03 Temmuz 2014, Perşembe
Gaflet, kendini bilmeme, dikkatsizlik, umursamazlık ve vurdumduymazlık hali. Fıtratına ve mukteza-yı hâle uygun mühim ve ciddî şeyleri düşünüp onlarla iştigal edilmesi gerekirken, bunlardan uzak olma hali. Diğer bir ifadeyle, insanın yaratılıştan sahip olduğu yüksek fıtrî duygu, düşünce ve davranışlardan ve hikmetli hâl ve bakışlardan uzak olma hali.
Gaflet hali, insanın dış ve iç dünyasına açılan yüksek seciyeli alıcı ve radarlarının, kapı ve pencerelerinin kapalı bulunması ânı. Kısacası, güneş tutulması ve ay tutulması gibi bir hal, bir basiret ve bakış tutulması, bir bakar körlük. Diğer bir açıdan ise, nefis ve şeytanın kemendini boynuna taktığı şahsı hipnotize ederek duyarsızlaştırdığı an ve zamanlar.
Gaflet, yüksek seciye ile yüksek maksatlar için yaratılan insanoğlunu bir ömür boyu bir ahtapot gibi sarıp, karanlık dehlizlere çeken, dünyasını da ahiretini de mahveden tehlikeli bir sarmal.
Bir ömür boyu insanoğlu nelerden gaflet etmedi ki: Bütün kâinat içinde en mükemmel bir şekilde yaratılan kendi vücudu ve üzerinde taşıdığı yüksek san’at ve nakışlardan gaflet. Her dakika ve saniyesi binler sene ebedî saadet ve cennet köşklerini kazandıracak ömür sermayesinden gaflet. Her biri Esmâ-i İlâhiyenin yüksek tecellilerini üzerinde taşıyan, simurga kuşundan galaksilere kadar olan varlıkların güzelliklerine bakıp anlamaktan gaflet.
Malik olduğunu zannedip, ömür sermayesinin dakika ve yıllarını, tevehhüm-ü ebediyete sarılarak, yanlış yere sarf etmesi sonucu elde ettiği mâmelekinden (mal-mülk vb.) ve onların tasarrufundan gaflet...
Kur’ân’ın Rum Sûresi 50. âyetinde Kâinat Sultanı Yüce Allah’ın “Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine…” diye kendisine hitap edip muhatap kıldığı varlık, kâinatın vesile-i hilkati olan Hz. Muhammed’in (asm) şahsında “insan nevi”dir. Yine yüce Kur’an’ımızın Alak Sûresi ilk âyetinde ve daha bir çok sûre ve âyetinde halife-i arz olan insandan kâinat kitabını hikmetle okuyarak mütalâa edip anlaması onu yaratan Cenâb-ı Hak tarafından emrediliyor.
Elbette ki emr-i İlâhîye uyan hikmet gözü, gaflet gözünü ref eder. Gaflet ettiklerimiz içinde, tevehhüm-ü ebediyetle dünyayı daimî görüp ölümden gafletimiz, diğer gaflet ettiklerimizi gölgede bırakır. Gerçi insanı cezbedip gaflete düşüren âhirzaman fantaziyeleri, nefis ve şeytanın da yardımıyla, insanları kendine esir ettiğinden, bunun sarhoşluğuyla ekser insanlar ne kendi üzerinde taşıdıkları güzellikleri ve ne de dış dünyalarında karşılaştıkları güzellikleri algılayıp anlayamazlar.
Hatta ferâize ittiba ve kebâirden içtinapla Rabbimizin kullarına bahşedeceği Cennet ve güzellikler onları pek ilgilendirmez. Onlar bir ömür boyu hazırı yemekle, yani hem dünyayı hem de ahireti, dünyadayken yiyip bitirmekle meşguldürler. Hatta bu hususta kendilerine men edilen muharremat konusunda “Güzele bakmak sevaptır. Hem dünyanın en güzelleri de cehenneme gideceğine göre…” gibi boş lâkırtılarla kendilerini aldatıp; Hollywood ve Yeşilçam sahneleriyle Cehennem sahnelerini birbirine karıştırırlar.
Bir kul olarak insanın bu ve benzeri tegafülden kendisini kurtarması ilk önce kendisini tanıyıp fıtratına uygun hareket etmesiyle başlar. Kâinatın Efendisi (asm) bir hadisinde “Kim kendisini bilirse Rabbini de bilir.” buyurarak, her hususta olduğu gibi bu hususta da insanlara rehberlik eder. Yine başka bir hadisinde ise “Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz” buyurur.
Kur’ân’ın manevî tefsiri Risale-i Nur eserlerini telif ederek, seksen yıllık ömrünü ve bütün mesaisini Müslümanları ve insanlığı gafletten uyandırarak Allah’a kul, Hz. Peygamber’e (asm) ümmet olmalarına feda eden gönüller fatihi büyük Üstad, On Dördüncü Söz’ün Hatime’sinin başında “Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir” sözüyle hülâsa ettiği:
“Ey gaflete dalıp ve bu hayatı tatlı görüp ve âhireti unutup, dünyaya talip bedbaht nefsim! Bilir misin, neye benzersin? Devekuşuna! Avcıyı görür, uçamıyor; başını kuma sokuyor, ta avcı onu görmesin. Koca gövdesi dışarıda; avcı görür. Yalnız o, gözünü kum içinde kapamış, görmez.” şeklinde devam eden satırlarla gafleti dağıtmanın anahtar ve şifrelerini taliplisinin eline vererek gaflet perdelerini paramparça ve tarumar eder.
Buradan alınacak ders: Her insanın ömür sermayesinin kısalığı, lüzumlu işlerinin çokluğu ve kabir kapısının çok yakın olması hakikatleri karşısında, her an bu hakikatlerle yüzleşerek ahiret yolculuğunun her adımının hakkını vermesidir. Değilse deve kuşunun avcı tehlikesi karşısında kafasını kuma gömerek avcıdan kurtulduğunu zannedip kendisini aldattığı gibi, aldananlar güruhuna dahil olup “Hasire’d-dünyâ ve’l-âhire…” [Onlar dünyada da, ahirette de hüsrana uğrayanlardır. (Tevbe Sûresi: 69. Âyet)] azîm tehlikesine düçar olması işten bile değil. Gaflet tehlikesi her an başımızda, her an yanı başımızda. “Gafletten Uyanmak” konulu Yunus Emre’nin şu şiiri ne kadar hikmetlidir:
Ömür bohçasının gülü solmadan,
Uyan gel gözlerim, gafletten uyan.
Ecel bir gün bize haydi demeden,
Uyan gel gözlerim, gafletten uyan.
Niçin gaflet ile mağrur olursun?
Kervan göçer gider, yolda kalırsın.
Be vallahi sonra pişman olursun,
Uyan gel gözlerim, gafletten uyan.
Kaba döşekte yatma döne döne,
Mağrur olup uyuma kana kana.
İletirler seni karanlık sine,
Uyan gel gözlerim, gafletten uyan.
Derviş Yunus söyler: Sözün tutulmaz,
Senin kumaş bu illerde satılmaz.
Böyle yatmak ile Hakk’a varılmaz,
Uyan gel gözlerim, gafletten uyan.
Okunma Sayısı: 3583
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.