Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Haziran 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Ali KAYA

Günümüz demokrasi anlayışı



Günümüz demokrasisi “Anayasal demokrasi” veya “Liberal demokrasi” şeklinde ifade edilebilir. Demokrasi iki bin yıldır tecrübe edilmesine rağmen 17. asırdan sonra liberalizmle beraber yeni bir ivme kazanmıştır. Liberalizmin demokrasiye getirdiği yenilikle, devlet ekonomiye ve özgürlüklere karışmadığı bir siyasal form olarak anlaşılmaya başlanmıştır. Liberalizm o derce geniş bir yelpazeye hükmetmeye başlamıştır ki, demokrasiyi de içine almış ve “Liberal demokrasi” olarak anılmaya başlamıştır.

Liberal demokrasi ekonomiye son derece özgürlük vermesi ve sermaye sahiplerini koruması ile olumsuz bir takım tenkitlere hedef olmuştur. Serbest piyasa ekonomisini merkeze alan boyutu ile liberalizm sanayi devrimi ile vahşî kapitalizme ve insanların sefaletine kayıtsız kalan bir devlet sistemini çağrıştırdığından “Hürriyetçi demokrasi”, “Çoğulcu demokrasi” kavramları ile yeniden yorumlanmaya ihtiyaç duymuştur. Bir kısım düşünürler tarafından da “Anayasal Demokrasi”1 fikri ortaya atılmıştır.

Anayasa, devletin temel yapısını ve örgütlenmiş biçimini belirleyerek devlet yönetimini ve işleyişini düzenleyen kurallar bütünüdür.2 Yani Anayasa devlette uygulanan siyasal sistemin niteliğini ifade eder. Yine Anayasa, devletin yapısı yanında vatandaşların hak ve hürriyetlerinin temel tasarımı şeklinde kabul edilebilir. Anayasa kavramından doğan “Anayasacılık” düşüncesi devletin yetkilerini sınırlandırdığı gibi “kuvvetler ayrılığını” da düzenler. Ayrıca iktidarı da hukuk yoluyla sınırlandırılmasına hizmet eder. Böylece Anayasa “Hukuk Devleti” ve “Hukukun Üstünlüğü” ilkesinin işlerliğini hayata geçirir. Yapılan Anayasaların halkoyu ile yürürlüğe girmesi de “Anayasa”ya meşruluk kazandırarak bir “Halk Sözleşmesi” niteliğini kazandırır.

Anayasacılığın temel amacı bireyin hürriyetini tesis etme adına iktidarı ve devletin gücünü sınırlandırmak, hukukun üstünlüğünü tesis ve keyfî yönetimi hukuksal yönetim biçimi ile değiştirmektir. Anayasal sistemlerde “Yasa”lar özgürlükleri düzenleyecek şekilde yapılabildiği gibi, sınırlandırıcı da olabilir. Bu durumda yasaların yapılması büyük önem kazanmaktadır. Bunun için her anayasaya sahip devletin, anayasal devlet olmadığı gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir.

Anayasal demokrasilerde “Anayasanın Üstünlüğü”, “Hukuk Devleti”, “İnsan Hakları”, “Kuvvetler Ayrılığı” gibi temel ilkeler vardır. Anayasanın üstünlüğü ilkesine göre, siyasal yapı anayasal ilke ve normlara göre biçimlendirilir.3 Hukuk devleti ilkesi ise meşrûiyetini hukuktan alır. Hukuk devleti, devletin tarafsızlığını sağlayarak bireylerin hukuk karşısında eşitlik ilkesine hizmet eder.4 Toplumda yaşayan her insan dili, dini, ırkı ve fikri ne olursa olsun hukuk karşısında eşittir. Bu ayrıca insan haklarının da temel argümanıdır. Devlet kutsal bir yapı olmadığı gibi, hukuk üstü ve hukuktan bağışsız bir kurum da değildir.5 Devletin eylem alanı hukukun üstünlüğü ile sınırlandırılmıştır. Hukukun sınırları da bireylerin temel hak ve hürriyetleri çerçevesinde çizilir. Bu devletin saydamlığını ve şeffaflığını öngören “Az devlet-çok hukuk” formülü ile karakterize edilen hukuk devletidir.6

Anayasal ve Liberal demokrasinin ilke ve kurumları ise “Hür ve Düzenli Seçimler”, “Siyasal Partiler ve Rekabet İlkesi”, “Azınlık Haklarının Korunması”, “Seçilmişlerin Üstünlüğü”, “Sivil ve Siyasi Özgürlüklerin Tanınması” gibi temel prensiplerdir.7 Seçimler demokrasinin vazgeçilmez unsurudur. Demokrasinin halk iradesine dayandığını gösteren temel ölçü budur. Oy hakkı elinden alınanlar birey ve vatandaş sayılmazlar. Seçimlerin de eşit ve adil olması zaruridir. Aksi takdirde halk iradesi sandığa ve dolayısıyla parlamentoya yansımamış sayılır. Bu da demokrasiyi muallel hale getirir. Siyasal partiler halkın siyasî alanda aktif olmasını sağlayan araçlardan birisidir.8

Çoğulcu sistem azınlık haklarının korunmasını sağlayacak olan düzenin demokrasi içinde yer almasına zemin hazırlar. Böylece demokrasi farklılıkların bir arada yaşamasına imkân hazırlar.

Seçilmişlerin üstünlüğü, seçimler iş başına gelenlerin atanmış bürokratlar karşısındaki üstünlüğünü vurgular. Demokrasi, devletin özgür ve düzenli seçimler vasıtası ile yönetime gelenlerin aldıkları siyasî kararlarla uygulama haklarına sahip kişilerce yönetilmesine dayanır. Zira devlete ait kararları alma hak ve yetkisi siyasal erki kullanma yetkisini halkoyu ile elde eden kişilere aittir. Bürokratik kesimin temel görev ve yükümlülükleri seçilmişlerde alınan kararları uygulamaya dökmek ve seçilmişleri teknik anlamda bilgilendirmekten ibarettir.9

Modern demokraside kamusal ve özel alan ayırımı eşitlik ve özgürlük düşüncesi istikametinde teşekkül eder. “Kamusal alan, herkese açık ve herkesin eşit olduğu bir alan olarak tanımlanır. Zira kamusal alan, devlete ait olan bir alan değil, kamusal topluluk olarak bir arada yaşayan özel şahısların müşterek alanıdır.”10

Modern demokraside hürriyetlerin kullanımı, bilhassa “Din ve Vicdan Hürriyeti” mutlak bir düşünce hürriyetini ve kişinin eylemlerinin bir başkasına zarar vermemesi şartı ile engellememesini kapsar. Bu hürriyet kişilerin benimsedikleri inanç ve değerler üzerinde devlet, toplum ve insanların baskı kurmaması ve cebre maruz bırakılamayacağı düşüncesini ihtiva eder. Buna kişilerin inançları istikametinde kendilerine yüklediği ödevleri gerçekleştirme ve ibadet etme hakkı da dâhildir. Din ve Vicdan Özgürlüğü salt inançları korumakla kalmaz, aynı zamanda özel mahremiyet alanı başta olmak üzere toplum içinde inançlarının gereklerini yerine getirme hakkını da verir. Buna inançlarını başkalarına anlatma ve diğer insanları inançlarına çağırma hakları da dâhildir.11

Din ve Vicdan Özgürlüğü kişilerin benimsedikleri dinin gereklerini yerine getirirken, kamuya açık zarar vermediği sürece, kamusal alanda da güvence altına alınması gerektiği düşüncesini içerir.12

