Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Suriye red cephesini terk mi ediyor?



Camp David günlerinde Suriye’nin başını çektiği bir blok vardı ve buna ‘Cephetü’r rafd/Red Cephesi’ deniliyordu. Red Cephesi İsrail ile Mısır’ın yaptığı gibi tekil barış girişimlerini reddediyor ve Araplarla İsrail arasında 1967 sınırlarını esas alan toplu bir barış istiyordu.

1991 yılında Madrid Konferansı buna imkân tanıyordu ama İsrail yine çark etmiş ve ipe un sermişti. 2002 yılında Arapların, ‘Abdullah Barış Planı’ adıyla sundukları planı sessizce geçiştirerek ve karşılık vermeyerek yaptığı gibi. İsrail bu planları hep ademe mahkum ediyor. İsrail Mısır’la barış antlaşması yapmış ama bu barış sürecinin kapsamı Mısır’la ardından da Ürdün’le sınırlı kalmıştır. Ayrıca, barış halktan halka genişlemeyerek derinleşememiş ve yüzeysel kalmıştır. Camp David barış sürece hem kapsam hem de içerik itibarıyla zayıf kalmıştır. Suriye ise red cephesinin başını çekerek dünyada şöyle bir kanaatın yayılmasına yol açmıştır: “Mısır’sız savaş; Suriye’siz barış olmaz...” Acaba şimdi değişen ne oldu? Camp David’den sonra son dönemde de Suriye’nin İran ekseninde deveran etmesi nedeniyle Hamas ve Hizbullah’ın da katıldığı bu cepheye yeni Red Cephesi deniliyordu. Acaba Suriye son dakika manevrasıyla Annapolis Konferansına katılmayı kabul ederek bu yeni cepheyi yüzüstü mü bırakıyor? Ve gerçekten de buna değecek bir beklentisi var mı?

Bütün işaretler şimdiden Annapolis zirvesinin fiyasko olacağını ortaya koyuyor. Ama Suriye ile İsrail ve ABD’nin birbirlerini ihtiyacı var. Suriye Refik Hariri Mahkemesi’nden ve dolayısıyla giyotinden yakasını kurtarmayı hedefliyor. Yani bir şekilde pazarlığa muhtaç. Ayrıca, Suriye rejimi İran rejiminden daha farklı bir karaktere sahip. Pragmatik bir yapısı var bu da onu pazarlığa yatkın kılıyor. İran Annapolis’e katılmaması için Suriye üzerinde yoğun baskı uyguladı, ama nafile. Suriye gündemin yazılı olarak takdim edilmesi ve görüşmelere Golan Tepeleri’nin de dahil edilmesi karşılığında Annapolis’e gitmeye hazırdı ve fiili olarak da bunu gösterdi.

***

Aslında, Barak ve Olmert Filistin Cephesinden ziyade başarıyı Suriye Cephesinden bekliyorlar. Zira Kudüs’in statüsü, mültecilerin dönüşü ve yerleşim merkezleri meselesi gibi çetrefil meseleler yüzünden İsrail-Filistin müzakerelerinin mesafe alması, ilerlemesi mümkün değil. Dolayısıyla Filistin açısından Annapolis Konferansı yasak savma kabilinden olacaktır. İsrail yönetimi bu vesile ile Şam ile Annapolis’te en azından bir siftah yapmak istiyor. Suriye yönetimi de buna teşne. İlginçtir, Velid Muallim El Cezire’de katılım gerekçelerini ve çerçevesini açıklarken süreçlerin birbirine karşı kullanılmasına müsade etmeyeceklerini söyledi. Öyleyse, Abdullah Planı yetmez mi? Neden o çerçevede ısrkar etmiyorlar? Niye müzakereler, bu çerçevede yürütülmüyor. Dolayısıyla Annapolis’te Suriye İran’ı sattığı gibi akabinde rahat bir şekilde Filistinlileri de satabilir. İran mihverinden ayrılması için bazı teşviklerin uygulanması yeterli geliyor anlaşılan.

***

Annapolis’te Suriye’yi deneyimli diplomat Velid Muallim’in Yardımcısı Faysal Mikdat temsil edecek. Velid Muallim El Cezire’ye yaptığı açıklamada, diplomatik dille ilk kareye (Back to sqoare one) dönmek istemediklerini söyledi yine Rabin’in emanetine tutundu. Rabin’in emaneti şudur: Rabin ölmeden evvel Suriye ile İsrail görüşmelerin yüzde 85’ini tamamlamışlar. Suriyeliler görüşmelerin bu çatı üzerinde yürütülmesini ve sıfır noktasına geri dönülmemesini istiyorlar. Ama Netanyahu ile Suriyelilerin 3 yıl süren gizli görüşmeleri sırasında Rabin’in emanetine sahip çıkan olmamıştır. Velid Muallim, baba Hafız Esat’ın Clinton’la 2000 yılında Cenevre’de yaptıkları görüşmede tadil edilmiş başka bir İsrail planını reddettiğini hatırlatarak Golan Tepeleri hususunda ‘ya hep ya hiç’ yaklaşımlarını serdediyor.

Suriyeliler çok açık ve net bir biçimde 4 Haziran 1967 sınırlarına dönülmek kaydıyla İsrail’le kalıcı bir barış yapmaya hazırlar. Kapıyı açık tutuyorlar. Bundan ötesi lafu güzaf. Beklentileri gerçekleşirse Sedat gibi önüne geleni ve geride kalanları derhal ve gözünün yaşına bakmadan satmaya hazırlar. İran’mış Filistin’miş hiç farketmez... Suriye’nin prağmatik yapısı ve Annapolis süreci bunu gösteriyor.

27.11.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.11.2007) - Adalet ve ihsan

  (25.11.2007) - Buluşma noktaları

  (23.11.2007) - Ortak zemin

  (22.11.2007) - Murabıtlar-Alperenler

  (21.11.2007) - Kayıp hakikatın peşinde (2)

  (20.11.2007) - Kayıp hakikatın peşinde(1)

  (19.11.2007) - Geleceğin Endülüs’ü

  (18.11.2007) - İlk direnişci

  (17.11.2007) - Annapolis’e karşı İstanbulpolis

  (16.11.2007) - Başı açıklar, dinsiz mi?

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri