Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ahmet DURSUN

İçimizdeki Ergenekon



Hukuk devletinden uzaklaşmanın en açık göstergelerinden biri hukuk dışılığa dayalı yapılanmaların ve hareketlerin rahatlıkla kendilerine yaşama alanları açabilmesidir. Hukuk dışılığın zamanla kanıksanır olması ölümcül sosyal hastalıkların habercisidir. Bu, öylesine bir hastalıktır ki toplumu içten içe kemirir, toplumu her şeye göz yuman, vurdumduymaz yığınlar haline getirir. Bu vurdumduymazlık ve görmezden gelmecilik, toplumu kökünden sarsan olaylar karşısında bir duruş sergileyemeyiş, temelinde, bir iktidar boşluğundan ziyade imanî-ahlâkî bir zafiyete işaret etmektedir.

Ergenekon, eski Türklerin sıkışıp kaldıkları dağlardan çıkış destanıdır ve bağımsızlık anlayışının sembolüdür. Son aylarda ise derin bir çeteleşmenin, devlet içinde devletleşmenin, hukuksuzluğun adı olmuştur. “Menfaat-ı şahsiyesine himmeti hasredenler”in sayısının hızla arttığı, “Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir” düşüncesine sahip olanların yok denecek kadar azaldığı toplumsal bir yapı böylesine organizasyonları her zaman içinde barındırır. Böylesi durumlarda yapılacak iş adaleti üreten bir hukuk devletine sığınmaktır ki insanların hukuksuzluğu benimsediği bir ortamda bu da zordur. Asıl sorun, gerçek bir yüzleşmeyle Ergenekon, vb. yapılanmaların asıl sebebinin iç dünyamızda gizli olduğu gerçeğini kabullenemeyişimizdir. İç dünyamızı şekillendiren “esfel-i safilîn-a’lâ-yı illiyyîn” arasındaki dinamikleri “a’lâ-yı illiyyîn” tarafına yönlendirmedikçe, duruşumuzu “emr-i bil maruf–nehy-i anil münker” ilkeleri çerçevesinde belirlemedikçe çeşitli zorbalıklarla hakkımızın gaspına razı olmaktan başka bir çaremiz de kalmayacaktır.

Problemli olan hak, hürriyet, adalet anlayışımızı sosyal statülerimize de aksettirme gibi önemli bir hastalığımız var. İç dünyamızdan başlayarak toplum içinde sahip olduğumuz her statüde, içselleştiremediğimiz bu kavramları, imanî-ahlâkî ölçülerle uyuşmayacak bir tarzda başkaları üzerinde baskı aracı olarak kullanabiliyoruz.

Meselâ, babanın mutlak otoriter; eş ve çocukların mutlak itaatkâr olduğu anlayışını gurur sebebi bir “güç”le özdeşleştirmiş toplumsal bir yapımız var. Okulda müdür, şirkette patron, sınıfta öğretmen bu anlayışı devam ettirir çoğu kez. Toplumsal tabakanın her mevkiînde, kendi gücü ve mevkiî oranında bu anlayışı devam ettirenlere rastlanır. Otoriter bir devlet algısını aslında iç dünyamızda çoktan benimsemişizdir de yılan henüz bize dokunmadığı için bin yıl yaşamaya devam etmektedir. Dolayısıyla her müstebit yapıyı kendi ellerimizle inşa ederiz farkında olmadan. Bizim gibi düşünmeyeni, hayatı bizim gibi algılamayanı, bizim gibi giyinmeyeni, bizim tuttuğumuz takımı tutmayanı ötekileştirme, dışlama, suçlama, kodum mu oturtturma eğilimlerini hayatımızın bir köşesine öylesine yerleştirmişizdir ki bu anlayışın yaygınlaşmasının bir eseri olan Ergenekonlar hayatımızı alt üst etmeye başladığında çaresiz feryatlarımızın neden duyulamadığını merak eder dururuz.

“Kimselerin benim adıma benim yaşadığım bir toplumu şekillendirme, bana kendi dünya görüşlerine göre bir hayat tarzını belirleme, beni bir piyon gibi kullanma, beni modern kölecikler haline getirme, beni işe yaramaz yığınlar gibi görme hakkı yok” diyorsanız, bunların yaşandığı yerlerde imanî-ahlâkî bir duruş sergilemeniz gerekmektedir. Bu duruş şekliniz toplumun Ergenekonlaşmasının ya da Ergenekonlaşmamasının yönünü belirleyecektir.

Yaratıcı-kul ilişkilerini zedelediğimizde, “emri bil maruf nehyi anil münker”i görmezden geldiğimizde ve bu adam sendeciliklerle büyük gruplar oluşturduğumuzda kendi Ergenekon’umuzu doğurduğumuzun da farkına varıyor muyuz? Çocuğumuza söz hakkı tanımadığımızda, aile üyelerimizin yaşama alanlarını kendi doğrularımızla belirlediğimizde, duygularımızı nefsanî-şeytanî çetelerin emrine vererek hareket ettiğimizde Ergenekon’un kaçıncı kişisi oluyoruz? İçimizdeki Ergenekon’un “bir numara”sı değil mi?

20.05.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (13.05.2008) - Üzücü sorular

  (06.05.2008) - İslâm âlemi neresi?

  (22.04.2008) - Konjonktürel İslâmcılık

  (15.04.2008) - Temel yanılgımız

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT