Derya Yanık Hanımefendi’nin Bakan yapılması üzerine, Gelecek Partisi kurucusu Ahmet Davutoğlu, Yanık’ın 2013 tarihli bazı tweetlerinden örnekler paylaşarak şu tweet’i attı:
“17/25 yaşanırken FETÖ güzellemeleri yapanlar bakan olurken, hiçbir suça karışmamış, haklarında beraat kararı verilen binlerce insanımızın mağdur edilmesi hangi vicdana sığar.”
Bu cümle önemli bir adaletsizliği gündeme getiriyor. Ciddî bir çifte standarda işaret ediyor. Bu sebeple takdir edilmeli. Sahiplenilmeli ve sürdürülmeli.
Gerçekten 2012’den beri devlet nezdinde muteberlik “Reise övgü Pensilvanya’ya sövgü” üzerine kurulu.
Öyle ki zamanında övmeye ve sövmeye başlayabilenler ve bunu sürdürüp ispat edebilenler siyaset nezdinde avantajlı.
Övmekte geç kalanlar ise riskli. Hele sövmeyi ve bunu ispat etmeyi başaramayanlar hem siyaset ve hem de baskın kamuoyu nezdinde neredeyse suçlu. Başka delile de ihtiyaç yok!
Yargıdaki çifte standardın ise haddi hesabı yok. Beş senedir sürekli yazıyoruz.
İntikamcı içtihatlarla kurulan böyle bir kamu düzeninden adalet çıkması elbette mümkün değil.
Ama biz açıklamanın başka bir tarafına takıldık. “FETÖ” kısaltmasının kullanılma biçimine. Aslında sadece Davutoğlu için değil hemen hemen bütün muhalif liderler ve hatta neredeyse ülke içindeki siyasî muhalefetin tümü için geçerli olan bir problem bu.
Bilhassa Ali Babacan ve Meral Akşener, bu hatayı, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan ve Gültekin Uysal ve Temel Karamollaoğlu’ndan daha fazla yapıyorlar. Sebebi bizce meçhul.
2013’te atılan tweetlerin o tarihte var olmayan bir ”terör örgütü” üzerinden isimlendirilmesi ne kadar doğru?
Acaba FETÖ kısaltmasının ne demek olduğunu ve kimin icat ettiğini Davutoğlu da mı unuttu?
Bu tweet’lerin “FETÖ güzellemesi” olarak görülebilmesi için “cemaat” olduğu o zaman herkesçe kabul edilen bir yapının o tarihteki bütün mensuplarının terörist olarak kabul edilmiş olması gerekmiyor mu?
Hep yazıyoruz: Bu adaletsizlikten çıkmak istiyorsak önce “cemaat eşittir terör örgütü” varsayımından vazgeçmemiz gerekiyor.
Cemaatin tepesinde ya da içinde olan/görünen ve devletle kavgaya tutuşup sonunda darbe planlayan/darbe icra eden kişilerden, öncelikle 250 masum şehidin ve sonra da suçlarının hesabını elbette sormak lâzım.
Devletin gücünden ve imkânlarından haksız yararlanmaya kalkanları veya devletle kavgaya tutuşmaya yönelenleri yani somut suç işleyen kişileri elbette cezalandırmak lâzım.
Hiçbiri tek başına suç oluşturmayan ve cezalandırma için biri ikisi yeterli gelmeyen delillerden üçünü dördünü bulunca terör örgütüne yardımdan ve beşini altısını bulunca da üyelikten ceza vermekten vazgeçmek ve vazgeçirmek lâzım.
Yoksa “ona değmedi, bunu kokutmadı” saçmalıklarıyla bu zulüm çukurunda yargımız da siyasetimiz de daha çok debelenir durur.
Bizden söylemesi.