Her düzenin, sistemin kendisine göre mürtecileri, gericileri ve tekfircileri var. Dinin siyasallaşmasından ve bu meyanda tekfircilikten bahsedenler çok oldu. Hâlâ da Seyyid Kutup ve Mevdudî gibi zevatın modern dönemlerde siyasal İslâmı ve buna bağlı tekfirci zihniyeti ve akımları hortlattıklarını düşünenler var. Seyyid Kutup ve Mevdudi’nin bu akımlara katkıları hâlâ tartışılıyor. Tekfirciliğin nedenleri arasında katıksız idealizm vardır. Haricilerin çıkış noktası burasıdır. Son dönemlerde Mısır’daki tekfircilerin kalkış noktası da yine burasıdır. Katıksız idealizm kurutucu etkisiyle insanları teröre bulaştırıyor. Bunun karşı ucu olan realizm de insanları Çetin Altan’ın perspektifine yani hedonizmi ve bu da zamanla absürdizme hapsediyor. Birisi şiddete, diğeri ise hayatın anlamsızlığına dolayısıyla intihara sevk ediyor. Birisi umutsuzluk üzerinden dahili şiddete, diğeri de idealizm ve tekfir üzerinden harici şiddete götürüyor. Gerçeklerle idealizm arasında denge yakalanmadıkça med-cezir halleri (gel-gitler) ve ifrat ve tefritler yaşanmaya devam edecektir. İşin bir noktası bu.
İslam yeni bir anlayışla gelmiş ve eskiye sünger çekmiştir. Kendisinden önce sibkat eden ve geçen döneme de cahiliyet demiştir. Bu mânâda, İslâmın sildiği ve anladığı irticaî dönem cahiliyettir. Binnetice, İslamı aşarak geçmişe dönmek cahiliyete yani irticaya dönmek demektir. İslam ortadan kalktıkça, haliyle, yine İslam öncesi dönem başını uzatmıştır. Tabiat boşluk kaldırmayacağına göre daima bir kötülük kalktığında yerini iyilik ve iyilik kalktıkça da yerini kötülük dolduracaktır. Hakeza devalik. Bu mânâda eskiler, bir sünnet kalkarsa yerini bidat, bidat kalkarsa yerini sünnet alır demişlerdir. Seyyid Kutup gibiler de bu İslam öncesi eskinin yeniden revaç bulduğu yeni döneme yeni cahiliyet dönemi demişlerdir. Modernizm bu mânâda bir yönüyle geriye gitmektir. Bundan dolayı kimi mutlak modernistler bu zaviyeden Seyyid Kutup’u tekfircilikle suçlamışlardır.
***
Ama tersinden baktığınızda, modernistlerin, seküleristlerin de değerlerden ziyade zamana bağlı olarak kullandıkları kendi cahiliyet kavramları var. Buna da irtica yani geriye dönüş diyorlar. Bazı laik kesimlerin değişmeyen gizli gündemi irticadır. Bu ‘irtica’ gizli gündeminden dolayı Fethullah Gülen Hoca, ‘küfrün takiyyesi ‘irtica’dır’ demiştir. Ülkemiz, çıkış noktasına göre zıt anlamlar yüklenen, ama gerçekte literal olarak aynı manaya gelen cahiliyet ve irticanın kavgasına sahne oluyor.
Bu kavga, zaman zaman öyle anlamsız bir hale geliyor ki, dışarıdan seyreden Wilson gibi elçilere bu kavga palyatif ve kakofoni gözüküyor. Amerikan elçisi Ross Wilson’ı bile bıktıran bu anlamsız tartışmalar ona “Türkiye’de irtica yok, kakofoni var” dedirtmiştir. Bununla birlikte İslam’ın irticası cahiliyet devri ise, sekülerizmin veya modernizmin irticası ise din veya İslam’dır. Din konusunda gizli gündem taşıdıklarından dolayı laik kesimler irtica kavramının yerine aşırılık kavramının kullanılmasına itiraz ediyorlar. Yorumlara ve darbelere açık belirsiz ve gayri muayyen bir alanın kalmasını kasıtlı olarak istiyorlar. Bundan dolayı dahilde irtica, laiklik, hariçte ise terör gibi kavramlara nihai bir tanım getirilmesi istenmiyor. Çünkü bu durumda insanlar mahzurlu alana düşmekten kaçınacak ve hukukilik ve sukunet sağlanacaktır. Halbuki kavramlara nihai tanım ve tarif getirmek istemeyen çevrelerin karşı çıkma nedeni tanımla birlikte keyfiliğin ortadan kalkmasıdır. Keyfilik ise gerektiğinde avlanılması gereken bulanık sudur.
***
Öyleyse neden Seyyid Kutup gibilerin cahiliyet tanımı için yeri göğü inletenler ve hop oturup hop kalkanlar mesele tersinden irticaya gelince aynı hassasiyeti göstermiyorlar da yaygarayı basıyorlar? Acaba Seyyid Kutup irtica diyenlerin karşısına cahiliyet kavramıyla çıkarken haksızlık mı yapıyor? Biz ise gerçekte mürteci değil, dinin gurbete çıktığı asrın garipleri ve gurbetzedeleriyiz.
10.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|