanan mubârek bir kardeşlik halkasının üyeleri olan arkadaş ve komşularım deste deste duâ gönderdiler. Duâlara pek çok sevindim ve yüreğimin derinliklerinde tatlı bir serinlik hissettim elbette. Lâkin, sevindiğim başka bir şey daha vardı. O da; gıyabımda arkadaşlarım tarafından ismimin “Sünsün” konulmasıydı! Doğrusunu isterseniz; 52 yaşında bir hanım olarak “Ya Sünsün!” diye çağrılmak hoşuma gitti!
Bilirsiniz; Türkler sevginin ve nazlandırmanın belirtisi olarak bazı isimlerin sonuna “oş, iş, cuk, cik” eki getirirler. Bu durum daha çok kadın isimleri için geçerlidir. Meselâ; Fatma’ya Fatoş, Neziha’ya Nezoş, Nurcan’a Nuriş, Tuba’ya Tubiş, Ayşe’ye Ayşecik gibi. Araplar da, eski bir gelenek olarak sevdikleri şahısların isimlerinde bulunan harflerden yola çıkarak o şahısa naz ismi takarlar. Hatta Peygamber Efendimiz’in de (asm) Hz. Aişe’yi “Ayyûş/ Avvâşe” diye nazlandırdığı rivâyet edilmektedir.
İşte Arapça bir kaç isim ve tasğîr (küçültme/ nazlandırma) sîgasındaki karşılıkları :
Kız isimleri: Erva: Rôye, Hıssa: Hassûsa, Emâni: Emmûne, Fevziye: Fôz, Zîzi, Lulva: Lûlu
Nûra: Nevvâr, Fâtıma: Fattûma/Fattûm, Aişe: Ayyûş/ Avvâşe, Esmâ: Sûsu, Yâsemin: Sûme
Rîm: Reyyûm, Azâri: Azzûri, Delâl: Dellûl, Sâra: Suveyr, Zeyneb: Zûbe, Zennûbe, Revân: Rône, Meryem: Meyrûm, Münîre: Menâir.
Erkek İsimleri: Abdullah: Abbûd, Abbâd, Abdurrahmân: Dâhim, Dahhûm, Muhammed: Hammûd
Nâsır: Nuveysır, Saad: Saûd, Hâlid: Hallûd, Mâcid: Maccûd, Abdulazîz: Azzûz, Hamid: Hamâde
Ali: Allûş, Fehed: Dûdi
Konu isimlerden açılmışken, çok önemli bulduğum bir noktaya açıklık getirmek istiyorum. Biliyorsunuz; Peygamber Efendimiz (asm) bazı isimleri değiştirmiştir. Bunlardan biri de, şu sıralar Türkiye’de çok yaygın olan “Berrâ” ismidir. Ki; Arapça olan bu ismin aslı “iyilik, hayır, bereket ve güzellik” anlamına gelen “Berre / Berra”dir. Biz Türkler uzatmalı sesleri severiz; bu yüzden olsa gerek, Türkiye’de Berre ismini “Berrâ” diye sesleniyorlar!
Peygamber Efendimiz (asm) eşleri Zeyneb ve Cüveyriye’nin asıl adları da Berre idi. Ancak, Rasûlullah tarafından değiştirilerek “Zeyneb ve Cüveyriye” diye konulmuştur. Rasûlullah (asm) çirkin isimleri güzel isimlerle değiştirmiş; bazı güzel isimleri de daha güzele çevirmiştir.
Peygamber Efendimiz’in (asm) değiştirdiği isimler konusunda bir çok hadis vardır. Merak edenler için aşağıdaki bağlantı oldukça faydalıdır:
http://hadis.resulullah.org/index.php?s=oku&id=103
Son olarak; evlâtlarımıza isim koyarken Peygamber Efendimiz’in (asm) değiştirdiği isimlerden uzak kalalım lütfen! Yoksa; Allah korusun şu âyetin tehdidine mârûz kalırız:
“Allah ve Rasûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (Ahzâb Sûresi 36. âyet)
Not: Soma’da şehid olan madenci kardeşlerimin ailelerine baş sağlığı diliyorum. Şehidlerimizin dünyada kömür karasına boyanan yüzlerinin âhirette ak-pak olması için Rabbimize duâ ediyoruz.