Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Şükrü BULUT

STK’lar ve demokrasimiz



Neticeleri tam tavazzuh etmediğinden, anlaşılması zor bir konu olabilir. Yüzünü hâlâ öz değerlerine döndüremeyen ülkemizdeki tartışmalar için ölçüler kayıp. İskandinav demokrasisini hiç bilmeyen Türkiye’nin “sivil toplum örgütleri” meselesinde İsveç’e özenme imkânı olur mu hiç? Zira İskandinav ülkeleri de Türkiye’mizin “darbeli demokrasisini” anlayamazlar. Onlar darbeleri daha çok Lâtin Amerika ile irtibatlı olarak ders kitaplarından öğrenmişlerdir… Biz ise hâlâ “darbe” tünelini aşabilmiş değiliz.

Evvelâ şu hususun altını çizmemiz gerekiyor: Hakkında methiyeler yazılan “STK’lar, en az Norveç kadar hür ve Almanya kadar disiplinli ülkelerdeki fıtrî meslekî dayanışmaların oluşturduğu STK’lardır. Sivil toplum kelimesini kullanmadan önce, etrafımıza şöyle dikkatlice bakalım… Cemiyetimizin ne kadar sivillerce idare edilmekte olduğunu kafamızda bir düşünelim. Bin sene devam etme niyetiyle yapılan “post modern askerî darbenin” bütün hız ve şiddetiyle yaşandığı bir zamanda varın siz STK’lardan bahsedin… Hanedana mensup medya ve bürokrasinin yardımıyla gerçekleştirilen darbenin mevcut hükümetçe devam ettirildiği bir ülkede STK’ları konuşmak için vakit henüz erken değil mi? Yani hukukun üstünlüğünün sağlanmadığı, Meclis iradesinin çöpe atıldığı, birilerinin Kemalizm adına her şeye müdahaleye kendisinde kuvvet bulduğu bir Türkiye´de STK’lardan bahsetmek…

Mesele “alâka-i sınıfiye veya meslekiye”ye dayanan, neticede fıtrî bir ihtiyaç olan “sivil toplum”un ehemmiyetini tartışmak değildir. Temelleri çöken bir idare binasının bürolarındaki dizayndan bahsetmek ne kadar mantıkî olur ki…

STK’lar hürriyet ve açılıma vesile olurlar mı? Sivil toplum örgütlenmesine müsaade etmiş “komite istibdadı” en küçük hücreye kadar kontrolü elinde tutuyorsa, Türkiye haricindeki “yoldaş”larının sözkonusu STK’ların giderlerini karşılamalarına dolaylı olarak yardımcı oluyorsa, STK’ların üzerinde çalıştıkları projelerdeki bilgi ve verileri de yine küresel müttefiki olan “zındıka” enstitülerine yönlendiriyorsa, bu STK’ların kimleri temsil ettikleri merak edilmez mi hiç?

Türkiye´de malî kontrol yalnızca “garib alt ve orta sınıfa”mı yapılıyor acaba… Bağıra çağıra Avrupa-Amerika’dan getirilen “hayır-hasenat” paralarının kaynakları, harcandıkları yerler ve harcayanların maksad ve nitelikleri hakkında efkâr-ı âmmenin ne kadar bilgisi var? Bir çok STK’mızın kaynağı şeffaf olmayan “Batılı” paraları kullandıklarını hükümetimiz Meclis kürsüsünde itiraf ediyor. Bilhassa Türk milletinin geleneksel terbiyesine karşıt, “hürriyet” namı altında “sefaheti” teşvik eden, toplumumuzdaki sınıfsal çatışmayı tetikleyen yüzlerce STK’nın bizzat sözkonusu haricî enstitülerce kurdurulup yaşatıldığını bildiğimiz halde, STK meselesini ciddî bir şekilde tahlile tabi tutmak istemeyenlerin iyi niyetlerinden bahsetmek zordur… “Güneydoğu ve Doğu Anadolu” bölgelerimiz, bu ülkenin vatandaşı için “can emniyetine” henüz haiz değillerken, ta Amerika ve Avrupa’dan yüzlerce kişinin buralara gelip, orada kurdurulan STK’larla içli-dışlı olmasını da millet henüz anlayabilmiş değildir. Hürriyetine kavuşmamış, dolayısıyla demokrasiden henüz uzak bir bölgemizde yüzlerce STK medyaya beyanatta bulunuyorlar. Görülen o ki, bizde STK’lar hürriyet ve demokrasiden önce kuruluyor ve inkişaf ederek toplumca faydalı hale geliyor… Mantığı uçuracak bu yaklaşımın da izah edilmesi gerekiyor.

