Her şeyin, her kavramın, her ürünün gerçeği, sahtesi yok mu? Laikliğin de hürriyetçi-jakoben, gerçek-sahte uygulaması olabilir ve var da...
Ne yazık ki, ülkemiz ve İslâm âleminde Fransız ve Karl Marx tipi “jakoben laiklik, dinsizlik” şeklinde uygulanmış. İstibdat-ı mutlak; laiklikle din, mâneviyat ilgili ne varsa devlet, toplum, aile ve fert hayatından şiddet ve işkencelerin her türlüsü kullanılarak çıkarılmaya çalışmış.
İşte bugün, birçok dindarın itiraz ile reddettikleri Fransa, eski SSCB’de uygulanan “jakoben laiklik” ve uygulamasıdır. “Devletin mutlak tarafsızlığı” ve “din ile vicdan hürriyetinin şemsiyesi, garantisi” olan gerçek laikliğe de toptancı yaklaşımla olumsuz tepki veriyorlar!
Oysa hakikî laiklik din ile çatışmaz. Bilâkis, ona doğru gidiyor. “Her şeyi olduğu gibi tavsif etmek” gerekirse, “Din ve vicdan hürriyeti” başta olmak üzere, bütün hak ve hürriyetlerin bânisi, müessisi ve hâmisi İslâmiyet de gerçek laikliği reddetmez.
Öyle ise önce bu mefhumun hakikatine ve tarifine bakalım:
“laiklik (laïcisme/laisizme) terimi ilk defa İngiltere’de XVI. yüzyılda papaz olmayanların da kiliseleri yönetebilmelerini isteyen fikir akımını ifade için kullanılmış. Etimolojisi itibariyle ‘ruhban sınıfına mensup olmayan, halktan olan’ anlamında Yunanca laikos kelimesinden türetilmiştir.
Emile Littré (Emil Litğe/1 Şubat 1801 ö. 2 Haziran 1881) Fransız hekim, filozof, dilbilimci ve siyaset adamı. Laikliği, “devletin mutlak tarafsızlığı” anlamında değerlendirir. “Nitekim bu ilk anlamı daha sonra da değişmeyecek ve Batı idrakinin temel yaklaşımlarından biri olarak günümüzde de devletin siyasî varlığı üzerinde dinî inançların söz konusu olmaması, onun bütün din ve mezhepler karşısında tarafsız tavır alması, vicdan ve inanç özgürlüğüne saygı göstermesi.” (https://islamansiklopedisi.org.tr/laiklik)
“Laikliğin benimsendiği ülkelerde devletin laiklik adına herhangi bir dinî tercihte bulunarak ya da bizzat kendi ideolojisini bir din haline getirerek yapmaması esastır. Devlet adına dinî alanın aşırı kontrol altında tutulmasının da tanımına uygun bir laiklik anlayışıyla bağdaşmayacağı bellidir… (Fransa’da) kilise XVIII. yüzyıl sonundan XX. yüzyıl başlarına kadar devlet vesâyet ve baskısı altında tutulmuş ve ancak daha sonra tam bir tarafsızlığa doğru yol almaya başlamıştır.” Ancak, Batıda, laikliği, “dinin siyasetin emrine, veya siyasetin de dinin emrine verilmesi” gerektiği şeklinde anlayan ve savunanlar da olmuştur. (Aga)
Demokratik toplumlarda kabul gören ve uygulanan hakikî laklik din ve vicdan hürriyetinin şemsiyesi ve garantisidir.
“Bir millet cehaletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder” (Münâzarât, s. 74) psiko-sosyal hakikatince dindarların hürriyetçi toplumların kabul ile uyguladığı gerçek laikliği talep etmelerinde bir mahzur yok! Çünkü bu anlayış ve uygulama İslâmdandır ve 1500 yıl önce herkesi fikir, din ve vicdan başta olmak üzere her türlü hakları tanımıştır.