Geçen yazıda Risale-i Nur’un telifinde “bazen âyet ve hadîs mealleri verilmiş bazen de verilmemiştir” denilmiş, bu husus çok dikkat çekici bulunmuş, sonra da konuyu tartışıp katkı vermeye değer bulmuştuk.
Zübeyir Gündüzalp’in Konferans’tan örnek verdiği ‘’Risale-i Nur, yirminci asrın Müslümanlarını ve bütün insanlarını koyu fikir karanlıklarından ve müthiş dalâlet yollarından kurtarmak için (kendi ihtiyarı ile değil, bir ihsan-ı İlâhî olarak yazılmış olan bir ilhamî eserdir” dediğine dikkat çekilmişti.
Evet bu nokta gerçekten çok önemlidir. Çünkü Risale-i Nur’un gerçeği bütün tefsir ve mealler için bir mihenk ve bir rehberdir. Derslerde ders konusu metnin aynı sayfası altındaki dipnotta geçen âyet ve meallerinin okunmasına ihtiyaç kalmıyor. Bütün tartışmaların önünü kesiyor, kimseye yanlış yorumlama ve kendisine göre bir hüküm çıkarmak bir gerekçe bırakmıyor.
Hem Risale-i Nur asrımız insanının çağdaş anlayışına ve herkese hitap eden bir Kur’ân tefsiridir. Yerine göre ve ihtiyaç halinde; âyet ve hadisin meali ile tefsirleri dersin konusu ve metin içinde geçen hükmüyle veriliyor. İhtiyaç duyulmayan yerde ise, yalnız âyet ve hadis tefsir edilmiştir. Bunun için Bediüzzaman Said Nursî’nin Risale-i Nur’da telif ve tefsir etmediği âyet ve hadis mealini vermek ve okumak uygun değildir. Hem kimbilir belki de okunmasında bir sakınca da olabilir.
Bediüzzaman Said Nursî Mektubat’ta Yirmi Üçüncü Mektup’ta mühim bir talebesinin konuyla ilgili sorusuna verdiği cevapta ‘’Hem yazılan eserler, Risalelerin ekseri mutlakası, hariçten hiçbir sebep gelmeyerek ruhumdan tevellüd eden bir hacete binaen an’î ve def’î olarak ihsan edilmiş ve konunun ikinci paragrafında ise “Aziz kardeşim, yazılan galip Sözler Mektuplar, def’î ve an’î bir surette kalbe geliyordu. Eğer, ihtiyar ile, Eski Said gibi kuvve-i ilmiye ile düşünüp cevap versem sönük olur’’ demiştir.
İnşallah gelecek yazıyla bitirmeye çalışalım.