Doğrudur… İsveç vatandaşlarının çoğu en az dört-beş STK’ya mensup… Hareketleri, tüzükleri, gelir giderleri ve projeleri o kadar şeffaf ki, hiçbir İsveç vatandaşı bu çalışmalardan kuşku duymuyor. Ya bizde… Gidin, sorun… Üye listesini isteyin, gelir giderleri hakkında bilgilenmeye çalışın, projelerinin mahiyetlerini merak ettiğinizi söyleyin, onlara… Sonra da başınıza gelenleri bize yazarsınız… İşin en garip yönü ise AB’nin resmî kontrolü dışındaki küresel fonların AB yardımları olarak halka lanse edilmesidir.

Avrupa’nın tarihî krizlerinden birisini yaşadığı şu zamanlarda, bazı açık gözler, harcadıkları paraları AB fonlarından aldıklarını iddia ediyorlar. Hürriyetin inkişaf etmediği ve demokrasinin yerleşmediği diyarlarda STK’ları birinci sıraya yerleştirmek için vakit henüz erken. STK’lar olacak; fakat şeffaf, milletin murakabesinde ve umumun menfaatinde olacaklar. Neoliberal dediğimiz dünkü komünistlerin elinde bulunan bazı fonların AB üzerinden yaklaşık elli ülkede dağıtıldığını Avrupa medyası yazmıştı. Orada detaylı şekilde enstitü ve ülke isimleri de verilmişti. Bu fonların resmî AB fonlarıyla irtibatlı olmadıklarını, bu meseleyle ilgili olanlar bilir. AB Maliye Bakanlarının kontrolündeki fonların Brüksel’den ta Anadolu´nun ücra köşesine kadar şeffaf olduğunu anlatmaya gerek yok. Bu hususta bilgilenmek istiyenler, basit usullerle müracaat edebilirler. Dinsizlerin kontrolündeki fonlarla kurulan ve idare edilen STK’ların hürriyet ve demokrasiye faydası elbette ki düşünülmez. Hepimizin bildiği gibi inançsızlığın özü istibdat, kaos, anarşi ve terördür. Başta Türkiye olmak üzere dünyanın başına gelen belâlar da buradan geldiğine göre, sözkonusu fonlardan ve enstitülerden yardım alan kuruluşların maliyemizce takib edilmesinde mutlak maslahat vardır. AB kendi içinde hem bu fonlara, hem de kaynağı karanlık finans kurumlarına karşı mücadeleyi başlatmış durumda. Türkiye’miz inşallah bu hususta da geç kalmaz. Yanlış vasıta ile doğru hedefe varılmıyor. Hürriyet ve demokrasinin olmadığı yerde STK’ların millet menfaatine inisiyatif kullanmaları sözkonusu olamaz. Son zamanlarda mantar gibi yeşeren STK´lar mercek altına alındığında, meselenin hürriyet ve demokrasi meselesi değil, belki de geçim dünyası hadisesi olduğu ortaya çıkacak…

19.05.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.05.2008) - Reklâm panolarındaki müstehcenlik

  (12.05.2008) - Medreselerin kurtuluş formülü Risâle-i Nur’da

  (09.05.2008) - Ey musibetzede Şark!

  (05.05.2008) - Tesettürün gözyaşları

  (25.04.2008) - XVI. Benedikt neler söylüyor?

  (21.04.2008) - Dünya barışı bu üniversiteden geçer…

  (18.04.2008) - Kürtsüz bir Kürdistan!

  (14.04.2008) - Gurbetteki Türkçemiz üzerine....

  (11.04.2008) - Kürt meselesinin hakikî sahipleri...

  (08.04.2008) - Dünya barışının merkezi: Medresetü’z Zehra…

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT