Son yazımızda Yeni Asya’yı “her gün meyve veren elli yaşında bir mübarek ağaç”a benzettik.
Bir dostumuz “her gün meyvesi olan yediveren misali bir ağaç da diyebiliriz” dedi. Doğru ve güzel bir benzetme.
Yine yazımızda şunları da yazdık: “Bazılarınız bizi bazen tenkit de ediyorsunuz. Bu da normaldir, hatta güzeldir, zira ‘meyveli ağaç taşlanır’. Hem, ‘dostun taşı düşmanın gülünden güzeldir’. Zaten bize göre, müzminleşmedikçe, ‘muhalif Yeni Asya’cı da bir Yeni Asya’cı’dır.”
Bir okuyucumuz “muhaliflerle nasıl beraber olabiliriz ki” diye sordu. İzah edelim.
TV’lerdeki tartışma programlarını izleyenlerin önemli bir kısmı konuşanların bazı fikirlerine ve hatta her şeyine muhaliftir, ama yine de izler ve istifade eder.
Muhaliflerimizin bizi “izlemesi” bizim için de, onlar için de önemlidir, değerlidir.
Muhaliflerle beraber olup hizmet etmeye gelince…
İşte burada “muhalif”le “müzmin muhalif”i ayırmak lazım.
“Yeni Asya, iddia ettiği amaçlara uygunluk yönünden yüz üzerinden yüz alır” diyenler ile “sıfır bile vermem” diyenler arasındaki fark açıktır. Bu ikisi “hizmette” asla beraber olamazlar. Zira Yeni Asya biri için “olmazsa olmaz” iken, diğeri için “olması olmaz”dır. Birbirlerini itmeleri kaçınılmazdır. Yaklaşmamaları en iyisidir.
Ama “olmazsa olmaz” diyenler “Yeni Asya’ya yüz vermesem de yetmiş veririm” diyenle beraber olup neşriyat işinde de başka işlerde de birlikte hizmet edebilirler.
Hatta “olmazsa olmaz” diyenler “ben şimdi Yeni Asya’ya ancak yüz üzerinden kırk veririm” diyenlerle bile çeşitli hizmetlerde ve mesela eğitim işinde beraber olabilir, ekip olarak çalışabilir.
Bu noktada da “ekip koçları”na büyük görev düşer.
Dört kişilik bir neşriyat ya da eğitim ekibi yan yana gelip sırt sırta verebilirse dört bin kişi kadar güçlü olabilir ve sağlam çalışabilir.
Yeter ki ehil olmayanlar, dört bin değerindeki dört tane dördün arasına giren bir virgül gibi “araya” girip değer düşürmesin. Ya da o dört sağlam dördün en başına geçip onların değerini birle sıfırın arasına düşürmesin.