"Gerçekten" haber verir 16 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

M. Latif SALİHOĞLU

Bir aksülamel olarak Kürtçülük



Devletin zirvesi, oturup saatlerce terör meselesini görüşüyor, konuşuyor, masaya gelen raporları tetkik ederek, yeni ve etkin bir önlem paketi, bir mücadele stratejisi geliştirmeye çalışıyor. Bundan inşaallah hayırlı bir netice çıkar diye biz de dua ediyoruz.

Zirvedeki şahsiyetlere bizim de sesimiz gider mi, yazdıklarımız onlara ulaşır mı, doğrusu bunu tam olarak bilemiyoruz.

Ama yine de, insanî, vatanî ve millî sorumluluğun bir gereği olarak, üzerimize düşeni yapmaktan kaçınamıyoruz.

Frengî zakkumunun meyveleri

Ne tuhaftır ki, terör belâsının gündemi işgal ettiği hemen her defasında, terörle birlikte ve adeta paralel şekilde "Kürtçülük hareketleri" ile "Kürt meselesi" de gündeme getiriliyor. Buna, ayrıca coğrafî mânâda bir "Güneydoğu sorunu"nu ekleyenler de var.

Oysa, şeklen biribiriyle irtibatlı görünmek ve birbirine sirayet etmekle birlikte, bunlar mahiyet ve karakteristik özellikleri itibariyle birbirinden çok farklı şeylerdir.

Yani, özde ve temelde terör ayrı, bölücülük ayrı, Kürtçülük ayrı, Kürt sorunu ayrı ve Kürt hakları (insanî, hukukî, sosyal, kültürel... haklar) ayrıdır.

Bunların hiçbiri kesinlikle birbirinin aynısı değildir. Fakat, bütün bunlar bağnaz ve maksatlı kimseler tarafından çoğu kez aynı gibi gösterilerek, mesele çıkmaza doğru sürükleniyor.

Bir başka tuhaflık da şudur ki: Bütün bu siyasî ve ideolojik marazlar konuşulup tartışılırken, bazıları Kürtçülükten evvel sahneye çıkmış olan Türkçülük marazından hiç söz etmiyor. (*)

Oysa, Avrupa kaynaklı olup "Frengî illeti" diye de tâbir edilen ırçılık mânâsındaki Türkçülük cereyanı, bundan yüz sene evvel olduğu gibi, bugün de terör ve bölücülük hareketlerinin en elverişli kaynağıdır.

Hatta denilebilir ki, terör örgütü Türkçülük ideolojisini bayraklaştıran sloganların Kürtlerin meskûn olduğu mahallerde olabildiğince yaygınlaşmasını istiyor. Tâ ki, ondan nemâlansın ve o fikriyatın aksülameliyle kendine taraftar toplayabilsin.

Nitekim ve ne yazık ki, öyle de oluyor.

* * *

Bakınız, bu vatan ahalisini bölmek, parçalamak ve insanları birbirine kırdırmaktan başka bir işe yaramayan ve sırf bu maksatla Avrupa'dan içimize sokulan Frengî illeti, önce Türkçülük marazını doğurdu. Ardından, bir aksülamel olarak Kürtçülük sıtmasını tetikledi.

Terör belâsı ise, bu iki kaynaktan da beslenen zakkum ağacının bir meyvesi olarak ortaya çıktı. (Kuruluşunda ve gelişme seyri içinde Ergenekon tipi ulusalcı geçinen derin odakların da desteğini alan terör örgütü, militan kaynakları itibariyle daha çok Kürt nüfusundan besleniyor.)

Burada şunu da ilâve edelim ki: Terör örgütü, bugün ilk kurulduğu zamanki gibi homojenik bir yapıda değil. Zamanla karakteri gibi kimyası da değişti. Bu örgüt, bugün Kürtlerin hakkını–hukunu dâvâ etmek yerine, Türkiye aleyhindeki dahilî ve haricî bilumum fitne–fesat odaklarının, darbe heveslilerinin, kaçakçılık şebekelerinin ve hatta beynelmilel uyuşturucu tâcirlerinin taşeronluğunu yapmaktan öteye gidemiyor. Evet, bütün bu mel'anetlere adeta mecbur ve mahkûm olmuş durumda.

Sonuç: Zirvelerde yapılan çare–çözüm arayışlarının olumlu bir netice hasıl etmesi için, zahirde terör gibi görünen bu dallı–budaklı meselenin bütün boyutlarına bakılması, görülmesi gerekiyor. Aksi halde, şimdiye kadar hamasetli nutuklar eşliğinde yapılan ağır maliyetli operasyonların tekrarından başka bir netice sağlanamaz. Ne yazık ki, sadece dışarda değil, sûret–i haktan görünen içteki bazı ihanet odakları da, akan kanı durdurmaya yaramayan, bilâkis arttıran patinajlı mücadale tarzının devamını istiyor. Bunun da farkında olunmalı.

Irkçılık illetinin iki ana mikrobunu doğurup besleyen Türk Ocağı 1911, Kürt Teâli Cemiyeti ise 1918 yılı sonlarında kuruldu. Hatıratını neşreden Celadet Bedirhan gibi Kürtçüler, Türkçülüğün aksülameliyle hareket ettiklerini anlatıyor. Bilemedikleri husus ise şu: Türkçülük yapanlar, hakiki Türk değillerdi.

Tarihin yorumu 16 Ekim 2002

Saddam'ın cumhuriyeti ve sonrası

Saddam Hüseyin, Irak toprakları üzerinde yakında başlayacak olan savaş ve işgal çanlarının zangır zangır çaldığı günlerde, Irak halkını Cumhurbaşkanlığı seçimi için sandık başına götürdü. (16 Ekim 2002)

Saddam, tek adaydı. Rakibi yoktu. Maksadı ise, işgal güçlerine karşı halkının destek gücünü göstermekti.

Seçimden kısa bir süre önce genel af ilân eden Saddam, eldeki bütün imkânları seferber ederek, halkın yüzde yüz oranında desteğini almak istiyordu.

Nitekim, bu isteği yerine geldi. Bir önceki seçimde oyların yüzde 99.9'unu almıştı, şimdi de yüzde yüzünü almış göründü.

Göründü diyoruz, zira bu gerçek anlamda bir destek değildi. Saddam, yıllardır uygulamış olduğu kanlı baskı ve dayatmaların bir sonucu olarak, kendini yeniden cumhurbaşkanı seçtirmişti.

Zaten, kısa süre sonra anlaşıldı ki, ortada ne kendini halka sevdirmiş bir Saddam var, ne de ona yürekten bağlı bir Irak ordusu.

Hariçteki işgalci güçlerin gelmesiyle birlikte, Saddam'ın etrafında görünen bütün setler yıkıldı, duvarlar yerlebir oldu.

Saddam'ın kendini Cumhurbaşkanı seçtirdiği aynı gün, ABD Başkanı George Bush da kongreden Irak'a savaş açma kararını çıkarttı. Bu karar doğrultusunda yapılan savaş, mazlûm Irak halkını Saddam'a dahi rahmet okutacak çok daha ağır gelen zulümlü bir tahakkümün altına soktu.

16.10.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (15.10.2008) - Çözüm, şimdilik maalesef mümkün görünmüyor

  (14.10.2008) - Ehl–i Beyt, AB ve ilkeler

  (13.10.2008) - Büyük Depresyon: 1929

  (11.10.2008) - Kim yabancı?

  (10.10.2008) - Bir günde medenî olmak

  (09.10.2008) - Aktütün'de kara dumanlar

  (08.10.2008) - İttihat–Terakki iktidarının sonu

  (07.10.2008) - Bolşevik baykuşları

  (06.10.2008) - Damat Ferit, kurtuluş gününde öldü

  (04.10.2008) - İşte vahşi kapitalizmin çirkin yüzü: Kârı özelleştirir, riskleri ise kamulaştırır

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır