İrtica tartışmalarıyla birlikte ‘başörtüsü’ yeniden gündeme geldi. Tunus’u ziyaret eden bazı gazeteciler, aktardıkları ‘not’larla, “başörtüsüz Tunus”u örnek göstererek “başörtüsüz Türkiye” hasretini dile getirdiler.
“Türbansız Tunus” başlıklı haberde şöyle denilmiş: “Tunus’u baştan sona dolaştık, ancak tesettürlü kadına rastlayamadık. Çünkü siyasal İslâmı temsil edecek şekilde tesettüre girmek yasak. Hem Cumhurbaşkanı Binali, hem de laik iktidar, kadın haklarını korumak ve özgürlük adına tesettüre karşı.” (Hürriyet, 7 Ekim 2006)
Türkiye’de uygulanan ‘kanunsuz başörtüsü yasağı’nı savunmak için Tunus’u örnek göstermeleri, ‘yerli yasakçı’ların çaresizliğini göstermiyor mu? Başka konularda Tunus’u örnek görmeyen ve göstermeyenleri, başörtüsü yasağı konusunda onları örnek görmesi ve göstermesi tam bir çelişki.
Tunus’un Türkiye’nin ‘şartları’ ayrı olabilir, ama ortada ‘ortak’ bir payda var. Haberden de anlaşıldığı üzere Tunus’da uygulanan yasak da ‘zorla’ tatbik ediliyor. Tunus sokaklarını baştan başa dolaşanlar, “Kadınlar kendi istekleriyle başörtüsü takmıyor, tesettür tercih edilmiyor” demiş olsalardı, belki bu anlamsız sevincin bir mânâsı olabilirdi. Anlaşılan Tunus sokaklarında gezen kadınlar, kendi istedikleri için değil, ‘zorla’ başları açık olarak dolaşıyor. Peki bu durum, temel bir insan hakkını ihlâl anlamı taşımıyor mu? Sokakta başörtülü dolaşmayı yasaklamakla ‘medenî/çağdaş’ olunuyorsa, ‘muasır medeniyet seviyesi’ne ulaşan bütün ülkeleri—başta Avrupa olmak üzere—’çağ dışı ilân etmek’ gerekmez mi?
Haberin devamında, insan hakları örgütlerinin, türban yasağı sebebiyle kız öğrencilerin zulüm gördüklerini söyledikleri de ifade edilmiş. Demek ki tartışma Tunus’da da devam ediyor ve edecek.
Tunus’u Türkiye’ye örnek gösterenlerin hedefi, başörtüsü yasağını Türkiye’de de sokaklara taşımaktı. Nitekim, bu düşüncesini beyan edenler de çıkmıştı. Dönemin Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, “İsteyen evde takabilir, evlere karışmıyoruz” anlamında “Türban sadece evde serbest” demişti. (Sabah, 28 Şubat 2002) O zaman da, bu zaman da bu ifade, yasakçıların asıl niyetini ortaya koyması bakımından orjinalliğini koruyor.
Başörtüsünün ‘zorla’ taktırılmasına karşı çıkanların, ‘zorla’ açtırmak istemesi ve bunu yapanları da savunması her halde ‘ahir zaman alâmeti’ olsa gerek. ‘Zorla’ başörtüsü taktırmakla bu işler olmayacağı gibi, başları ‘zorla’ açtırarak da bir neticeye varılması mümkün değildir.
Kalıcı başarı, ancak ve ancak kalpleri fethetmekle mümkündür. Yasakçıların bunu anlaması için Türkiye ‘nice yıllar’ını kaybetmek zorunda mı?
*
Tahammülsüzler
Kanunsuz başörtüsü yasağını savunanların bir özelliği de tahammülsüz oluşlarıdır. Televizyonlarda sabah programı yapan bir san'atçının, programa gelen misafirinin hediye olarak getirdiği başörtüyü ‘5 dakika’lığına takması ve programı bu şekilde devam ettirmesine hayli tepki göstermişler.
“Yasakçılara da bu yakışırdı” mı diyelim?
10.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|