"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Taş Plaktan Ipod’a

Ali OKTAY
07 Haziran 2012, Perşembe
Çocukluğum da plaklar vardı. Müzik dinlemek için plak alırdık. Çapı yaklaşık 15-20 cm olan dairesel, yuvarlak, siyah renkli bir madde üzerine kaydedilmişti şarkılar.
 Plaklar ise pikap denen aletlerde çalınırdı. Ucunda iğne olan bir çubuk plağın hemen kenarına konur ve kısa bir hışırtının ardından ses duyulmaya başlanırdı. Plakın iki tarafında da birer eser olurdu. Eskici dükkânlarında halen daha plakları bulabilmeniz mümkündür.
Yaşları ileri olan okuyucularımız ise taş plağı ve belki gramofonu da hatırlayacaklardır. Şimdiki genç kardeşlerimizin ve çocuklarımızın değil plak belki kasetleri dahi hatırlaması zor bir ihtimal olsa gerek. İnce bir şerit üzerine kaydedilen sesler a ve b olmak üzere iki yüze kaydedilmiş 5’er eserden oluşurdu. Artık ne plak ne de kaset kaldı. En son kasetin saltanatı yaklaşık 8-10 yıl önce CD ler piyasaya çıkınca sona erdi. CD’nin ömrü ise o kadarda uzun görünmüyor. Teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki  müzik sektöründeki bu gelişmeyi takip etmekte çok zor artık. Bugün gençler ipodlarına  yükledikleri yüzlerce şarkıyı ve sanatçıyı dinleme imkânına sahipler.   
Şimdi biraz bu hızlı teknolojik serüvenin geçmişine bir göz atalım dilerseniz.         
Müzik tarihçileri, müziği yazıya dökme çabasının antik çağ bilgini Pitagoras’la başladığını yazarlar. Frigya kralı Midas için anlatılan bir hikâyeye göre ise sesin kalıcılığı ile Midas’ın kulaklarının büyümesi arasında bağ kurulur.
Charles Cross, sesin termoplastik bir madde üzerine kaydedilebileceği fikrini ilk kez 1877’de ortaya atmış Edison ise silindire bağlanan kalay bir levha üzerine “Mary’inin küçük bir kuzusu vardı” şarkısını tesbit etmeyi başarmıştır.  Edison kaydettiği bu plâğa “fonograf” adını vermiştir. 1878’de bu levhalar, ses yazısı anlamına gelen “gramofon” adını aldı. Huni biçimindeki borunun dip tarafına bağlanan bir iğne sesi verici görevi yaparak silindirik ses alıcısına işliyordu. Bu silindirler daha sonraları disklerin, cdlerin atası olmuştur. Graham Bell, 1881’de “graphophone”u yapmış, Emile Berliner aynı tarihte gramofon için patent almıştır. Böylece ilk kez 12.5-17 cm çapında, iki dakikalık plâklar piyasaya sürülmüştür. 1948 yılına kadar 25-30 santimetre çapındaki plâklar kullanılmış ve taş plâk dönemine gelinmiştir. 1896’da ilk ses çalma cihazı yapılmış ve “gramofon” ya da “fonograf” denmiştir. Almanya’nın Hannover şehrinde 1898 yılında bir plâk fabrikası açılmıştır. “Odeon” marka plâklarda ilk kez plakların iki yüzü de kullanılmış, Sahibinin Sesi (His Master’s Voice) markası piyasada iyi bir yer edinmiştir. 
1920’lerde mikrofon keşfedildikten sonra Amerika ve Avrupa’da çeşitli şirketler kurulmuş, 1947’den sonra ise sesin elektromanyetik maddelere yazılması geliştirilmiştir. 1948 yılında daha dayanıklı, elastik, zor aşınan bir madde olan PVC (poli vinil klorür) bulundu.         
Plağın ülkemizdeki macerasına gelince, İstanbul’da gramofondan önce “Rehavi Çalgı” denen bir mûsıkî âletinin olduğu söylenir. O döneme göre çok pahalı olduğu için  varlıklı kimselerin ilgi alanına giren plâklar büyük bir para olan bir iki altına satılmıştır. İlk silindirli gramofon İstanbul’da 1895’te görüldü. Halk arasında “konuşan makine” ya da “sadânüvis” gibi isimler takılmış meselâ Ahmed Rasim Bey, “Fennî bir ucûbe” olarak nitelemişti. 1900’ün ilk yıllarında önce "The Gramophone Company Ltd” şirketi, ülkemize gelmiş, sanatkârların sesi İstanbul’da kaydedildikten sonra Almanya’ya Hannover’deki fabrikaya gönderilerek bastırılmıştı. 1905’te ise Türkçe ve Yunanca plâklar doldurmuştur. Yerli girişimciler 1906’da Odéon firması ile bir anlaşma yaparak piyasaya çeşitli plâklar sürmüştür.
Bir Amerikan firması olan “Blumenthal Biraderler” 1890-1899 yılında İstanbul’da bir plâk stüdyosu açmıştır. Türkiye’de ilk plâk fabrikası ise 1929 yılında hizmete girmiştir. Meselâ “Gramofon Ltd” şirketi”nin 1971 yılındaki üretim sayısı bir milyonun üzerindedir. 
Gramofonun dünyaya tanıttığı bizdeki ilk isim Tanburî Cemil Bey‘dir. Önceleri bu işe pek istekli görünmeyen bu büyük sanatkâr, bazı dostları araya konarak  parasal sıkıntıları da kullanılarak razı edilebilmiştir. Piyasaya sürüldüğü zaman yarım ile bir altın liraya satılmıştır.
Türkiye’de özellikle Münir Nureddin Selçuk bu plak şirketlerince  paylaşılamayan bir sanatkâr olmuştur. Hamiyet Yüceses uzun bir süre sadece Odéon marka plâklara okumuş, sesi ilk kaydedilen kadın sanatkâr da Fikriye Şakrakses olmuştur. Safiye Ayla, Müzeyyen Senar gibi sanatkârların plâkları satış rekorları kırmıştır. O dönemlerde ismi en çok duyulan Odéon, Columbia, Orfeon, Polydor, Sahibinin Sesi, Regent, Pathé vb. gibi firmalardır. Sanatkârlar önceleri plâkları Viyana, Paris, Berlin gibi büyük merkezlere giderek doldurmaktaydılar. 1938 yılında hizmete giren Ankara Radyosu’nda da bir plâk stüdyosu vardı.
Okunma Sayısı: 1126
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı