Sıkıntıların büyüklüğünü anlatmak için “Bıçak kemiğe dayandı” denir. Maalesef, ekonomik krizin etkilediği ülkemizde bıçak kemiğe dayanmakla kalmadı, kemiği de deldi geçti.
Bıçağın “kemiğe dayandığını” ya da “delip geçtiğini” anlatan çok sarsıcı bir göstergeyle karşı karşıyayız. Sürüklendiğimiz kriz, hayatımızı bütün yönleriyle sarsarken, eğitimi de ciddî mânâda etkilemeye başlamış.
İşte delili: “Uşak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Şişman, ekonomik kriz sebebiyle öğrencilerin çok zor günler geçirdiğini belirterek, akademik yılın ikinci kayıt döneminde 328 öğrecinin ekonomik sıkıntılar nedeniyle kayıt yenileyemediğini söyledi.” (Yeni Asya, 3 Nisan 2009)
Yaşanan her probleme bir bahane bulmak isteyenler; “Eee, ne var bunda? Bazı öğrencilerin paraları yoksa okumasınlar, ticarete atılsınlar, çalışsınlar. Kriz dünyayı etkilemiş. Eğitimi de etkilemesi normaldir” diyebilir. Sathî bir nazarla bu tesbite katılanlar da olabilir. Hadise bu kadar basit olsa, ‘Üzerinde durmaya değmez’ demek belki mümkün olurdu. Fakat hadisenin temeline inildiğinde bu konunun çok çok önemli olduğunu görebilmeliyiz.
Bakınız, vazgeçilmesi istenen ya da imkânsızlık sebebiyle vazgeçilen şey ‘lüks tüketim malzemesi” değildir. Vazgeçilmesi istenen şey, eğitimdir. “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olayım” diyen bir anlayışa sahip kişilerin yaşadığı bir cemiyette böyle bir hâdisenin yaşanabilmesi hep çok düşündürücü, hem de çok yaralayıcıdır.
Üniversite rektörünün açıklamalarının devamında, aslında kayıt yenileyemeyen öğrenci sayısının 700’ü aşkın olduğu, ama bir iki defa ‘süre uzatarak’ daha fazla kişinin kayıtlarını yenilemelerini temin ettikleri ifade ediliyor. Demek ki kayıt yenileyemeyen 328 öğrenci ‘tamamen maddî imkânı olmayan’ ailelere mensup öğrenciler.
Bir üniversitede bu kadar çok maddî imkâna sahip olmayan öğrenci olduğuna göre, Türkiye’deki diğer üniversiteleri de hesaba katmak lâzım. Maddî imkânsızlık sebebiyle okuyamayan, üniversiteyi kazandığı halde devam edemeyen öğrenci sayısının ne kadar artacağı hesaplansın.
Tabiî ki bu durum sadece “Türkiye’yi idare edenler”in kabahati değildir. Kabahatin büyüğü onların olmak üzere sırasıyla bizim de kabahatimiz vardır. İmkânlarımızın ne kadarını öğrencilerin eğitimi için, ‘oku’ması için harcıyoruz? Kaç öğrenciye ‘burs’ verebiliyoruz? Kaç öğrencinin derdiyle dertleniyoruz?
Hatırlamak ve hatırlatmak lâzım ki, öğrenciye verebileceğimiz ‘zekât’ borcumuz dahi vardır. Ortaya çıkan bu hazin tablo, değil ‘zekât’ı, ‘zekâtın zekâtını’ vermeyi dahi ihmâl ettiğimiz anlamına gelmez mi?
Arzumuz ve temennimiz, bu vesileyle gündeme gelen ‘fakir, imkânı olmayan öğrenciler’e mutlak sûrette el uzatılması gereğidir. Bunun için son dönemde maddî imkânsızlık sebebiyle kayıt yenileyemeyenlere yeni bir imkân ve ‘karşılıksız burs’ verilmesini teklif ediyoruz. Böyle bir adım, batağa saplanan ekonomiyi kurtarmak için atılan ‘vergi indirimi’ adımından daha önemli ve de gereklidir.
Parası olmadığı için okuyamayan öğrencilerin olduğu bir ülke, “Büyük Türkiye” olabilir mi? Lütfen, öğrencilere el uzatalım...
04.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|