Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Saadet Bayri FİDAN

Bir özel gün daha geçti



Bir Anneler Gününü daha geride bırakmış durumdayız. Her özel günü kendine lâyık şekilde anıp, ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi hayatımızı yaşamaya çalıştığımızdan olsa gerek. Özel günler bize pek de sıkıcı gelmez.

Annesiyle arası bozulan bayanın, “Anneler Gününe az kaldı. O gün bir hediye alır, alırım gönlünü” derkenki umarsızlığı, kolundan tutup “Ya o güne kadar yaşayamazsa” demek için yolundan çeviriyor beni.

Ancak yüzüne bakınca, alacağım cevaptan ötürü çekinip, tekrar yoluna devam ederkenki canımın acısı ise ayrı bir yazı konusu.

Hayatımızda en çok kıymet bilmemiz gereken kişiler onlar iken; en çok hırpaladığımız, en çok incittiğimiz, en çok üzdüğümüz kişiler ise yine onlar.

Başkalarına gösterdiğimiz inceliği, kibarlığı, hassasiyeti en yakınlarımızdan neden esirgeriz? Bir türlü cevabını bulamadığım ve sürekli kendime sorduğum bir soru bu. Ancak bırakın cevaplamayı anlamakta bile zorlanıyorum.

“Anneme yaptıklarımın onda birini bir dostuma yapsam, şimdi beni terk etmişti” cümleleriyle yapılan bir itiraf bu konuyu biraz daha açıklığa kavuşturuyor.

Sanırım bize karşılıksız verdikleri şefkatten ötürü, emin olduğumuz bu sevgiden dolayı, incitip, kırmaktan, uzak durup, hatırlamamaktan çekinmiyoruz.

Annelerimizin sevgisinden ötürü hiç korkuya kapılmamışız. “Bu sevgiyi kaybedebilirim.” türünden bir endişemiz olmamış. Bu hoyratlığımız, başımızdaki kavak yelleri bundan olsa gerek.

Yoksa, “Geri döndüğümüzde bir daha affedilmeyeceğiz, bin defa yalvarsak da geri döndüremeyiz. Günlerce aramasam, bir daha telefonumuza cevap vermeyecek” türünden korkularımız olsaydı; eminim tavrımız, davranışımız ve halimiz o kadar farklı olurdu ki biz bile şaşar kalırdık.

Neden her şeyde olduğu gibi bu sevgiyi de kaybedince, ellerimizden yitip gidince kıymetini anlıyoruz?

Ve neden her şey kaybedilince kıymeti olur? Ardından gözyaşı dökülüp, defalarca duâlarda istenir. Geri dönüşü olmayan kaybedişlerin yaşama ihtimali “an” kadar yakınken, neden bu kadar rahat yaşar ve sonra kendimizi paralarız? Soruldukça içimizi parçalayan, buna benzer birçok soru gelip gider sessizce hayatımızdan.

Kendimize bu kadar zulmü, kendi ellerimizle yapmak akıl kârımı?

Annesinin mezarının başında “Anam kıymetini bilemedim. Anam hastalığına gelemedim. Anam aradın ama cevap veremedim. Anam affet beni” diye kendini paralayan, yıllarca içindeki pişmanlığı atamayan, küçük bir tınıda dahi gözleri nemlenen evlâda içimden acımak gelmiyor.

Gözleri kapılarda kalan, sürekli acaba “Kızım mı geldi?” diyerek gözleri o yöne dönen yaşlı annenin bu evlâdına kim acır ki?

Zira hepimizin bildiği tek hakikat. Her an gözümüzün önünde ki vefiyatlar haber verirken daha neyi bekliyoruz ki kıymet bilmek için.

***

Annesinden ayrılana kadar çokta kıymet bilmemiş ben. Şimdilerde sesini duymadan bir tek gün geçiremeyen yine ben. Her gün yanımda, gözlerimin önünde iken bu anların ne kadar kıymetli olduğunu fark edemeyen ben. Annemle aynı dünyada yaşamama ihtimalini, hayaline bile getiremeyen yine ben. Ömründen ömür istense, hiç düşünmeden verecek olan ben. Ama onu üzen yine ben.

Ancak ahir zamanda, menfaatsiz işlerin olmadığı, kimsenin kimseyi bir karşılık beklemeden sevmediği bu dünyada. Hiç düşünmeden canını verecek, ikinci bir kişinin olmadığı bir zamanda annemi bana lütfettiği için. Hâlâ onunla aynı zamanda yaşadığım için "Sen sevdiğim ilk kadınsın” dememe fırsat verdiği için Rabbime ne kadar şükretsem azdır.

Annem; senin kızın olduğum için, nefesim adedince, ömrümün saniyeleri kadar şükretsem yine az.

Annem; üç yüz altmış beş günlük Anneler Günün mübarek olsun.

14.05.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.04.2008) - Kefensiz ölüler

  (02.04.2008) - Kış çiçekleri

  (26.03.2008) - Terk etmedi hüzün

  (19.03.2008) - Fark edilmeyen zenginlikler

  (27.02.2008) - “Ana olacağıma taş olaydım”

  (13.02.2008) - “Başkaları ne der?”

  (30.01.2008) - Siz istemek nedir bilir misiniz?

  (23.01.2008) - Eksiklerimiz ortaklığımızdır

  (09.01.2008) - Gitmek ve kalmak

  (19.12.2007) - Unutmak ve hatırlamak

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT