Van’dan okuyucumuz: “Sûre-i Kehf’ten on âyet ezberleyenin deccalin fitnesinden muhafaza olunacağı ile ilgili hadis var mıdır? Sahih midir? Açıklar mısınız?”
Ebû’d-Derdâ radiyallahü anh bildirmiştir: Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm buyurdu ki: “Her kim Kehf Sûresinin başından üç âyet okursa Deccal fitnesinden korunur.”1
Ebû’d-Derdâ radiyallahü anhın bir diğer rivayetini de Müslim kaydetmiştir: Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm buyurdu ki: “Her kim Kehf Sûresinin başından on âyeti ezber ederse Deccal fitnesinden korunmuş olur.”2
Bu hadis, sıhhatli ve güvenilir ölçülere sahip Kütüb-ü Sitte hadislerindendir. Hem Müslim’de, hem Tirmizî’de yer alır. Tirmizî bu hadisi zikrettikten sonra: “Bu hadis, hasen-sahihtir” notunu düşmüştür. O halde, bu hadisin sıhhatinden şüphemiz yoktur.
Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Müslüman’lara âhir zamanın büyük fitnesinden olan Deccâl’den korunma yollarından birini gösteriyor. Bu yol duâ yoludur. Dehşetli bir fitneden Allah’a sığınma yoludur. Allah’ın himayesini ve korumasını talep etme yoludur.
Demek bu duâyı yapan, yani Kehf Sûresinin başından on âyet ezberleyen veya en azından üç âyet okuyan kimse, Deccalın fitnesinden Allah’ın himayesine, Deccalın dalâletinden Allah’ın hidayetine, Deccalın aldatıcı hevesâtından ve dayanılmaz desiselerinden Allah’ın doğru rehberine ve hak kılavuzuna Allah’ın izniyle sığınabilecektir.
Burada işaret olunan, şüphesiz, duâmızın kavlî cihetidir. Duâmızın fiilî ciheti ise, âhirzamanda Deccal’a yetişen Müslüman’ın Mehdî’ye intisap etmesi ve bu intisabın gereklerini yerine getirmesidir. Deccal’ın fitnesinden korunmak için, hiç şüphesiz, diğer duâlarda olduğu gibi, kavlî duâ ile fiilî duâyı birleştirmek lâzımdır. Duânın her iki ayağını da ihmal etmediğimizde inşallah duâmızla arzu ettiğimiz neticeyi Cenâb-ı Hak’tan istemiş oluruz. Allah’a gereği gibi sığındıktan sonra, Allah’ın bizi koruyacağı hakkında hüsn-ü zan ederiz. Takdiri ise Allah’ın hikmetine bırakırız.
Kehf Sûresinin başındaki on âyet meâlen şöyledir: “Hamd Allah’a mahsustur ki, kuluna kitabı indirmiş ve o kitapta hiçbir tezat ve eğriliğe yer vermemiştir. O kitabı dosdoğru indirmiştir–tâ ki, kâfirleri kendi tarafından gelecek şiddetli bir azapla korkutsun ve güzel işler yapan mü’minleri de Cennet gibi güzel bir mükâfatla müjdelesin. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Bir de, ‘Allah kendisine evlat edindi’ diyenleri korkutsun. Onların da, atalarının da, bu hususta hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ise çok büyüktür. Onlar yalandan başka bir şey söylemiyorlar. Onlar bu Kur’ân’a inanmıyorlar diye, sen onların arkalarından neredeyse kendini üzüntüden tüketeceksin. Yeryüzünde ne varsa biz dünya için bir süs olarak yarattık ki, insanlardan hangisi daha güzel işler yapacak diye onları imtihan edelim. Onun üzerindeki her şeyi Biz muhakkak kupkuru bir toprak haline getireceğiz. Yoksa bizim âyetlerimiz içinde Kehf ve Rakîm ashabının garip bir şey olduğunu mu sandın? O gençler mağaraya sığındıklarında, ‘Ey Rabbimiz!’ demişlerdi. ‘Bize Yüce Katından bir Rahmet ver. Ve işimizde Senin rızana erişmek için muvaffakıyet nasip et.”3
***
İstanbul’dan okuyucumuz: “Ben yirmi yaşındayım. Bu zamana kadar ki gerek adak, gerekse oruç borcumun sayısını bilmiyorum. Ödemek için nasıl bir yol izlemeliyim?”
Kula borcumuzda hassas davranıp, Allah’a borcumuzda duyarsız kalmamalıyız. Allah’ın affedici olması Allah’ın büyüklüğüdür, merhametidir, mağfiretidir, şefkatidir, sevgisidir; bu başka mesele. Bizim gerek Allah’a, gerek kula borcumuza karşı duyarlılığımız ise bizim özgün ve saygın kulluğumuzun güzelliğindendir, olgunluğundandır. Kullukta bilerek ihmalkâr davranmamalıyız. Bilmeyerek yaptıklarımızdan veya farkında olmayarak unuttuklarımızdan ise Allah’ın merhameti gereği inşallah muaf sayılmaktayız, yani sorumlu değiliz.
Bunu bize Kur’ân bir duâ üslûbu içinde şöyle müjdeler: “Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme! Ey Rabbimiz! Bizden evvelkilere yüklediğin gibi, bize de ağır vazifeler ve musîbetler verme. Bize güç yetiremeyeceğimiz şeyi yükleme. Günahlarımızı affet! Bizi bağışla! Bize merhamet et.”4
Allah’a olan borçlarımızı unutmamak için mümkünse yazı dilinden istifade edebiliriz. Yani borca konu olan ibadeti not eder ve kaza edinceye kadar notumuzu imha etmeyiz. Not etmek, unutmaya karşı bir tedbirdir. Notumuzda olmayan geçmiş ibadet borçlarımız için ise, galip kanaatimizi esas alırız. Çünkü dayanacak başka bir dalımız yoktur. Bizi bizden başkası bilemez. Kanaatimizi kullanırken yanılma payını da hesaba katarız. Yani üç gün mü, beş gün mü oruç borcumuz olduğunda tereddüt yaşıyorsak, ibadette ve hayırda israf olmaz düsturuyla, beş günü esas alırız. Galip zannımıza göre hesaplar ve hesabımıza göre amel ederiz. Unutmayalım: Şaşmaz yanılmaz bir Allah’tır. Biz doğru amel etme kaygısında olursak, inşallah yanılmalarımızdan dolayı Allah bizi affeder. Allah kabul etsin.
Dipnotlar:
1- Tirmizî, Kur’ân’ın Fazîletleri, 5 2- Müslim, Salâti’l-Misâfirîn, 44 3- Kehf Sûresi: 1-10 4- Bakara Sûresi: 286
10.10.2006
E-Posta:
[email protected]
|