Modern demokraside “Lâiklik” ilkesi devletin toplumda var olan dinî inançlar karşısında tarafsız olması anlamına gelir. Bu kavram, dinî anlayışları devletin tahakkümünden kurtarmak şeklinde anlaşılmalıdır. Lâiklik ilkesi devleti dinden arındırmaktan ziyade, dini devletin müdahalesine karşı koruma altına alınmasıdır. Yani Lâiklik dinden özgürlük değil, dinlere özgürlüktür. Ayrıca Lâiklik, din eğitim ve öğretiminin özgür olmasını sağlayarak din ve vicdan özgürlüğünü kâmil manada güvence altına almaktır. Bu açıdan lâiklik din ve vicdan hürriyetinin teminatıdır.13 Bu anlamda lâiklik, dinin şemsiyesidir. Tabiî ki bu sadece bir dini değil, bütün din ve inançları kapsamı alanına alır.

Demokraside “Düşünce ve İfade Özgürlüğü” herhangi bir düşünce ya da inancın çatışmaya sebep olmamak koşulu ile benimsenmesi, dillendirilmesi ve anlatılması hakkıdır. Vicdanlara ve zihinlere hapsedilen fikir ve inanç zaten “Düşünce ve İfade Özgürlüğü” kapsamı dışındadır. Ne devlet ve ne de hiç kimse insanların zihinlerine ve vicdanlarına hükmedemez. Kastedilen düşüncenin ve inancın hür bir şekilde ifadesi ve anlatılmasıdır. İnanç ve düşüncenin anlatılmasını engellemek bu hürriyetin gasp edilmesi sonucunu doğurur.

Dipnotlar:

1- Mustafa ERDOĞAN, Anayasal Demokrasi (Liberte Yay, Ankara–2001) s. 21; 2- Şeref GÖZÜBÜYÜK, Anayasa Hukuku, (Turhan Kitabevi, Ankara–2003) s.3; 3- ERDOĞAN, Anayasal Demokrasi, 27; 4- Norman P. Barry, Modern Siyaset Teorisi, Çev. Mustafa Erdoğan vd. (Liberte Yay, Ankara–2003) s. 56–57; 5- Neşet TOKU, Lohn LOCKE ve Siyaset Felsefesi, (Liberte Yay, Ankara–2003) s.110; 6- Sami SELÇUK, Zorba Devletten Hukukun Üstünlüğüne, (Yeni Türkiye Yay, Ankara–1999) s. 17; 7- İhsan Dağı, Necati Polat, Demokrasi ve İnsan Hakları, (Liberte Yay, Ankara–2004) s.7; 8- Mustafa Erdoğan, Anayasa Hukukuna Giriş, (Liberte Yay, Ankara–2004) s. 116–117; 9- Erdoğan, Anayasa Hukukuna Giriş, 130; 10- Neşet TOKU, “Eşit Yurttaş ve Özgür Bireyin Varoluşunun Hukuki Temelleri” Felsefe Yazıları, (Yeni Zamanlar Yayınları, İstanbul–2004) s. 191; 11- Yıldırım TORUN, Demokrasi ve Cumhuriyet, (Orion Yayınevi, Ankara–2005) s. 63; 12- Torun, Demokrasi ve Cumhuriyet, 63; Geniş bilgi için bkz. Mustafa ERDOĞAN, Anayasa ve Özgürlük (Yetkin Yay, Ankara–2002) s. 127–137 ; 13- Atilla YAYLA, Siyaset Teorisine Giriş, (Siyasal Kitabevi, Ankara–1998) s. 95.

01.06.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (31.05.2007) - Siyasî hayatta ehven-i şer kuralı -2

  (30.05.2007) - Siyasî hayatta ehven-i şer kuralı (1)

  (27.05.2007) - İçtimâî hayat prensipleri

  (23.05.2007) - Demokrat kimdir?

  (20.05.2007) - Sosyal bilimler, toplum ve Bediüzzaman

  (17.05.2007) - İmanı güçlendiren ameller

  (12.05.2007) - Sosyal olmak

  (07.05.2007) - Arzunun fikre inkılâbı

  (01.05.2007) - Şefkat ve rikkat-i cinsiye

  (26.04.2007) - Hayırlı olanı istemek

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004