Bugün tekrar toplanan Altılı Masanın tek görevi AKMHP iktidarını sona erdirmek değil ve olmamalı.
Dün de yazdık. Asıl görev Türkiye’yi yeniden adalet, liyakat ve demokrasi rayına sokmak.
Bu sebeple, herkesin ve bilhassa zulümlerden dolayı AKP’den uzaklaşan adaletsever herkesin, bilhassa bu dönemde yani seçime kadar yapması gereken şey, Altılı Masanın her liderine adaleti daima hatırlatmak.
Liderleri Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Gültekin Uysal, Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu’nun adalet konusunda kısmen farklı söylemlerinin olması gayet normal bir durum.
Adalete ilişkin evrensel temel değer yargıları yönünden hatalı söylemleri ise elbette görmezden gelinmemeli. Ama bu türden bazı söylemlere bakarak ümitsizliğe kapılmaya da gerek yok.
Zira bilhassa 15 – 20 Temmuz süreci neredeyse herkesi bir parça zehirledi. Korku iklimi, Kur’an’ın “ve la teziru … (suç ve ceza şahsidir)” adalet hakikatini ve Hazreti Ali’nin “şüpheden sanık yararlanır” kuralını bilemeyen veya dış etkilerle bilmiyormuş gibi yapan herkesin bünyesinde belli ölçüde zehirlenmeye sebep oldu.
Zehri bünyeden atmak için iyiniyetli olmak yetmez. Bu hususta gayret lazım. Bilgilenmek lazım.
İşte o gayreti bilinçli seçmen gösterecek.
Bilgilenmeyi de devlete küsmüş ve böylece tam sivil hale gelmiş olan sivil toplum unsurları sağlayacak.
Mesele sadece KHK mağdurlarından ibaret değil.
Evet, onlarınki en açık mağduriyet.
Ama en yoğun mağduriyet “cemaat eşittir terör örgütü” hatalı formülüyle ve cemaat mensubiyetini gösteren delillerle hapsedilenlerin mağduriyeti. Ve üstelik yeni mağdurlarla sürüyor.
Altılı Masa’nın bir şeye daha ihtiyacı var:
Yapacağı veya ön ayak olacağı bazı ortak organizasyonlarla, bir zamanlar AKP’ye yakın olmuş ya da görünmüş olan ama şimdilerde yapılan yanlışlar sebebiyle doğruları yazıp söyleyebilen akademisyenlerden de istifade ederek konuyu dirayetli ve dik durabilen entelektüellerin gündemine taşımalı.
Mesela OHAL İnceleme Komisyonu’nun bağımsız bir yargı kurumu olmadığını, kurul başkan ve üyeleri Salih Tanrıkulu, Esat Işık, Mehmet Karagöz, Mustafa İkbal, Murat Aytaç, Abdullah Çiftçi ve Mustafa Cihad Feslihan’ın bile aslında bir “korkutulmuşlar heyeti” üyesi olduğunu ve dolayısıyla hükümlerinin de hükümsüz olduğunu yazıp söyleyen Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Hocası Prof. Dr. İzzet Özgenç’e kulak vermelerini sağlaması gerek.