Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Faruk ÇAKIR

Siyahlar ülkesinde



Afrika kıt’ası, geri bırakılmış olmanın sancısını çekiyor. Yeraltı kaynakları bakımından zengin olsa da, “Asya münafıkları ile Avrupa’nın dessas zalimleri” bu imkânları, kıt’ada yaşayanların elinden almış ve koca kıt’ayı fakir fukara haline getirmiş.

Sudan, Afrika kıt’asında yer alan ve toprak büyüklüğü bakımından Türkiye’den 3 kat daha büyük bir ülke. Bu büyüklüğüne rağmen, fakir ve fukaralığa mahkûm edilmiş bir ülke.

Tarihî bilgilere göre, Araplar bu ülkeye geldiğinden “Siyahlar ülkesi” anlamında “Bilad-us Sudan” demişler, ancak ilerleyen yıllarda sadece Sudan denilmeye başlamış. Sudan’ın maddî ve manevî pek çok problemleri var. 40 milyon civarındaki nüfusun büyük çoğunlu (yüzde 80’e yakını) Müslüman, yüzde 10’a yakını Hıristiyan ve kalan kısmı da değişik inançlara mensup durumda.

İnsan Hak ve Hürriyetleri Vakfı’nın (İHH) davetlisi olarak kalabalık bir gazeteci grubuyla Sudan’dayız. Nasip olursa Pazartesi günü Türkiye’ye dönmüş olacağız. Sudan seyahatinin sebebi, İHH’nın öncülüğünde bu ülkede bir ‘katarakt ameliyat merkezi/hastahanesi’ kurulmuş olması. Niçin Sudan ve niçin katarakt sorusu akla gelebilir. Bunun da uzun uzadıya izaha ihtiyacı olabilir, ama kısaca, ‘katarakt’ın ameliyatla tedavi edilebilecek bir tür ‘körlük’ olduğunu ve Sudan’da bu hastalığa yakalananların 2 milyonu aştığı hatırlanırsa, Sudan’daki vahim durum anlaşılır.

3 günlük bir ‘gözlem’le etraflıca değerlendirme yapmak elbette yanıltıcı olabilir. Ancak Sudan’ın geleceğinin parlak olacağını söylemek zor değil. Pek çok eksiğine rağmen, son yıllarda turizm yatırımlarında gözle görülen bir artış olduğu ifade ediliyor. Nil Nehri kenarında yükselen oteller, bu gelişmenin en bariz misali. Aslında bütün İslâm ülkelerinde olduğu gibi Sudan’da da ortak problemler var. Yine her dünya ülkesinde olduğu gibi Sudan’da da zengin-fakir arasında uçurumlar var. Tabiî bu durum, sadece İslâm ülkelerinin değil, bütün dünyanın problemi. Dünyanın kaynakları bütün insanlığa fazlasıyla yetebilecekken, hırs sebebiyle zenginler daha çok pay alıyor, fakirler ise bir anlamda ölüme terk ediliyor. Elbette zengin ve fakir arasında bir gelir ve seviye farkı olacak, ama bu fakirlerin ölümle karşı karşıya kalmasını sonuç vermemeli.

Sudan’da da 4 çarpı 4 araçlar caddeleri süslerken, öte yanda ‘asırlık’ arabalar da göze çarpıyor.

Belki de Sudan’ın yapabileceği ama nedense ihmal ettiği bir durum daha var: Nil-i Mübarek’den (Nil Nehri) yeterince istifade edememesi. Nil Nehri denince akla Mısır geliyor. Oysa Sudan bu konuda en az Mısır kadar avantajlı. Üstelik Nil Nehrinin iki ayrı kolu olan ‘Beyaz Nil’ ve ‘Yeşil Nil’ tam da Sudan’ın başşehri Hartum’da birleşerek Mısır’a doğru akıyor.

Hartum’da Nil Nehri üzerinde sadece küçük ‘kayık’ gezileri yapılıyor ki, bunu ‘Nil Nehrinden istifade etmek’ şeklinde yorumlamak imkânsız. Gördüğümüz kadarıyla Nil’den sulama anlamında da gereği gibi istifade edilemiyor. Kısa Nil turumuz esnasında çok sınırlı sayıda sulama motorlarının çalıştığına şahit olduk ve bereketli Nil’in bir anlamda boşa aktığına kanaat getirdik. Hartum’un merkezindeki güzel bir camide edâ ettiğimiz Cuma namazı ise ayrı bir lezzet verdi. Kelime kelime anlamasak da, cami imamının verdiği hutbede ‘ortak değerler’den bahsettiği anlaşılıyordu. Bir şey daha dikkatimizi çekti: Hartum’da da camileri dolduranlar arasında çok sayıda genç var. ‘İhtida öyküleri’ne camiler de şahitlik ediyor. Cuma namazı sonrası bir Hıristiyan genç İslâma teslim oldu ve bu ‘tören’ de ayrı bir şevk unsuru oldu. Demek ki Sudan’da ihtidalar müftülüklerde değil, camilerde, halkın gözü önünde icrâ ediliyor. Aslında güzel bir uygulama. Aynı şey Türkiye’de yapılsa şevke medar olmaz mı?

Genelde İslâm dünyanın, özelde Sudan’ın da çok problemleri var. Ama ümitvârız. Sudan da ‘su’dan sebeplerle engellenmezse, kısa sürede zengin, huzurlu ve müreffeh bir ülke olabilir.

30.03.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (28.03.2008) - Aklı devre dışı bırakmak iyi mi?

  (27.03.2008) - Uzlaşmadan ne anlamak lâzım?

  (26.03.2008) - Tüketiciyi kandıralım!

  (25.03.2008) - Kendimize kötülük

  (24.03.2008) - Bediüzzaman yılları

  (23.03.2008) - Teşvik eden Üstad

  (22.03.2008) - Çete üstüne çete

  (21.03.2008) - Tarihten ders almayı hâlâ öğrenemedik

  (20.03.2008) - “İnsaf” nerede kaldı?

  (19.03.2008) - Müstehcen yayından vazgeçilmeli

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri