Batı, “aydınlanma ile sanayi devrimini” 1750-1850 yılları arasında yaşadı. Buna paralel olarak da seküler, ateist ve gayr-i ahlâkî felsefî akımların birleşmesinden hâsıl olan âhirzamanın en dehşetli hadisesi deccalizmin temelleri atıldı. Seküler Batı felsefeleri, pozitivizm manevî hayata, dine savaş açtı. “Bilim” adı altında, özellikle “fen” ilimleriyle “inkâr-ı uluhiyet” palazlandırıldı. Maddeperestlik ve nefisperestlik hortlatıldı. Ruhun temel yeteneklerinin akıl, şehvet ve gadap (savunma mekanizması) vasat/denge durumu terk edildi, “ifrat ve tefrit” uçları alabildiğine işletildi. Maddenin, materyalizmin kuvvet bulmasıyla insanlık büyük bir travma, kırılma geçirdi. Fert ve toplum, dinden, maneviyâttan soyutlandı. Adeta manevî değerlere savaş açıldı.
Ne yazık ki, İslâm âlemi, ilim ve teknoloji yönünden kendisini yenileyememiş, gelişmelere ayak uyduramamıştı. Buna bağlı olarak kelâm ve tasavvuf gibi dinî ilimler, kendilerini yenileyemediklerinden dine yapılan hücumları engelleyemiyordu.
Deccalizmin her tarafı kasıp-kavurduğu yirminci asrın başlarında ortaya çıkan Bediüzzaman Said Nursî, yazdığı 130 parça, 6000 küsür sayfalık Risâle-i Nur Külliyatı ile iman, ibadet, ahlâk, içtimâiyât ve siyasetle ilgili bütün İslâmî meseleleri izah ve ispat eder. Sekülarizm, tabiatperestlik, maddeperestlik, nefisperestlik ve şehvetperestlik gibi deccalizmin bütün kollarını çürütür; filozofların dâvâlarını yerle bir eder.
Onun başlattığı ve başarıyla uyguladığı bu İslâmî hareketin adı, Nur hareketidir. Bu hareketin birkaç ana hizmet stretejisi vardır:
1- Temel düşüncenin altyapısı, imanı güçlendirmektir.
2- Hizmetin yakıtı, gücü; madde ve para değil, en büyük güç ve kuvvet ihlâstır.
3- İslâmın yüzde doksan dokuzu iman, ibadet ve ahlâktır. Yüzde biri siyasete bakar. Dolayısıyla iman hizmetini, siyaset gücünü ve iktidarı esas alarak yapmamak gerekir.
4- Nur hareketi, şahıslar üzerine binâ edilmez; fikir ve kitap endeksli bir harekettir. Şahıs, şeyh, lider değil; fikir (kitap) ve istişare esası üzerine oturmuştur. Yani, şahıslara mutlak bağlılık yerine, Risâle-i Nur’a ve meşverete bağlılığı getirir.
Üstad’ın “Nurun sadık kumandanı ve Nurun kahramanı” diye vasıflandırdığı Zübeyir Gündüzalp, Risâle-i Nur’a tam sadakat ve sebat örneği göstererek Üstadın has şakirlerinin çoğunu bir araya getirir, meşvereti oluşturur. Önce haftalık İttihad, daha sonra Yeni Asya gazetesi ve yayınevi etrafında bu hizmet halelendirilir.
Ne var ki, farklı meşrep ve fıtratlar, bazı mihrakların da tahrikiyle; iç bünyedeki rahatsızlıkları kaşıyarak çeşitli ekol ve grupları doğurur.
Dâvâ ve hizmet stratejisini şahıslar, madde ve çıkar üzerine binâ edenler iki noktadan kaybeder:
Birincisi; şahıslar fanî, madde ve çıkar geçicidir. Şahıs ve çıkar son bulunca, dâvâ da biter.
İkincisi; insan kusursuz olmaz. Şahısları çürütmekle dâvâ da çürütülebilir. Bu durumda cemaat de zarar görür.
Ancak, hizmet metodunu fikir ve istişare üzerine kuranlar bekaya mazhar olur. Çünkü, düşünce doğru ise, dâvâ da devam eder.
04.04.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|